11- Aramızda iyiler de var, bu düzeye erişememiş
olanlar da var; farklı yollara ayrıldık.
12- Yeryüzünde Allah ile baş edemeyeceğimizi ve
O'ndan kaçıp kurtulamayacağımızı
kesinlikle anladık.
13- Biz doğru yola ileten Kur'ân'ı
işitir-işitmez ona inandık. Kim Rabbine
inanırsa ne haksızlığa uğramaktan ve ne
zora koşulmaktan korkar.
14- Aramızda Müslümanlar olduğu gibi gerçeğe
sırt çevirenler de var. Müslüman olanlar, doğruyu
arayıp bulanlardır.
15- Gerçeğe sırt çevirenler ise cehennem odunlarıdırlar.
Cinlerin aralarında iyilerin de, kötülerin de,
Müslümanların da gerçeğe sırt çevirenlerin de
bulunduğu yolundaki bu açıklamaları bu
yaratıkların da, tıpkı insanlar gibi, ikiz
karakterli olduklarım, hem iyiliğe hem de kötülüğe
yatkın olduklarını ortaya koyar. Yalnız o
soydan gelen şeytan ve adamları hariç. Onlar
kendilerini sırf kötülüğe
adamışlardır-. Bu açıklama bu
yaratıklara ilişkin yaygın kanaatleri düzeltebilecek
son derece önemli bir açıklamadır. Çünkü bazı
araştırmacılara ve bilim adamlarına
varıncaya kadar çoğumuz şu inancı
taşıyor: Cinler kötülüğün simgesidirler, yapısal
özellikleri itibarı ile kendilerini sırf kötülüğe
adamışlardır, iki yönlü yaratılışta
olan tek canlı insandır. Bu yanılgı, yukarda
değindiğimiz gibi, varlıklar alemine ilişkin
Kur'an-dışı önyargılarımızdan
kaynaklanıyor. Şimdi bu asılsız
yanılgımızı Kur'an kaynaklı bilgiler
ışığında gözden geçirip düzeltmemiz
gerekir.
Sözkonusu cin heyeti şöyle diyor:
"Aramızda iyiler de var, bu düzene erişmemiş
olanlar da var."
Bu sözler aracılığı ile
durumlarını ana çizgileri ile açıklıyorlar.
Sonra sözlerini şöyle bağlıyorlar:
"Farklı yollara ayrıldık."
Yani farklı yollara koyularak birbirine ayrı düşen,
çelişik gruplara bölündük. Arkasından iman ettikten
sonra Allah hakkındaki inançlarını açıklıyorlar:
"Yeryüzünde Allah ile başedemiyeceğimizi ve
O'ndan kaçıp kurtulamayacağımızı
kesinlikle anladık."
Bu yaratıklar yüce Allah'ın yeryüzüne egemen olan
gücünü; O'nun egemenlik alanından kaçmaya, O'nun elinden
kurtulmaya, O'nun gücünden yaka sıyırmaya güçlerinin
yetmeyeceğini biliyorlar. Onlar yeryüzünde yüce Allah ile
başedemeyecekleri gibi yeryüzünde kaçmakla da O'nunla başa
çıkamazlar. Bu sözler kulun Rabbi karşısındaki
zayıflığını, yaratığın
yaratıcısı karşısındaki güçsüzlüğünü,
yüce Allah'ın ezici ve üstün otoritesine ilişkin
bilinci dile getirmektedir.
Birtakım insanların kendilerine
sığındıkları, ihtiyaçlarını
karşılamak için yardımlarına
başvurdukları, hatta kimi müşriklerin
Allah'ın akrabaları saydıkları cinler
bunlardır. İşte bu cinler yüce Allah'ın
sınırsız gücü karşısındaki güçsüzlüklerini,
yüce Allah'ın üstünlüğü karşısındaki
zavallılıklarını, yüce Allah'ın
karşı konulmaz iradesi önündeki ezikliklerini kendi
dilleri ile itiraf ediyorlar. Böylece sadece kendi soydaşlarının
değil, müşriklerin yanılgılarını da
düzeltiyorlar, evrene ve evrendeki tüm varlıklara egemen
olan tek gücün Allah'ın gücü olduğunu vurguluyorlar.
Arkasından hidayete erdiren Kur'an'ı dinledikleri
andaki tepkilerini anlatıyorlar. Bu durumu daha önce açıklamışlardı.
Fakat burada söz sırası gelmişken, iman
sınavı karşısında gruplara ve farklı
kesimlere ayrıldıklarını belirtmişlerken
bu tepkilerini tekrar gündeme getirmeyi uygun görüyorlar.
Okuyoruz:
"Biz doğru yola ileten Kur'an'ı
işitir-işitmez ona inandık."
Hidayete yönelik çağrıyı işiten herkesin
böyle davranması gerekir. Cinler burada "hidayeti
işitir-işitmez" derken Kur'an'ı kastediyorlar.
Çünkü dinledikleri oydu. Görülüyor ki, Kur'an'a "hidayet"
adını takıyorlar. Gerçekten Kur'an hem özü bakımından
hem de sonuçları açısından "hidayet"tir.
Sonra Rablerine bağladıkları güveni dile
getiriyorlar. Bu sözler mü'min bir kulun Rabbine yönelik
güvenini sembolize eder. Okuyoruz:
"Kim Rabbine inanırsa ne haksızlığa
uğramaktan ve ne zora koşulmaktan korkar."
Bu sözler yüce Allah'ın adaletine ve üstün gücüne
beslenen güvenin ifadesidir; gerçek imanın özünden
kaynaklanan huzurun kanıtıdır. Yüce Allah adildir,
mü'mini hak kaybına uğratmaz, onu gücünü aşan
baskılar altında ezmez. O güçlüdür
,
mümin kulunun
hak kaybına uğramasına meydan vermez, gücünün
üstünde emek harcamasına ve sıkıntıya
katlanmasına göz yummaz. Yüce Allah'ın koruması
ve gözetimi altında olan mü'minin hakkına kim el
koyabilir ya da onu zora koşarak baskı altına
alabilir? Kimi zaman mü'min dünyada bazı mahrumiyetlere
uğratılabilir. Fakat bu onun hak kaybına
uğradığı anlamına gelmez. Çünkü uğradığı
mahrumiyetler ileride karşılanacak ve hakkının
yokolmasına engel olunacaktır. Yine mü'min kimi zaman
yeryüzünün kaba güçleri tarafından eziyetlere
uğratılabilir. Fakat bu eziyetler de onun
baskıların kucağına
atıldığı anlamını taşımaz.
Çünkü bu durumlarda yüce Allah onun imdadına
yetişecek kendisine acılara katlanma gücü bağışlar;
böylece mü'min bu eziyetlerden kârlı çıkar, onlar
aracılığı ile derecesini yükseltir. Rabbi ile
arasındaki sıkı ilişki çektiği
sıkıntıları gözönünde hafifletir, bunları
dünya ve ahirete yönelik mutluluğunun sermayesi haline
getirir.
Buna göre hak kaybına uğrama ve
katlanamayacağı zorluklar altında kalma
tehlikesi
karşısında psikolojik bir güven altındadır.
Ayette belirtildiği gibi "Ne
haksızlığa uğramaktan ne de zora
koşulmaktan korkar." Bu güven kıvançlı
günleri boyunca gönlünde huzur ve rahatlık duygusu
doğurur. Bunun sonucu olarak endişe ve tedirginlik içinde
yaşamaz. Sıkıntılı günlerle karşılaşınca
da feryadı basmaz, umutsuzluğa kapılmaz,
ferahlık kanallarını yüzüne kapatmaz. Tersine
yüzyüze geldiği sıkıntıyı Rabbinin bir
sınavı sayarak sabreder ve sonunda sevap kazanır. Yüce
Allah'ın sıkıntısını
gidereceğini umar, yine sevap kazanır. Her iki durumda
da haksızlığa uğrama ve zora koşulma
korkusuna kapılmaz. Haksızlıklar ve baskılara
boyun eğmez.
Mü'min cinler bu aydınlık gerçeği en güzel
anlatıyorlar!
Sonra bu cinler hidayete ve sapıklığa ve bunun
yanısıra hidayete ve sapıklığa biçilecek
karşılıklara ilişkin düşüncelerini
anlatıyorlar. Okuyoruz:
Aramızda Müslümanlar olduğu gibi gerçeğe
sırt çevirenler de var. Müslüman olanlar, doğruyu
arayıp bulanlardır. Gerçeğe sırt çevirenler
ise cehennem odunlarıdırlar."
Ayetin orjinalinde geçen "kasıtun" sözcüğü
"zalimler", "adalete ve iyiliğe sırt
çevirenler" anlamına gelir. Görüldüğü gibi
mümin cinler bunları Müslümanların karşı
kutbunda yer alan grup olarak tanımlıyorlar. Bu
tanımlama, derin anlamlı, ince bir ima taşır.
Demek oluyor ki, mü'min adil, yapıcı ve iyilik
yanlısıdır, karşı kutbunda ise zalimler
ve bozguncular yer alır. Ayetin ikinci cümlesi üzerinde
biraz duralım:
"Müslüman olanlar, doğruyu arayıp
bulanlardır."
Bu cümledeki "aramak" sözcüğü bize
şunları düşündürür: islama kavuşmak demek
doğruyu titiz bir biçimde araştırmak ve bulmak
demektir. Bu da doğruya sırt çevirmenin ve sapıtmanın
karşıtıdır. Müslüman olmak doğruyu
araştırmak, onu iyice tanıdıktan sonra
bilerek, isteyerek seçmek demektir. Yoksa körü
körüne bir
fikre saplanmak ya da anlamadan bir akıntıya
kapılmak demek değildir. Bu
cümle "o
adamlar islamı bilerek seçince fiilen doğruyu
bulmuşlardır" demektir. Burada ince ve esprili bir
anlam saklıdır. ikinci ayeti okuyoruz:
"Gerçeğe sırt çevirenler ise cehennem odunlarıdırlar."
Yani böyleleri hakkında son söz söylenmiş, bu söze
göre onların cehenneme odun olacakları karara
bağlanmıştır. Odun nasıl ateşin
alevlerini arttırırsa onlar da cehennemin alevlerini
öyle besleyecek, öyle gürleştireceklerdir.
Bu ayet, cinlerin cehennem azabına çarptırılabileceklerini
kanıtlıyor. Bundan onların cennetle
ödüllendirilebilecekleri de anlaşılır. Kur'an böyle
söylüyor. Bizim düşüncelerimizin kaynağı, tek
dayanağı Kur'an'dır. O halde bundan sonra hiç
kimse cinlerin nitelikleri ya da cennete ve cehenneme girip
giremeyecekleri hakkında Kur'an-dışı düşüncelerden
kaynaklanan başka bir görüş ileri süremez. Artık
yüce Allah ne diyorsa, tartışmasız doğru o
kabul edilecektir.
Mümin cinlerin kendi soydaşları hakkında
doğru olan bu açıklamaları insanlar hakkında
da geçerli ve doğrudur. Çünkü bu sözleri onlara vahiy
kaynağı, peygamberlerinin dilinden söylemiştir.
Surenin şimdiye kadar okuduğumuz ayetlerinde cinlerin
sözleri kendi ağızlarından
aktarılıyordu. Şimdi ise bu anlatım yöntemi bırakılarak
cinlerin Allah'ın doğru yolu izleyenlere yönelik
tutumunu anlatan sözleri özetleniyor, bu sözlerin kendileri değil
de içerikleri aktarılıyor. Okuyalım: