Sahne onların içinde yüzdükleri nimet tabloları
ile başlıyor. Bahçeler... Pınarlar... Ekinler... Göz
kamaştırıcı saraylar, saygı ve hürmetle
ağırlandıkları köşkler... Sevinç ve neşe
içinde yiyip içtikleri, zevkine vardıkları nice
nimetler...
Sonra bütün bunlar ellerinden çekip alınıyor. Ya
da onlar bu nimetlerden uzaklaştırlıyorlar. Bunlara
bir diğer toplum mirasçı kılınıyor. Bir
başka surede şöyle buyuruluyor: "Böylece
bunlara, İsrailoğullarını mirasçı
kıldık." (Şuara suresi, 39)
Aslında
İsrailoğulları Firavun'un mülküne, saltanatına
mirasçı olmadılar. Ama bir başka bölgede, bir diğer
mülke mirasçı oldular. Şu halde burada kastedilen,
Firavun ve kurmaylarının elinden çıkıp
İsrailoğullarının mirasçısı
oldukları nimetin, mülkün türüdür.
Sonra ne oldu? Sonra şu yeryüzünde gözleri ve
gönülleri debdebeleri ile dolduran azgınlar gittiler.
Gittiler de kimse gidişlerine üzülmedi. Gökyüzü ve
yeryüzü gidişlerinin farkına varmadı. Onlara
tanınan süre dolunca bir daha bekletilmediler, kıskıvrak
yakalanışları bir dahaki sefere
bırakılmadı:
"Onlara gök ve yer ağlamadı. Ve kendilerine mühlet
de verilmedi."
Bu ifade onların ne kadar önemsiz oldukları düşüncesini
uyandırıyor. Tağutların basit birer nesne gibi
yurtlarından koparılıp bir tarafa
fırlatılışlarını
canlandırıyor. Buna göre ne gökyüzünde ne de
yeryüzünde kimse büyüklük taslayan zorbaların,
azgınların farkında bile değildir. Yeryüzünde
ve gökyüzünde kimse onlara üzülmüyor. Bir karıncanın
gidişi gibi sessiz, gürültüsüz gidiyorlar. Oysa daha
önce yeryüzünde zorbaca dolaşıyor, insanları
ezip geçiyorlardı. Ama şimdi kimse gidişlerine
üzülmüyor. Çünkü evren, onların kendisinin boyun
eğdiği yasalar sisteminden ayrılmaları
dolayısıyle onlardan nefret ediyor. Evren kendisini
yaratıp yönlendiren Rabbine inanıyor, ama onlar
alemlerin Rabbini inkar ediyorlar. Onlar içinde yaşadıkları
varlıklar alemi tarafından dışlanmış
iğrenç ve kötü ruhlardır.
Eğer yeryüzünde zorbalık yapanlar bu ayetlerin içerdiği
mesajı algılayabilselerdi, yüce Allah ve içinde yaşadıkları
varlıklar alemi karşısında ne kadar basit, ne
kadar önemsiz olduklarını anlarlardı. Evrenden
dışlanmış, koparılmış olarak
yaşadıklarını, iman bağı koptuktan
sonra aralarında iletişimi sağlayacak bir
bağın mevcut olmadığını
anlarlardı.
Karşı sayfada ise kurtuluş, saygıyla
ağırlanma ve seçkin bir konumda bulunma sahnesi yeralıyor: