O |
Duhän
|
O |
|
43- Zakkum ağacı.
44- Günahkarların yemeğidir.
45- Tıpkı erimiş madenler gibi
karınlarında kaynar.
46- Sıcak suyun kaynaması gibi.
47- "Tutun onu, cehennemin ortasına sürükleyin."
48- "Sonra başının üzerine kaynar su azabından
dökün."
49- "Tad bakalım, hani şerefli olan, üstün
olan yalnız sendin?"
50- İşte o kuşkulanıp durduğunuz
şey budur!
51- Müttakiler ise güvenli bir makamdadır.
52- Bahçelerde ve çeşme başlarında.
53- İnce ipekten ve parlak atlastan giysiler giyerek
karşılıklı otururlar.
54- Ayrıca onları, iri gözlü hurilerle de
evlendirmişizdir.
55- Orada, güven içinde, her meyveyi isterler.
56- Orada ilk ölümden başka ölüm tatmazlar, sürekli
yaşarlar. ve Allah onları cehennem azabından
korumuştur.
57- Cehennemden korunmaları Rabbinden bir lütuftur.
İşte büyük kurtuluş budur.
Sahne, zakkum ağacının günahkârların
yiyeceği olduğunu belirttikten sonra bu ağacın
tanıtımı ile başlıyor. Ürpertici, dehşet
verici, korkunç bir sunuş. Bu yiyecek kaynamış
yağın tortusu gibidir. Tıpkı kaynar su gibi
karınları yakmaktadır. İşte o, günahkâr
da orada duruyor. Rabbine ve güvenilir peygambere karşı
büyüklük taslayan günahkâr... Ve işte yüce Allah'tan
zebaniye yönelik bir emir geliyor, onu "saygın(!)"
konumuna yaraşır biçimde yakalayıp sürüklemesini
istiyor.
"Tutun onu, cehennemin ortasına sürükleyin!"
"Sonra bayın üzerine kaynar su azabından dökün."
Kıskıvrak yakalayın onu. Sürükleyin cehenneme
doğru. Saygı göstermeden, acımadan,
aşağılayarak, kaba davranarak bağlayın.
Orada haşlayan, yakan kaynar sudan dökün başından
aşağı. Bağlanmanın, itilip
kakılmanın, sürüklenmenin, yanıp
haşlanmanın yanısıra bir de azarlanıyor,
rezil ediliyor:
"Tad bakalım, hani şerefli olan, üstün olan
yalnız sendin."
Bu üstün ve şerefli olmadıkları halde,
üstelik Allah'a ve O'nun peygamberine karşı büyüklük
taslayan şerefli ve üstün (!) kimselerin cezasıdır.
"İşte o kuşkulanıp durduğunuz
şey budur!"
Siz, peygamberleri alaya alıyor, onların sunduğu
ayetlerle eğlendiğiniz gibi bugünün geleceğinden
de kuşku duyuyordunuz.
Sahanın bir kenarında yakalayıp sürükleme, başından
aşağı kaynar sular dökme, haşlama, azarlama,
rezil rüsva etme manzaraları görülürken, insanın
hayali bakışları bir başka tarafa
ilişiyor. Birden, bugünün dehşetinden korkan,
azabından titreyen "Müttakiler"
görünüyorlar.
Hem de "Güvenilir bir makamda" oturuyorlar.
Burada korkmuyorlar, dehşet içinde değildirler. Ne
bağlanıyorlar, ne de itilip kakılıyorlar.
Yakalanıp sürüklenmiyorlar, başlarından
aşağı kaynar sular dökülmüyor. Aksine
kendilerine sunulan sayısız nimetler içinde
yüzüyorlar. "Bahçelerde ve çeşme
başlarında." İnce ve kalın ipekten
giysiler giyerek karşılıklı koltuklara kurulup
sohbet ediyorlar. Bütün bunlarla ve iri siyah gözlü hurilerle
evlendirilmeleriyle nimetler tamamlanıyor. Onlar cennette ev
sahibidirler ve istediklerini alabiliyorlar: "Orada
güven içinde, her meyveyi isterler."
Bu nimetlerin tükeneceğini düşünmezler. Orada
ölüm sözkonusu değildir. Bir kere ölmüşlerdi ve bir
daha ölümü tatmayacaklar. (Bu,
müşriklerin
"Bir kez
öleceğiz ve herşey bitecek! Biz dirilecek değiliz."
şeklindeki sözlerine karşılık olarak
yeralıyor. Evet, bir defa ölünecek âma, ondan sonra
cehennem ve cennet vardır.) "Ve
Allah onları cehennem azabından korumuştur." Bu,
yüce Allah'ın onlara yönelik bir lütfudur. Çünkü
azaptan kurtuluş ancak onun lütfu ile, onun merhameti ile
mümkündür. "Cehennemden korunmaları Rabbinden bir
lütuftur. İşte büyük kurtuluş budur." Hem
de ne büyük bir kurtuluş!
Bu sert ve etkisi derinlere varan sahnenin, atmosferi içinde,
peygamberlik nimetinin hatırlatılmasına ve
insanların bu nimeti yalanlamanın akıbetinden
kurtulmalarına ilişkin bir ifadeyle sona eriyor sure:
58- Biz o Kur'an'ı senin dilinde indirerek
kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alsınlar.
59- Öyleyse bekle, onlar da beklemektedirler.
Bu, surenin havasını, genel içeriğini
özetleyen bir bitiştir. Bu bitiş cümlesi surenin başlangıcı
ile, ayrıca surenin akış çizgisi ile uyuşuyor.
Nitekim sure kitaptan ve kitabın uyarmak ve hatırlatmak
amacı ile indirilişinden söz ederek başlamıştı.
Surenin akışı içinde de kitabı
yalanlayanları bekleyen akıbete değinilmişti. "O
gün büyük bir şiddetle çarparız. Zira biz öç alıcıyız.!"
Bu bitiş cümlesi de onlara bu Kur'an'ın anlayıp
kavrayabildikleri arapça olarak peygamberin dilinde indirilmek
suretiyle kolaylaştırılmasında somutlaşan
Allah'ın kendilerine yönelik nimetini hatırlatıyor.
Bunun yanısıra, üstü kapalı ama korkutucu bir
ifadeyle onları yaptıklarının akıbetinden
korkutuyor:
"Öyleyse bekle onlar da beklemektedirler."
|
|
O |
|
O |
|