1- Kuşluk vaktine
andolusun.
2- Durgunlaşan
geceye andolsun ki,
3- Rabbin seni
bırakmadı ve sana darılmadı,
4- Andolsun senin için
ahiret dünyadan daha hayırlıdır,
5- Rabbin sana verecek ve
sen razı olacaksın.
Yüce Allah, parlak ve
ilham dolu bu iki "an"ın üstüne yemin etmektedir.
Kainat olayları ile ruhun duyguları arasında bir köprü
kurmaktadır. insan kalbine şu güzel ve canlı
varlık alemi ile duygu alış-verişi yapan ve
her canlıya şefkatli olan bir hayatı ilham
etmektedir. Ve bu ilhamı alan kalb, şu varlık
aleminde dostluk içinde, kimsesizlik çekmeden, bir başına
garip kalmadan yaşar... Bizzat bu surede bu dostluğun
etkisi görülüyor. Burada arzulanan dostluk gölgesinin uzanmasıdır,
yayılmasıdır. Sanki yüce Allah surenin başından
itibaren, peygamberine şu varlık aleminde çevresine
dostluk doldurduğunu, dolayısı ile kendisinin orada
bir başına ve herkesten uzak
olmadığını, vahiy ediyor.
Bu kainat
ilhamının ardından Rasulullah'a destek ifadesi açıktan
açığa geliyor: "Rabbin seni bırakmadı
ve sana darılmadı." Senin ruhunu incitmek,
kalbini sızlatmak ve zihnine endişe vermek isteyenlerin
sandığı gibi Rabbin seni bırakmadı ve
senden ayrılmadı. Çünkü O senin Rabbindir, ve sen
O'nun kulusun. O'nun Rabbliğine aitsin. Seni koruyan,
bakımını üstlenen O'dur.
O'nun ihsan kaynağı,
bağış pınarı kurumadı. Ve senin için
ahirette bu dünyada sana verdiklerinden çok daha üstün
güzellikler vardır onun katında... "Andolsun
senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır."
Başta da sonda da ahirettir hayırlı olan.
Rabbin seni hoşnut
edecek herşeyi hazırlamıştır. Davanı
yaymada seni başarıya ulaştıracak, yolundaki
engelleri kaldıracak, savunduğun sistemi üstün
getirecek, açıkladığın Hakk'ı galip
getirecektir... Rasulullah inatla, yalanlama ile incinme ve hile
ile müşriklerin yaygaraları ile
karşılaştığı günlerde kafasını
meşgul eden problemler bunlardı. "Rabbin
sana verecek ve sen razı olacaksın."
Sure
akışına devam ederek, Rasulullah'a daha yolun
başından beri Rabbinin kendisine karşı
tutumunu hatırlatıyor ki Rabbinin kendisine ne güzel
şeyler yaptığını, kendisine olan
sevgisini, ona olan feyzini zihninde canlandırsın ve
rahmetin, sevginin, ilahi dostluğun gerçekleştiği
yerleri yeniden hatırlayarak doyuma ulaşsın, tatmin
olsun. Bu öylesine üstün bir nimet ki böylesine son derece
mükemmel olarak onu anmak ve hatırlatmak o nimeti
canlandırıyor.
- O seni yetim bulup barındırmadı
mı?
7-
Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi?
8- Fakir iken seni zengin
etmedi mi?
Kendi durumuna, geçmiş
hayatına bak. Rabbin bu görevi sana yüklemeden önce bile
hiç seni bırakmadı mı, sana hiç küstü mü?
Yetimliğini O'nun koruması kuşatmadı mı?
Şaşkınlığına O'nun doğru yolu göstermesi
yetişmedi mi? Senin fakirliğini O'nun ihsanı bürümedi
mi?
Sen yetim olarak doğmuştun
seni kendi bağrına bastı. Senin dininden
olmadığı halde amcan Ebu Talib'e varıncaya
kadar birçoklarının şefkatini sağladı.
Doğrusu sen fakirdin,
yüce Allah seni kanaatkârlık vererek zenginleştirdi.
Nitekim seni kendi kazancın ve hanımın Hz.
Hatice'nin malı ile de zengin yaptı, fakirliği
hissetmedin, ya da çevrendeki zenginliklere göz dikmedin.
Sonra sen çelişik düşünceleri
saçma inançları bulunan, durumları bozuk ve
davranışları sapık bir cahiliyet
ortamında yetiştin ve senin ruhun o ortamda huzur
bulmadı, o hayata meyletmedi. Ama kendin için açık ve
emin bir yol da bulamadın. Ne cahiliyette, ne de Hz.
Musa'nın ve Hz. isa'nın dinlerinden dönen dinlerini değiştiren,
sapıtan ve yolunu kaybeden taraftarlarının
yanında... Sonra yüce Allah, sana vahiy ettiği din ile,
sana ulaştırdığı sistem ile seni
doğru yola iletti.
Bir kimseyi inanç
sistemlerinin karmaşasından, ve sapık yollardan
kurtararak ona doğru yolu göstermek en büyük ihsandır.
Hiçbir ihsan ona denk olamaz. Yine bir insana doğru yolu göstermek
rahatlıktır, hiçbir endişenin benzemediği
endişeden huzura kavuşmaktır, hiçbir yorgunluğun
denk olmadığı yorgunluktan kurtulmaktır. Belki
de bu yorgunluklar ve endişeler vahyin kesilmesi, müşriklerin
buna sevinmeleri ve sevgilinin sevgilisinden ayrı
kalması gibi Resulallah 'ın çekmiş olduğu
çilelerden ileri gelmekteydi. Sonra bu ayet gelerek, ona Rabbinin
kendisini sapıklığı içinde vahiysiz bırakmayacağını
önceden de şaşkınlık içinde ve sapık
bırakmadığını hatırlatıyor ve
ruhunu tatmin ediyor.
Rabbinin onu yetim iken
bağrına bastığını,
şaşkın iken doğru yolu gösterdiğini
fakirlikten kurtarıp zengin ettiğini
hatırlatması dolayısı ile kendisine ve
kendisinin gerisinden Müslümanlara her yetimi barındırmayı,
her isteyenin ihtiyacını gidermeyi ve yüce Allah'ın
üzerindeki nimetlerini belirtmeyi emrediyor. Bu nimetlerin başında
ise bu dinin kendisine gösterilmesi gelmektedir.
9- Yetime gelince sakın
onu üzme,
10--Yoksula gelince sakın
onu azarlama,
11- Yalnızca
Rabbinin nimetini anlat.
Bu emirler, yani yetime
ikram edilmesinin emredilmesi, hatırının
kırılmasının, horlanmasının ve
aşağılanmasının yasak edilmesi, dilenen
yoksula yumuşak davranılmasının ve
haysiyetinin incitilmeden ihtiyacının giderilmesinin
istenmesi İşte bütün bu istekler emirler -daha önce
de defalarca değindiğimiz gibi kılıcı ile
hakkını koruyamayan güçsüz kimselerin hakkını
gözetmeyen azgın ve inkarcı toplumun kendisini sürekli
gündemde tutan en önemli problemlerindendi. islam dini bu
toplumu yüce Allah'ın şeriatı ile Hakka ve adalete
yüceltmiştir,ve onları Allah korkusuna, O'ndan
çekinmeye yüce Allah'ın koyduğu
sınırları aşmama seviyesine yükseltmiştir.
Çünkü yüce Allah koyduğu sınırı gözetir,
onu kıskanır ve haklarını korumak için ne kılıcı
ne de gücü olmayan zayıf kullarının
haklarının çiğnenmesine kızar ve gazap eder.
Yüce Allah'ın
nimetini özellikle de iman nasib etme ve doğru yola
kavuşturma nimetini anlatmak, nimeti veren
yaratıcıya karşı şükür biçimlerinden
birisidir. Allah'ın kullarına iyilik etmek ve ihsanda
bulunmak bu şükrü tamamlar. Bu davranış pratik
bir şükür tablosudur. Yararlı, şerefli ve sessiz
olarak hareketlerin dili ile nimeti dile getirmektir.