O |
Duhän
|
O |
|
9- Fakat onlar şüphe içinde eğlenip duruyorlar.
10- Göğün gözle görülür bir duman getireceği günü
gözetle.
11- Duman, insanları bürüyecektir. Bu, acı bir
azabtır.
12- "Rabbimiz, bizden azabı kaldır, çünkü biz
artık inanıyoruz"derler.
13- Artık onlar nasıl düşünüp öğüt
alacaklar? Öğüt alma zamanı geçti. Oysa kendilerine
gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti.
14- Ondan yüz çevirdiler "Bu, deli görünümünde eğitilmiş
biridir" dediler.
15- Bit sizden azabı birazcık
kaldıracağız, fakat siz yine inkara döneceksiniz.
16- O gün büyük bir şiddetle çarparız; zira Biz
öç alıcıyız!
Kur'an-ı Kerim şöyle diyor: Onlar böylesine önemli
bir mesele karşısında eğleniyorlar. Bu
değişmez ayetlerden kuşku duyuyorlar. Şu halde
onları o dehşet verici, o zorlu gün gelip çatana kadar
kendi hallerine bırak:
"Göğün gözle görülür bir duman getireceği
günü gözetle." "Duman insanları bürüyecektir.
Bu acı bir azaptır."
İlk kuşak müslümanlar duman ayetini farklı biçimlerde
yorumlamışlar. Bazısına göre, bu ayette
sözkonusu edilen, kıyamet günü göğü kaplayacak
dumandır. Bu dumanın ortaya çıkışını
beklemeye ilişkin tehdit de Kur'an'da sık sık
tekrarlanan türden bir kıyamet tehdididir. Çünkü kıyamet
hem onların hem de Peygamber efendimizin gözlediği bir
gelecektir. Bazısı ise şöyle demiştir:
Hayır, söylendiği gibi dumanın göğü
bürümesi gerçekleşmiştir. Sonra Peygamber efendimizin
duası sonucu bu azap müşriklerin üzerinden kaldırmıştır.
Şimdi bu iki görüşün bir özetini ve dayanaklarını
sunuyoruz. Ardından yüce Allah'ın yolumuzu
aydınlattığı oranda bunları
değerlendirip bir sonuç çıkaracağız ve
Allah'ın izniyle bunu doğru kabul edeceğiz.
Süleyman b. Mihran el-A'meş, Ebu'd-Duha Müslim b.
Subayh'a dayanarak Mesruk'un şöyle dediğini
anlatır: "Bir ara Kinde kapılarının
yanındaki Kufe mescidine girdiğimizde gördük ki bir
adam arkadaşlarına "O
gün gök gözle görülür bir duman getirecek..."
ayetini anlatıyor. Şöyle diyordu adam: Biliyor musunuz
bu duman nedir? Bu, kıyamet günü göğü bürüyecek
dumandır. Bu duman münafıkların
kulaklarını ve gözlerini tıkayacak, mü'minleri de
nezleye benzer bir şekilde etkileyecektir... Kalkıp
Abdullah ibni Mes'ud'un Allah ondan razı olsun yanına
gittik ve adamın sözlerini kendisine anlattık.
İbni Mes'ud yanı üzere uzanmıştı, söylenenleri
duyunca dehşet içinde kalkıp oturdu ve şöyle dedi:
Allah sizin peygamberinize şöyle buyurmuştur: "De
ki: `Ben sizden bir ücret istemem. Ve ben zorlayıcılardan
değilim." (Sad suresi, 86) Hiç kuşkusuz
kişinin bilmediği bir konuda "Allah herkesten daha
iyi bilir" demesi ilmin gereğidir. Şimdi ben size
olayı anlatayım. Kureyşliler müslüman olmakta
gecikince ve Peygamber efendimize karşı çıkınca,
Peygamberimiz de onların tıpkı Hz. Yusuf dönemindeki
gibi kıtlığa uğramaları için bedduada
bulundu. Bunun üzerine bir kuraklık, bir kıtlık
başgösterdi, insanlar aç kalmaya başladılar.
Öyle ki kemik ve leş bile yediler. Başlarını
kaldırıp göğe bakıyor, dumandan başka
birşey göremiyorlardı. -Bu hadisi onlardan bir
başkası da burada şu ifadeyi
kullanmıştır: Adam başını
kaldırıp göğe bakıyor, ama açlıktan gözleri
kararıyor ve dumana benzer bir kütleden başka
birşey göremiyordu-. Yüce Allah "Göğün
gözle görülür bir duman getireceği günü gözetle. Duman
insanları bürüyecektir. Bu, acı bir azaptır"
buyurdu. Bunun üzerine Peygamber efendimize gidip "Ya
Resulallah Mudaroğulları için Allah'tan yağmur
iste. Çünkü onlar yok olmak üzeredirler" dediler.
Peygamberimiz Allah'tan yağmur istedi ve yağmur
yağdı. Yüce Allah bunun üzerine şöyle buyurdu:
"Biz sizden azabı birazcık
kaldıracağız, fakat siz yine inkara döneceksiniz.
" Abdullah ibni Mes'ud şöyle dedi: Kıyamet günü
müşriklerin azabı kaldırılacak mı? Ama
onlar tekrar refaha kavuşunca eski hallerine döndüler.
Bunun üzerine yüce Allah şu ayeti indirdi: "O
gün büyük bir şiddetle çarparız, zira biz öç alıcıyız."
Sözkonusu gün, Bedir savaşıdır. İbn-i Mes'ud
derki şu beş olay da gerçekleşmiştir: Göğün
gözle görülür bir duman getirmesi, Bizanslıların
galip gelmesi, ayın yarılması, kafirlerin
şiddetle çarpılmaları ve kafirlerin yokedilmeleri...
Bu hadis Buhari ve Müslim'de yeralır. İmam Ahmed Müsned'inde
yer verir. Tirmizi ve Nesai tefsirlerinde, İbn-i Cerir,
İbn-i Ebu Hatem değişik kanallardan A'meş'ten
aktarırlar. Mücahid, Ebu Ali'ye, İbrahim en-Nehai,
Dahhak, Atiyye el-Avfi gibi bir grup ilk kuşak müslüman
alim İbn-i Mes'ud'un bu ayette işaret edilen göğün
duman kaplamasının geçtiğine ilişkin yorumuna
katılmışlar. İbn-i Cerir de bu yönde görüş
belirtmiştir.
Ötekiler ise şöyle diyorlar: Göğün duman kaplaması
henüz yaşanmamıştır. Bu olay kıyametin
ön belirtilerinden biridir. Nitekim Ebu Serihe Huzeyfe b. Useyd
el-Gifarî -Allah ondan razı olsun- şöyle der: Biz
Arafa'da oturmuş kıyametten söz ediyorken birden
Resulullah çıkageldi ve şöyle buyurdu: On ön belirti
ortaya çıkmadıkça kıyamet kopmaz: Güneşin
battığı yerden doğması, duman, yerden çıkan
bir hayvan, Ye'cuc ve Me'cuc'un çıkması,
Meryemoğlu İsa'nın ortaya çıkışı,
Deccal, biri doğuda, biri batıda ve biri de Arap
yarımadasında olmak üzere üç yer batması, bir
ateşin Aden içlerinden çıkarak insanları önüne
katması -veya topluca sürüklemesi- bu ateş insanlarla
birlikte geceleyerek, onların öğlen uykusuna
daldıkları yerde bekleyecektir." Bu hadise sadece Müslim
yer vermiştir.
İbn-i Cerir şöyle der: Bana Muhammed b. Avf anlattı,
ona da Muhammed b. İsmail b. Ayyaş babasının
şöyle dediğini anlatmış: Bana Damdam b. Zer'e
anlattı, o da Şureyh b. Ubeyd'den duymuş, ona da
Ebu Malik el Eş'arî anlatmış: Resulullah şöyle
buyurdu: Rabbiniz üç şeye karşı sizi uyardı:
Mü'mini nezleye yakalanmış gibi tutan, kafiri de vücudundaki
her delikten dışarı taşana kadar
şişiren duman. İkincisi yerden çıkan hayvan,
üçüncüsü deccal. Taberanî bu hadisi aynı ifadelerle
Haşim b. Zeyd'den, o da Muhammed b. İsmail b.
Ayyaş'tan rivayet etmiştir. (İbn-i Kesir,
tefsirinde bu hadisi aktaranların sağlam olduğunu söyler.)
Yine İbn-i Cerir şöyle der: Bana Yakub anlattı.
Ona da İbn-i Aliye anlatmış, o da İbn-i Cüreyc'den
Abdullah b. Ebu Melike'nin şöyle dediğini duymuş:
Bir gün erkenden Abdullah İbn-i Abbas'ın -Allah ondan
razı olsun- yanına gittim. Bana şöyle dedi: Bu
gece sabaha kadar uyumadım. "Niçin?" dedim. "Kuyruklu
yıldız doğdu, dediler, ben de dumanın her
tarafı kaplamasından korktum. Bu yüzden sabaha kadar
uyuyamadım" dedi. İbn-i Ebu Hatem de
babasından o da İbn-i Ömer'den, o da Süfyan'dan, o da
Abdullah b. Ebu Yezid'den, o da Abdullah b. Ebu Melike'den, o da
İbn-i Abbas'tan rivayet etmiştir.
İbn-i Kesir tefsirinde derki: "Ümmetin alimi,
Kur'an'ın tercümanı İbn-i Abbas'a kadar uzanan bu
aktarıcı sıralaması doğrudur. İbn-i
Abbas'ın görüşünü paylaşan sahabe ve onlardan
sonraki kuşağa mensup müslüman alimlerden de benzeri
sözler duyulmuştur. Bunların yanısıra sahih
ve hasen hadislere yer veren kitaplarda bu konuda merfu hadisler
rivayet edilmiştir. Bunlar da gösteriyor ki duman ileride
gerçekleşmesi gözetlenen bir önbelirtidir. Nitekim Kur'an-ı
Kerim'in ifadesi de bu görüşü desteklemektedir: "Göğün
gözle görülür bir duman getireceği günü gözetle."
Yani bu duman herkesin görebileceği şekilde açık
seçik olacaktır. İbn-i Mes'ud'un yorumuna göre de,
sözkonusu duman açlığın ve bitkinliğin
şiddetinden gözlerin gördüğü bir hayaldîr. Yüce
Allah'ın "Duman, insanları bürüyecektir" sözü
de dumanın açık seçik olacağını,
onları bürüyüp görüş alanlarını
sınırlayacağını, yok edeceğini ifade
ediyor. Şayet bu olay sırf Mekkeli müşrikleri
ilgilendiren hayali bir durum olsaydı şöyle bir ifade
kullanılmazdı: "Duman insanları bürüyecektir."
Yine yüce Allah'ın "Bu, acı bir
azaptır" sözü de bu görüşü pekiştiriyor.
bu söz onları yermek ve aşağılamak için
söylenmiştir. Tıpkı şu ayette olduğu
gibi: "O gün cehennem ateşine çağrılır
ve `buyrun sizin yalanladığınız ateş
budur' denir." (Tur suresi, 13) Belki de bu sözü kendi
aralarında birbirlerine söylerler. Yine, yüce Allah
buyuruyor ki: "Rabbimiz, bizden azabı kaldır,
çünkü biz artık inanıyoruz." Kafirler
Allah'ın azabını gözleriyle gördüklerinde, onun
verdiği dehşetli cezayı seyrettiklerinde
azabın kaldırılmasını, cezanın sona
ermesini isterler. Tıpkı yüce Allah'ın şu sözünde
olduğu gibi: "İnsanları azapla yüzyüze
gelecekleri gün konusunda uyar. O gün zalimler `Ey Rabbimiz,
bizimle hesaplaşmayı yakın bir sürenin sonuna
ertele de senin çağrına olumlu cevap verip,
peygamberlere uyalım' derler. Peki vaktiyle sürekli yaşayacağınıza,
hiç ölmeyeceğinize yemin edenler sizler
değil miydiniz?"
(İbrahim
suresi, 44)
Yüce Allah bu surede de şöyle buyuruyor: "Artık
onlar nasıl düşünüp öğüt alacaklar? Öğüt
alma zamanı geçti. Oysa kendilerine gerçeği açıklayan
bir elçi gelmişti. Ondan yüz çevirdiler. `Bu, deli
görünümünde eğitilmiş biridir' dediler." Yüce
Allah diyor ki; onlar nasıl öğüt alacaklar? Biz daha
önce onlara bir peygamber göndermiştik. Bu peygamber onlara
ilahi mesajı duyurmuş, onları ileride
karşılaşacakları korkunç azap konusunda uyarmıştı.
Buna rağmen onlar uyarılara kulak tıkamış,
peygamberin sunduğu mesaja burun
kıvırmışlardı. Peygamberi
onaylamamış, tersine yalanlamışlardı.
"Bu adam eğitilmiş bir delidir"
demişlerdi. Bu ta tıpkı şu ayet gibidir: "O
gün insan düşünüp öğüt alır ama bunun
kendisine bir yararı olmaz." ( Fecr suresi, 23)
Şu ayet de aynı anlama geliyor: "Onları
korktukları zaman bir görsen; artık kurtuluş
yoktur; cehenneme yakın bir yerde
yakalanmışlardır. O zaman, `Allah'a inandık'
derler ama, ahiret gibi uzak bir yerden imana nasıl kolayca
ulaşırlar?" (Sebe suresi, 51-54.) Yüce
Allah'ın "Biz sizden azabı birazcık
kaldıracağız. Fakat siz yine inkara döneceksiniz."
sözü şu iki anlama da gelebilir. Birincisi şöyledir:
Yüce Allah diyor ki; Eğer üzerinizdeki azabı
kaldırsak, sizi dünyaya geri göndersek tekrar eskiden olduğu
gibi kafirliğe dönersiniz, Allah'ın peygamberlerini
yalanlarsınız. Tıpkı yüce Allah'ın
şu sözünde olduğu gibi: "Eğer biz onlara
acısak da başlarındaki
sıkıntıyı gidersek yine
azgınlıkları içinde debelenmeye ısrar ederler."
(Mü'minun suresi, 75) Yüce Allah'ın şu sözü de aynı
anlama geliyor: "Eğer dünyaya geri gönderilseler
yine sakındırıldıkları yola dönerler.
Onlar gerçekten yalancıdırlar." (En'am suresi, 28)
İkinci anlamı ise şudur: Biz
uğrayacağınız azabı sebeplerinin
gecikmesinden sonra bir süre ertelesek, size ulaşmasını
bir vakit bekletsek, siz yine de eski
azgınlığınızı,
sapıklığınızı sürdürürsünüz.
Dolayısıyle azabın kaldırılması, bir
süre geciktirilmesi, mutlaka onların azap içinde olmalarını
gerektirmez. Tıpkı yüce Allah'ın şu sözünde
olduğu gibi: "Yalnız Yunus'un
soydaşları hariç, onlar iman edince dünya hayatında
burun buruna geldikleri perişan èdici azabı
başlarından kaldırdık ve kendilerine belirli
bir süre daha yaşama fırsatı tanıdık."
(Yunus suresi, 98) Yani Yunus'un soydaşları azaba çarptırılmadılar,
onlara ulaşmadı azap. Onların azaba
uğratılmalarını gerektiren sebepler
askıya alındı. Katade diyor ki: Siz tekrar
Allah'ın azabına döndürüleceksiniz denmek isteniyor. "O
gün büyük bir şiddetle çarparız; zira biz öç alıcıyız"
ayetini İbn-i Mes'ud Bedir savaşı olarak
yorumlamıştır. İbn-i Mes'ud'u destekleyen bir
grup ta aynı doğrultuda görüş belirtmiştir.
Biraz önce de değinildiği gibi duman konusunda da bu
grup onu desteklemiştir. Yine İbn-i Abbas'tan Avfi ve
Ubey b. Ka'b kanalıyle gelen rivayet ihtimal
dışı değildir. Burada sözkonusu olan günün
kıyamet günü olduğu açıktır. Gerçi Bedir
savaşı da kafirlerin şiddetle çarpıldıkları
bir gündür. İbn-i Cerir
der ki: Bana
Yakup anlattı. O da bir grupla birlikte İbn-i Aliye'den
duymuş, o da Halid b. Heza'nın İkrime'nin şöyle
dediğini duymuş: İbn-i Abbas ve İbn-i Mes'ud büyük
çarpmanın Bedir günü olduğu düşüncesindedirler.
Ben de diyorum ki, bu kıyamet günüdür. Ona kadar uzanan
aktarıcılar zinciri doğrudur. Hasan el-Basri ve
İkrime bu iki rivayetin en sahihi doğrultusunda görüş
belirtmişlerdir. En doğrusunu Allah bilir. İbn-i
Kesir'in sözleri burada sona erdi.
Biz, ayette sözü edilen dumanın kıyamet günü
görüleceğine ilişkin İbn-i Abbas'ın
tefsirini ve İbn-i Kesir'in yorumunu tercih ediyoruz. Buna göre
duman, benzeri durumlarda Kur'an-ı Kerim'de sık sık
rastlanan bir tehdittir. Anlamı ise şudur: Onlar senin
sunduğun mesajın doğruluğundan kuşku
duyuyorlar ve eğleniyorlar. Şu halde bırak
onları ve o korkunç günü bekle. O gün gökte bütün
insanları bürüyen açık seçik bir duman belirecektir.
Bu duman acı bir azap olarak nitelendiriliyor. Onların
azaptan burun buruna gelirken yardım istekleri de şöyle
tasvir ediliyor: "Rabbimiz! Bizden azabı kaldır,
çünkü biz artık inanıyoruz." Yüce Allah
vaktin geçtiğini vurgulayarak istedikleri yardımın
gerçekleşmesinin mümkün olmadığını
belirtiyor: "Onlar nasd düşünüp öğüt
alacaklar? Öğüt alma zamanı geçti. Oysa kendilerine
gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti. Ondan yüz
çevirdiler. `Bu, deli görünümünde eğitilmiş bir idir'
dediler."
Onu o yabancı çocuk eğitiyor ve (iddialarına göre)
o bir delidir... Azabın kaldırılmasını
istedikleri ama olumlu cevap alamadıkları bu sahnenin gölgesinde
onlara şöyle deniyor: Önünüzde bir fırsat var ve henüz
vakit geçmiş değildir. Sahnede gördüğümüz bu
azabın size ulaşması bir süre için askıya
alınmıştır ve siz şu anda dünyadasınız.
Yani, şimdilik üzerinizden azap kaldırılmıştır.
Öyleyse, kıyamet günü söz verip de olumlu karşılık
alamadığınız zaman-ki gibi Allah'ın
peygamberine, O'nun sunduğu dine inanın. Su anda
sağlığınız yerindedir. Ama bu durum
sonsuza kadar sürmeyecektir.
Çünkü birgün
bize döneceksiniz: "O
gün büyük bir şiddetle çarparız."
O gün her tarafı, Kur'an'daki tasvirini seyrettiğiniz
bir duman kaplayacaktır. "Zira biz öç alıcıyız."
Allah'ın ayetlerini alaya alıp eğlenmenizden,
Allah'ın peygamberine "eğitilmiş bir
deli" diyerek iftira atmanızdan öç alacağız.
Oysa sizin suçladığınız peygamber, doğru
sözlü ve güvenilir bir elçidir...
Bize göre bu ayetleri bu şekilde tefsir etmek daha
doğrudur. Ama burada neyi kastettiğini en iyi Allah
bilir.
Bundan sonra surenin akışı onlarla birlikte Hz.
Musa'nın kıssası ile bir başka gezintiye çıkıyor.
Kıssanın bir özeti sunuluyor ve olaylar şu yeryüzünde
gerçekleşen büyük çarpma sahnesiyle son buluyor. Göğü
açık seçik bir dumanın kaplayacağı gün
gerçekleşen büyük çarpmayı gösterdikten sonra
Firavun hanedanının başına gelenleri
dikkatlere sunuyor:
|
|
O |
|
O |
|