118- "Eğer Allah'ın ayetlerine
inanıyorsanız, O'nun adı anılarak kesilen
hayvanların etlerinden yiyiniz. "
119- "Niçin Allah'ın adı anılarak kesilen
hayvanların etlerinden yemiyorsunuz? Oysa Allah çaresizlik
sonucu yemek zorunda kaldıklarınız
dışında, size haram kıldığı
etleri ayrıntılı biçimde açıkladı. Birçokları
bilmeden keyfi arzularına uyarak insanları yoldan çıkarırlar.
Hiç kuşkusuz Rabbin sınırı aşanları
herkesten iyi bilir. "
120- "Günahın açığından da
gizlisinden de sakınınız. Günah işleyenler
yaptıkları günahın cezasını
çekeceklerdir. "
121- "Allah'ın adı anılarak kesilmeyen
hayvanların etlerinden yemeyiniz. Çünkü bu, Allah'ın
yolundan sapmaktır. Şeytanlar dostlarına sizinle
tartışmalarını telkin ederler. Eğer
onlara uyarsanız, şüphesiz siz de müşrik
olursunuz. "
Fıkıh açısından bu hükümlerin ayrıntılarına
dalmadan önce, ayetin belirlediği temel itikadî ilkeleri
açıklamayı son derece önemli görüyoruz.
Ayet, üzerinde Allah'ın adı anılan şeyleri
yemeyi emretmektedir. Allah'ın adının
anılması, yönü belirlemekte ve yönelişi
sınırlandırmaktadır. Ayrıca
insanların imanını, Allah'dan kaynaklanan ve
kendilerine yönelik olan bu emre uymalarına
bağlamaktadır:
"Eğer Allah'ın ayetlerine
inanıyorsanız, O'nun adı anılarak kesilen
hayvanların etlerinden yiyiniz."
Sonra onlara, neden Allah'ın adı anılarak
kesilen hayvanların etlerini yemekten kaçındıkları
sorulmaktadır. Oysa Allah bunları helâl kılmıştır.
Ayrıca zor durumda kaldıkları sürece yemeyecekleri
haram etleri de açıklamıştır.
Dolayısıyla bu açıklamayla beraber, bunların
helâl ya da haram oluşu, yenmeleri ya da
bırakılmaları konusunda söylenecek her şey
bitmiştir.
"Niçin Allah'ın adı anılarak kesilen
hayvanların etlerinden yemiyorsunuz? Oysa Allah, çaresizlik
sonucu yemek zorunda kaldıklarınız
dışında, size haram kıldığı
etleri ayrıntılı biçimde açıkladı..."
Bu ayetler o günkü ortamda rastlanan fiili bir durumu dile
getirdiğine göre -nitekim müşrikler Allah'ın helâl
kıldığı bazı hayvanların etlerini
yemekten kaçınıyor, haram kıldığı
bazı hayvanların etlerini de yiyorlardı. Üstelik
bunun Allah'ın hükmü olduğunu ileri sürüyorlardı-
ayetlerin akışı, Allah'a iftira ederek
birtakım hükümler koyanların durumunu açıklamaktadır.
Buna göre bunlar hiçbir bilgiye, hiçbir dayanağa
uymaksızın keyfi arzularına göre hüküm koymaktadırlar.
Kendi kendilerine uydurdukları bu hükümlerle insanları
saptırmaktadırlar. Birer kul oldukları halde ilâhlığın
özelliklerini iddia etmekle Allah'ın ilâhlığına
ve hakimiyetine tecavüz etmektedirler:
"Birçokları bilmeden keyfi arzularına uyarak
insanları yoldan çıkarırlar. Hiç kuşkusuz
Rabbin sınırı aşanları herkesten iyi
bilir."
Aynı zamanda yüce Allah, gizli-açık tüm günahları
terk etmelerini emretmektedir. Keyfi arzularına uyarak ve
bilgisizce insanları saptırmaya çalışmaları,
Allah katından gelmeyen yasalara onları yüklemeleri,
sonra da bunlar Allah'ın şeriatıdır demeleri
bu günahlar arasındadır. Bu arada işledikleri günahın
sonucundan da sakındırmaktadır onları.
"Günahın açığından da gizlisinden de
sakınınız. Günah işleyenler
yaptıkları günahın cezasını
çekeceklerdir."
Ardından müşriklerin, Allah'ın adını
anmadan üzerlerine tanrılarının adlarını
anarak kestikleri ya da kumar için kesip fal oklarıyla bölüştükleri
veya haramlığı konusunda müslümanlarla tartıştıkları
murdar hayvanların etlerini yemeleri yasaklanmaktadır. Müşriklere
göre murdar hayvanı Allah kesmiştir. O halde elleriyle
kestikleri hâyvanların etlerini yedikleri halde müslümanlar
neden Allah'ın kestiğini yemiyorlardı? Bu, her
cahiliye toplumunda rastlanan saçma ve tutarsız cahiliye düşüncelerden
biridir. Aynı zamanda bu, ayetlerin işaret ettiği
kesilmiş hayvanlar konusunda müslümanlarla tartışmaları
için -insan ve cin- şeytanlarının yardakçılarına
fısıldadıkları bir vesvesedir.
"Allah'ın adı anılarak kesilmeyen
hayvanların etlerinden yemeyiniz. Çünkü bu, Allah'ın
yolundan sapmaktır. Şeytanlar dostlarına sizinle
tartışmalarını telkin ederler. Eğer
onlara uyarsanız, şüphesiz siz de müşrik
olursunuz."
Bu dinde hakimiyet, itaat ve uyma konusunda gösterilen kesinliği
ve açıklığı iyice kavrayabilmemiz için son
açıklamanın önünde biraz duralım.
Bir müslümanın Allah'ın şeriatından
kaynaklanmaksızın, hakimiyeti tek başına O'na
özgü kılmaya dayanmaksızın herhangi bir
insanın koyduğu en ufak bir hükme uyması... Bu
ufak noktada müslümanın ona uyması kendisini Allah'a
teslim olmuşluktan (müslümanlıktan) çıkarıp
O'na ortak koşmuşluk (müşriklik) konumuna
getireceğini Kur'an ayeti kesin ve net bir şekilde ifade
etmektedir.
Bu konuda İbn-i Kesir şöyle diyor:
"Yüce Allah'ın şu sözüne gelince: "Eğer
onlara uyarsanız şüphesiz siz de müşrik olursunuz."
Yani siz Allah'ın size emrettiği şeylerden ve
sizin için belirlediği şeriatından sapıp,
ondan başkasının sözüne uyarsanız ve
başkasını O'na tercih ederseniz şirktir.
Tıpkı şu sözünde belirlediği gibi:
"Din
bilginlerini ve ruhbanlarını
Allah'dan başka Rabbler edindiler." (Tevbe Suresi: 31)
Tirmizi ayetin tefsirinde Adiy b. Hatem'den şöyle rivayet
etmektedir; Adiy, Resulullah'a şöyle dediğini
anlatır:
-Ya Resulullah onlar din bilginlerine ve ruhbanlarına
ibadet etmiyor, dedim. Resulullah:
-Evet, ibadet ediyorlar. Din bilginleri ve ruhbanlar haram
şeyleri onlara helâl, helâl şeyleri de haram
kıldılar. Onlar da bunlara uydular. İşte bu
durum sonucu, onlara ibadet ediyorlar demektir, buyurdu.
Aynı şekilde İbn-i Kesir,
"Din
bilginlerini ve ruhbanlarını
Allah'dan başka Rabbler edindiler" ayeti
hakkında Süddi'den şu sözleri nakleder:
"Adamların öğütlerine uyup Allah'ın
kitabını kulak ardı ettiler, bu yüzden yüce
Allah,
"Oysa
bir tek ilaha kulluk etmekten başka bir şeyle emr
olunmamışlardı" buyurmuştur.
Yani haram kıldığı şey haram olan, helâl
kıldığı şey helâl olan,
şeriatına uyulan ve hükmü uygulanan bir tek ilâh...
Bunlar Süddi'nin dedikleri onlar da İbn-i Kesir'in... Her
ikisi de Kur'an ayetinin ve aynı şekilde peygamberin
tefsirinin kesin, net ve açıklığına dayanarak;
küçük bir ayrıntıda da olsa, bir insanın kendi
kendine koyduğu bir şeriata uymasının açık
ve kesin bir şekilde müşrik olmasına neden
olacağını belirtmektedir. Şayet bu adam müslüman
olur da böyle bir davranışta bulunursa, İslâmdan
çıkıp, şirke girmiş demektir. Allah'dan
başkasına başvurduğu, O'ndan
başkasına itaat ettiği sürece diliyle, "Allah'dan
başka ilâh bulunmadığına tanıklık
ederim = Eşhedû en lâ ilâhe illellah" demesinin
hiçbir değeri yoktur.
Bu kesin açıklamaların
ışığında yeryüzünün bugünkü durumuna
baktığımızda, cahiliye ve şirk
tarafından sarıldığını görürüz.
İlâhlık özelliklerini iddia eden yeryüzü Rabblerine
karşı çıkıp da zorlama
sınırları dışında onların hiçbir
yasalarını ve hükümlerini kabul etmeyen Allah'ın
koruduğu kimselerin dışında, cahiliye ve
şirkten başka bir şey
bulunmadığını anlarız.
"Allah'ın adı anılarak kesilmeyen
hayvanların etlerinden yemeyiniz. Çünkü bu, Allah'ın
yolundan sapmaktır" ayetinden çıkarılan
fıkhî hükümlere gelince; Allah'ın adının
anılması ve anılmaması durumunda helâl ya da
haram olan kesilmiş hayvanlara ilişkin hükümleri
İbn-i Kesir tefsirinde şöyle özetlemektedir:
"Kesen kişi müslüman da olsa, Allah'ın
adı anılmadan kesilen hayvanın helâl olmayacağını
ileri sürenler bu ayeti kanıt göstermektedirler."
İmamlar- (Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun) bu
konuda üç ayrı görüş ileri sürmüşler;
1) Kimisi; Allah'ın adı ister bilerek, ister
unutularak terkedilmiş olsun bu şekilde kesilen bir
hayvanın helâl olmayacağını kabul
etmiştir İbn-i Ömer'den, kölesi Nafi'den, Amir eş-Şa'bî'den
ve Muhammed b. Sirin'den bu şekilde rivayet edilmiştir
İmam Malik'den, Ahmed b. Hanbel'den de aynı rivayet
vardır. İbn-i Hanbel'in ilk kuşak ve son kuşak
bazı arkadaşları bu rivayeti desteklemiştir.
Ebu Sevr ve Davud ez-Zahirî'nin tercihi de budur. Bu kuşak
Şafiî fıkıhçılarından olan Ebul Futûh
Muhammed b. Muhammed b. Ali et-Taî "el-Erbain" adlı
kitabında bu görüşü tercih etmiştir. Bu görüşlerine
hem bu ayeti hem de av ayetini delil getirmişlerdir.
"Onların sizin için tuttuklarından yiyin ve
üzerinde Allah'ın adını anın." (Maide
Suresi: 4) Sonra bu görüş "Çünkü bu Allah'ın
yolundan sapmaktır" ifadesiyle de güçlendirilmiş
oluyor. Buradaki zamir yeme eylemine dönüktür denmiştir.
Kimine göre de bu Allah'dan başkası için kesilen
hayvana dönüktür. Ayrıca bu görüş Adiy b. Hatem ve
Ebu Sa'lebe'nin hadisleri gibi hayvanın kesimi ve av
esnasında Allah'ın adının
anılmasını emreden hadislerle desteklenmektedir.
"Eğitilmiş
köpeğini salarken Allah'ın adını
anmışsan yakaladığını ye."
(Buhari, Müslim) Rafî b. Hadic'in hadisi de şöyle:
"Allah'ın adı anılıp da kanı
akıtılanı yiyiniz." (Buhari, Müslim)
2) Bu konudaki ikinci görüşe gelince; bunlara göre
Allah'ın adının anılması zorunlu
değildir. Sadece hoş karşılanan (müstehap)
bir durumdur. Gerek bilerek, gerek unutarak bunun terkedilmesi
hiçbir zarar vermez. İmam Şafiî (Allah'ın rahmeti
üzerine olsun) ve tüm arkadaşları bu görüşü
kabul etmiştir. Hanbel'in İmam Ahmed'den naklettiği
bir rivayet de bu doğrultudadır. İmam Malik'den de
böyle bir rivayet gelmiştir. Eşheb b. Abdülaziz buna
ilişkin bir açıklamayı İmam Malik'in
arkadaşlarından nakleder. İbni Abbas, Ebu Hureyre,
Ata b. Ebu Rabah'dan da benzer sözler anlatılmıştır.
En doğrusunu Allah bilir.
İmam Şafiî, "Allah'ın adı
anılarak kesilmeyen hayvanların etlerinden ye
meyiniz.
Çünkü bu, Allah'ın yolundan sapmaktır" ayetinin
Allah'dan başkası için kesilen hayvanlara ilişkin
olduğu görüşündedir. Nitekim, Sapıkça
Allah'dan başkası adına boğazlanan
hayvanlardan..." (En'am Suresi: 145) söz edilmektedir.
İbn-i Cureyc Ata'dan şöyle nakleder: "Allah'ın
adı anılarak kesilmeyen hayvanların etlerinden
yemeyiniz" ayetiyle, Kureyş'in putlar adına
kestiği ve Mecusiler'in (ateşe tapanların)
kestikleri hayvanların yenmesi yasaklanmıştır.
İmam Şafiî'nin benimsediği sağlam görüş
budur.
"Allah'ın adı anılmayarak kesilen,
hayvanların etlerinden yemeyiniz" ayeti
hakkında İbn-i Ebu Hatem şöyle der: Bize babam
anlattı, bize Yahya b. Muğire aktardı, bize Cerir,
Ata'dan, o da Sa'd b. Cübeyr'den İbn-i Abbas'dan şöyle
nakletti: Burada kastedilen murdar hayvandır. Ebu Davud'un
mursel hadis olarak aktardığı ve Sevr b. Yezid'in,
Ebu Hatem b. Habban'ın "güvenilir kişiler"
kitabında anlattığı tabiinden biri olan Süveyd
b. Meymun'un kölesi Salt ve sûdîsî'den rivayet ettiği
hadis bu görüşe kanıt gösterilmiştir. Resulullah
şöyle buyurmuştur! İster Allah'ın
adını ansın ister anmasın müslümanın
kestiği hayvan helâldir. Çünkü müslüman andığı
zaman Allah'dan başkasının adını
anınız." Bu mursel hadis, Darekutni'nin İbn-i
Abbas'dan rivayet ettiği hadisi destekler mahiyettedir:
"Bir müslümanın kestiği, üzerinde Allah'ın
adı anılmamış olsa bile yensin. Çünkü
müslüman mutlaka Allah'ın isimlerinden birini
kişiliğiyle yansıtır."
3) Üçüncü görüş: Hayvan kesilirken unutarak
besmeleyi terketmek zarar vermez, ancak bilerek
terkedildiğinde hayvanın yenmesi helâl değildir.
İmam Malik'in ve Ahmed b. Hanbel'in bilinen görüşleri
budur. Ebu Hanife ve arkadaşlarının İshak b.
Raheveyh'in görüşleri de bu doğrultudadır. Hz.
Ali, İbn-i Abbas, Sa'd b. Museyyeb, Ata, Tavûs, Hasan
Basrî, Ebu Malik, Abdurrahman b. Ebu Leylâ, Ca'fer b. Muhammed
ve Rabia b. Ebu Abdurrahman'dan bu görüş
anlatılmıştır.
İbn-i Cerir şöyle der: "Bu ayet hakkında
bilginler arasında görüş ayrılıkları
vardır; acaba ayetin içerdiği hükümden herhangi bir
şey neshedildi mi? Yoksa böyle bir şey söz konusu değil
mi diye?.. Kimisi, hiçbir şey neshedilmemiştir,
belirlediği tüm hususlar muhkemdir, demiştir. Mücahid
ve alimlerin geneli bu görüştedir. İbn-i Ahmed
Yalıya b. Vazıh'dan, o da Hüseyin b. Vakid'den o da
İkrime ve Hasan Basri'den şöyle rivayet eder:
İkrime ve Hasan Basri şöyle demişler: Yüce Allah,
"Eğer Allah'ın ayetlerine
inanıyorsanız, O'nun adı anılarak kesilen
hayvanların etlerinden yiyiniz." buyurmuştur,
sonra da "Allah'ın adı anılmayarak kesilen
hayvanların etlerinden yemeyiniz. Çünkü bu, Allah'ın
yolundan sapmaktır" buyurmuştur, ardından
aşağıdaki ayette bu ayeti neshetmiş ve konuyu
bu hükmün dışında tutmuştur;
"Kendilerine
kitap verilenlerin yiyecekleri size helâldir, sizin
yiyecekleriniz de onlara helâldir." (Maide Suresi: 5)
Ebu Hatem, bâna Abbas b. Velid b. Yezid anlattı; bize
Muhammed b. Şuayb nakletti; bana Nu'man -yani İbn-i Münzir-
İbn-i Nekhûl'den şöyle haber verdi: Yüce Allah, "Allah'ın
adı anılmayarak kesilen hayvanların etlerinden
yemeyiniz" buyurdu.
Sonra bunu neshetti, müslümanlara acıyıp şöyle
buyurdu: "Bugün size temiz olan şeyler helâl kılındı.
Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helâldir"
diye yukarıdaki ayeti neshetti. Böylece kitap ehlinin
yiyeceklerini helâl kıldı. Sonra İbn-i Cerir diyor
ki; doğrusu, ehli kitabın yiyeceklerinin helâl oluşuyla,
üzerinde Allah'ın adı anılmadan kesilen
hayvanların haram oluşu arasında bir çelişki
söz konusu değildir. İbn-i Cerir'in bu sözü doğrudur.
Bu ayetin neshedildiğini söyleyen kimi selef (ilk kuşak)
fıkıhçılarının amacı da konuyu
özelleştirmekdir. En iyisini yüce Allah bilir... "İbn-i
Kesir'den yaptığımız alıntı sona
erdi."
ÖLÜ VE DİRİ
Bundan sonra, küfür ve imanın özelliklerine, her
şehirde büyüklenenlerin tuzaklar kuran suçlular olmasını
gerektiren Allah'ın kaderine, büyüklenen bu suçluların
içinde depreşip duran ve onları İslâm'a girmekten
alıkoyan kibirlerine değinen detaylı bir bölüm
yer alıyor. Bölüm, yüce Allah'ın kendisine göğüsleri
açtığı imanın ve gönülleri daralttığı,
nefesleri sıkıp zorlaştırdığı küfrün
durumuna ilişkin göz kamaştırıcı gerçek
bir tasvirle son buluyor. Bölümün tümü, uygulamaya ilişkin
ayrıntının temel kurala bağlanması gibi,
kesilen hayvanların helâl ve haramlığı
konusuna bağlanıyor. Ayrıca bu
ayrıntının köklülüğüne ve büyük temele
olan güçlü ilgisine de işaret etmektedir.