Her iki durumda da ayetin verdiği mesaj şudur: Secde
yerleri, yani camiler sadece Allah için olabilirler. Oralarda
Allah'ın birliği ilkesi geçerlidir. Oralara hiçbir
kesimin, hiçbir değerin, hiçbir görüş
tarzının gölgesi yansıtılamaz. Buraların
havasına sadece yüce Allah'a kulluk etmenin havası
egemen olur. Ayetin orjinalinde kullanılan "Allah'tan
başkasına dua etmek" deyimi ya Allah'tan
başkasına kulluk etme ya Allah dışında
birine sığınmak ya da Allah dışında
birine kalpte yer vermek anlamına gelir.
Eğer bu ayetin cinlerin sözlerinin aktarılmış
biçimi ise ibadetten ve secdeden sözedilen bu özel noktada
onların surenin başlarında geçen "Artık
Rabbimize hiçbir ortak koşmayacağız" biçimindeki
sözlerinin pekiştirilmiş bir tekrarı
niteliğindedir. Yok eğer doğrudan doğruya yüce
Allah'ın sözü ise cinlerin Rabblerinin birliği dile
getiren sözleri dolayısiyle, Kur'an'ın üslubu uyarınca
tam yerinde yapılmış bir "yönlendirme"
girişimidir.
Bir sonraki ayet de aynı niteliği taşır.
Okuyoruz:
Yani Peygamberimiz namaza durup Rabbine dua ederken toplu halde
etrafına üşüşürler. Bilindiği gibi ayetin
orjinalinde geçen "salât" sözcüğü aslında
"dua" anlamına gelir. Eğer ayet cinlerin sözü
sayılırsa Peygamberimiz namaz kılarken ya da Kur'an
okurken gruplar halinde çevresini saran müşrik
arapların durumunu anlatıyor demektir. Nitekim "Mearic"
suresinin "Kafirler ne oluyor da sağlı-sollu
gruplar halinde sana doğru koşuyorlar" biçimindeki
ayetleri aynı olaya değiniyor (Mearic 36-37). Yani
Kur'an'ı dehşet içinde dinliyorlar, fakat ona olumlu
karşılık vermiyorlar. Ya da müşriklerin
gruplar hâlinde biraraya gelmesi Peygamberimize eziyet etmek
içindir de yüce Allah, O'nu onların şerlerinden
koruyor. Nitekim birkaç kez böyle oldu. O takdirde cinlerin
soydaşlarına yönelik bu sözlerinin amacı müşriklerin
bu davranışlarına karşı duydukları
şaşkınlığı dile getirmektir.
Eğer ayet doğrudan doğruya yüce Allah'ın
kendi sözü ise o zaman bu cinlerin durumlarını
anlatıyor olabilir. Bilindiği gibi bu cinler, kendi
deyimleri ile bu "harikulâde" Kur'an'ı birbirleri
üzerine abanarak Peygamberimizin çevresine üşüşmüşler,
lifleri birbirine sıkı sıkıya
yapışmış bir keçe gibi olmuşlar. Bana
öyle geliyor ki, bu ikinci açıklama ayetin anlamı ile
daha iyi bağdaşır. Çünkü cinlerin okuduğumuz
tüm sözlerinde açığa vurulan Hayret, dehşet,
çarpılmışlık ve kendinden geçme hali ile tam
bir uyum yansıtıyor. Doğrusunu Allah bilir.
ALLAH'IN RASÛLÜNE HİTABI
Buraya kadar okuduğumuz ayetlerde cinler Kur'an'dan ve
Peygamberimizin görevlendirilmesi olayından sözettiler.
Kur'an bu yaratıkların vicdanlarında sürpriz
etkisi yapmış, duygularını alt-üst etmiştir.
Bu kitabın göklerin, yeryüzünün, meleklerin ve yıldızların
hareketlerinde meydana getirdiği değişikliklerden,
tüm evrenin işleyişi üzerinde bıraktığı
etkilerden, içerdiği ciddiyetten ve beraberinde
getirdiği yasalar sisteminden onları haberdar
etmiştir.
Bütün bunlardan sonra Peygamberimize sesleniliyor. Bu seslenişlerin
mesajları ağırbaşlılık, kesinlik ve
tok seslilik yansıtıyor. Bu seslenişlerde
Peygamberimize verilen direktifler şunlardır: O sadece
ilahi mesajı duyurmakla yetinmelidir, işin bundan
sonrasına hiç karışmamalıdır;
bunların yanısıra gayp alemi, insanların
gelecekte ne olacakları, ahirette ellerine ne geçeceği
konularında da kafasını yormamalıdır. Bu
seslenişlerin havasında ciddiyetleri ve kesinlikleri ile
uyumlu bir hüzün ve teselli meltemi esmektedir. Okuyoruz: