O |
Cin
|
O |
|
16- Eğer onlar doğru yola girselerdi kendilerine gürül
gürül su sunardık.
17- Böylece onları sınavdan geçirirdik. Kim Rabbini
anmaktan vazgeçerse gittikçe artan ağır azaba çarptırılır.
Yüce Allah şöyle diyor: Cinler bizim adımıza
özetle şu açıklamayı yapıyorlar: "Eğer
insanlar doğru yolu izleselerdi, ya da gerçeğe
sırt dönenler eğer doğru yola girselerdi, biz
onların üzerine gürül gürül su akıtırdık,
kendilerine bol rızk sunarak refaha boğardık."
"Böylece onları sınavdan geçirirdi k."
Kendilerine verilen nimetlere şükür mü ediyorlar, yoksa
nankörce mi davranıyorlar, bunu belirlerdik.
Bu ayetlerde cinlerin sözlerini olduğu gibi aktarma yöntemi
bırakılarak onların sözlerinin özetinin sunulması
yöntemine geçiliyor. Bu yöntem sözleri olduğu gibi
aktarma ve söylenenleri yüce Allah'ın vaadi biçiminde dile
getirme yönteminden daha vurgulu ve daha anlamlıdır. Bu
tür anlatım değişikliklerine Kur'an'da çok
rastlanır. Amaç söylenenlerin anlamlarına
canlılık kazandırmak, etkinliklerini arttırmak
ve onları daha dikkat çekici hale getirmektir.
Bu değişik üsluplu ayetler bir dizi gerçeği içerir.
Bu gerçekler mü'minin inanç sisteminin ve olayların
akışı ile bu olaylar arasındaki
ilişkilere ilişkin düşüncesinin yapı
taşları arasındadır. Şimdi bu gerçeklerin
başlıcalarını irdeleyelim:
1- Milletlerin ve toplumların Allah'a vardıran tek
yolu izlemeleri ile toplum refahı ve bu refahı
sağlayacak imkanlar arasında sıkı bir bağ
vardır. Bu refah imkanlarının başında
toplumların bol suya kavuşturulmaları gelir. Hayat
her yörede suya bağlıdır. Bolluk ve refah suyun
bereketli akışım izler. Sanayileşmenin
yaygınlaştığı, tarımın tek geçim
ve refah kaynağı olmaktan çıktığı günümüz-de
bile bu böyledir. Yani su kalkınmadaki önemini halâ
korumaktadır.
Doğru yolda olmak ile refah ve yeryüzü egemenliği
arasındaki bağ, olayların
her zaman
doğruladığı bir gerçektir. Mesela araplar
vaktiyle çöl ortasında sıkıntı içinde yaşıyorlardı.
Doğru yola koyulunca yeryüzünün kapıları yüzlerine
açıldı, bol sulara ve zengin geçim kaynaklarına
kavuştular. Sonra doğru yoldan sapınca sahip
oldukları bol geçim kaynakları ellerinden
alınıverdi. Şimdilerde yine sıkıntı
ve perişanlık içinde yaşıyorlar. Tekrar
doğru yola girinceye kadar bu böyle devam edecektir. Ne
zaman doğru yola dönerlerse yüce Allah'ın kendilerine
yönelik vaadi bir daha gerçekleşecektir.
Diyeceksiniz ki, dünyada yüce Allah'ın doğru yolunu
izlemedikleri halde refah içinde yüzen nice zengin milletler
var. Bu gözlem doğrudur. Fakat bu tür toplumlar başka
afetlerle cezalandırılıyorlar.
insanlıkları, güvenlikleri, psikolojik huzurları,
değerleri ve onurları konusunda kayıplara
uğratılıyorlar. Öyle ki, bu kayıplar ve
bunalımlar yüzünden refahları ve zenginlikleri
anlamlarını yitiriyor, hayatları
insanlıklarının, insan ahlâkının, insan
onurunun, güvenliğin ve huzurun aleyhine işleyen
uğursuz bir lânete dönüşüyor. (Nitekim Nuh suresini
açıklarken bu gerçeğe değinmiştik).
2- Bu ayetlerin ortaya koydukları ikinci gerçek
şudur: Maddi refah ve bolluk yüce Allah'ın kullara yönelik
bir sınavı, baştan çıkarıcı bir
denemesidir. Nitekim yüce Allah "Nasıl
davranacağınızı görelim diye sizi hem
kötülükle ve hem de iyilikle sınavdan geçiririz" buyuruyor.
(Enbiya 35) Bolluğa sabretmek, gerektirdiği şükür
görevini yerine getirmek ve ona uygun davranışları
yapmak sıkıntılara sabretmekten daha zor ve daha az
görülür bir başarıdır. Oysa aceleci bir
bakış, ilk anda bunun tersini görür. Çoğu
insanlar sıkıntıya katlanırlar,
sıkıntı karşısında
soğukkanlılıklarını korurlar,
sıkıntı karşısında enerjileri bir
noktada yoğunlaşır, uyanıklıkları ve
karşı koyma güçleri bilenir. Bu
bilince bağlı
olarak yüce Allah'ı anarlar, O'na
sığınırlar, O'ndan yardım dilerler.
Çünkü sıkıntı sırasında daha önce
güvenilen bütün dayanaklar düşer ve Allah'ın
dergahı dışında hiçbir sığınak
kalmaz. Bolluğa ve refaha gelince bu durum insana
Allah'ı unutturur, oyuna eğlenceye daldırır, vücudun
bütün organlarını gevşetir, ruhtaki direnme
noktalarını uyuşturur, nimetle gururlanmaya ve
şeytana uymaya fırsat hazırlar.
Nimet aracılığı ile gerçekleşen
sınav, insanı azgınlıktan koruyacak sürekli
bir uyanıklığı gerektirir. Servet ve
varlık nimeti çoğu kere insanı
şımarıklığın ve şükür
yetersizliğinin yanısıra ya savurganlığa
ya cimriliğe sürükler. Bunların her ikisi de hem insan
psikolojisini hem hayatının akışını
sarsan birer afettir. Güç nimeti çoğunlukla insanı
şımarıklığın ve şükür
yetersizliğinin yanısıra zalimliğe,
azgınlığa, başkalarının
haklarını çiğnemeye, Allah'ın
yasaklarını ayak altına almaya sürükler.
Güzellik nimeti çoğu kez insanı kendini
beğenmişliğe, alçaklığa, günahkârlık
ve ahlâksızlık bataklığının
derinliklerine düşmeye sürükler. Zekâ nimeti insanı
çoğu zaman gururlanmaya, başkalarını küçümsemeye,
ahlâk değerlerini ve kriterlerini hafife almaya sürükler.
Her nimetin önünde kesinlikle bir azgınlık
tuzağı vardır. Bu tuzaklardan kurtulabilmenin tek
çaresi yüce Allah'ı anmak ve O'nun tarafından
korunmaktır.
3- Bu ayetlerin dile getirdikleri üçüncü gerçek şudur:
Servetle ve refahla sınava çekilmenin olumsuz bir sonucu
olarak ortaya çıkabilecek olan Allah'ı hatırdan çıkarma
afeti insanı yüce Allah'ın azabı ile yüzyüze
getirir. Ayetin sonunda bu azaptan sözedilirken "Kim
Rabbini anmaktan vazgeçerse gittikçe artan ağır bir
azaba çarptırılır." buyuruluyor. Bu
ifadede bir dağa tırmanan kişinin yukarıya çıktıkça
sıkıntısının artacağını
hatırlatan bir çağrışımın izleri
vardır. Zaten Kur'an'da sıkıntının
yukarıya tırmanma imajı ile simgelendiğine
sık sık rastlanır. Mesela bir yerde şöyle
deniyor:
"Allah kimi doğru yola iletmek isterse göğsünü
islama açar. Kimi de saptırmak isterse göğsünü,
sanki göğe tırmanıyormuş gibi dar ve
tıkanık yapar." (En'am 125) Başka
bir yerde "Onu sarp bir yokuşa
sardıracağım" buyuruluyor. (Müddesir 17)
Bu imaj herkesçe bilinen somut bir gerçektir. Bolluk sınavında
uğranılan başarısızlık afeti ile bu
yüzden karşılaşılacak azabı
sıkıntısı arasındaki
karşıtlık, görülüyor ki, son derece belirgindir.
Bir sonraki ayet, cinlerin sözünün aktarılmış
biçimi sayılabileceği gibi doğrudan doğruya yüce
Allah'ın sözü olarak da kabul edilebilir. Okuyalım:
|
|
O |
|
O |
|