Yüce Allah'ın insanları yarattığı
tabiatın gereği, herhangi bir şey yapan biri,
yaptığını beğenir ve onu savunur. Bir kötülük
işlemişse onu da beğenir ve savunur. Eğer
doğru yoldaysa bundan memnun olur. Sapıklık üzere
bulunsa bile durumundan memnun olur. Bu insanların
değişmez özelliğidir. Yüce Allah'ın
yaratıcı olduğunu ve her canlının
rızkını O'nun verdiğini bilip kabul ettikleri
halde, Allah'dan başkasına dua edip yalvaranlar, müslümanlar
ilâhlarına sövecek olurlarsa, büyük bir öfkeye kapılıp,
şeytanın kendilerine süslü gösterdiği Allah'dan
başkasına yönelik tapınmaları
dolayısıyla sapık düşüncelerini, sistem ve
geleneklerini savunmak amacıyla, kendilerinin de prensip
olarak inandıkları Allah'ın ilâhlığına
karşı saldırıya geçerler. O halde müminler
onları bulundukları durumda
bırakmalıdırlar.
"Sonunda dönüşleri Rabblerinedir. O onlara
yaptıklarının içyüzünü bildirir."
Bu, dinine güvenen, dayandığı gerçeğe
sıkı sıkıya bağlı, kalbi hidayet
üzere bulunan ve yararsız işlere bulaşmayan mümine
yakışır bir davranıştır. Çünkü
müşriklerin tanrılarına sövmek onları
doğru yola yöneltemeyeceği gibi, inatlarını
arttırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Gerisinde hiçbir yarar beklentisi bulunmayan bir davranışı
mümin neden yapsın? Üstelik müşriklerin ulu ve azamet
sahibi Allah'a sövmeleri gibi, hoşlanılmayan
şeylerde söyleyebilmeleri söz konusu olunca...
Gece ve gündüz, her an meydana gelen sayısız mucize
ve olağanüstülükleri barındıran varlık
safhasını gözler önüne seren bu ders de sona erdi.
Geçmiş peygamberlerinki gibi kendilerine de bir mucize, yani
kanıt gösterilecek olsa, mutlaka inanacaklarına Allah
adına yemin eden müşriklerin
davranışları söz konusu edilerek son buluyor ders.
Öyle ki, bu yeminlerini duyan kimi müslümanlar, Peygamberimize
(s.a.s) istedikleri kanıtı göstermesi için Rabbine
yalvarmasını önermişlerdi. İşte burada,
yalanlayanların sahip oldukları yalancı tabiat açıklanmak
suretiyle müminlerin teklifine karşı kesin bir red yer
almaktadır.