O |
Cäsiye
|
O |
|
27- Göklerin ve yerin hükümranlığı
Allah'ındır. Kıyamet kopacağı gün, işte
o gün batıl sözlere uymuş olanlar hüsranda kalırlar.
28- O gün her ümmeti Allah'ın huzurunda diz çökmüş
olarak görürsün. Her ümmet kitabını almaya çağırılır:
"Bugün size işlediğinizin
karşılığı verilecektir."
29- İşte kitabımız aleyhinize
konuşuyor, gerçeği söylüyor. Çünkü biz yaptıklarınızı
yazıyorduk..
Şu halde mülkünde bulunan herşeye O egemendir. Mülkündeki
herşeyi O yaratmıştır. Mülkündeki canlı
ve cansız varlıkları varetmeye, yeniden yapmaya O'nun
gücü yeter.
İNKARCILARIN KORKUNÇ AKİBETİ
Sonra surenin akışı kuşku duydukları
kıyamet gününden bir sahne sunuyor.
Daha birinci ayette, batıl taraftarlarının
akıbeti vurgulanıyor. Onlar geleceğinden kuşku
duydukları bugünde hüsrana uğruyorlar. Sonra ifadeler
arasından bakıyoruz ve birden dehşet verici
genişlikte bir meydan çıkıyor
karşımıza. Bütün kuşaklar bu gezegen
üzerindeki uzun-kısa yaşamlarını
tamamlamış ve şimdi de bu meydanda
toplanmışlardır. Ümmet ümmet ayrılıp
dizi üstü çökerek korkunç hesaplaşmayı
beklemektedirler. Hiç kuşkusuz bütün insanların tek
bir alanda toplanarak oluşturduğu dehşet verici
kalabalık korkunç bir sahnedir. Orada bulunanların tümünün
dizüstü çökmüş bulunmasının
oluşturduğu manzara korkunçtur. Bundan sonra hesaplaşmanın
başlayacak olması da büsbütün dehşet vericidir.
Her şeyden önce, kullarına nimetler bahşeden,
onlara sayısız lütuflarda bulunan, ama şu alanda
toplanmış bulunanların çoğunun nimetlerine
şükretmediği, lütuflarını
anlayamadığı caydırıcı ve
karşı konulmaz güce sahip yüce Allah'ın huzurunda
toplanılmış olması sahneyi daha bir korkunçlaştırıyor,
insanı dehşete salıyor.
Sonra şu dizüstü çökmüş, dehşetten
donakalmış ve boğuk boğuk soluyan bu ölgün
kalabalığa şöyle sesleniyor:
"Bugün size işlediğinizin
karşılığı verilecektir. İşte
kitabımız, aleyhinize konuşuyor, gerçeği söylüyor.
Çünkü biz, yaptıklarınızı yazıyorduk."
Böylece hiçbir amellerinin unutulmayacağını
veya kaybolmayacağını anlıyorlar. Hem
nasıl olabilir ki, herşey yazılıyken, hiçbir
şey Allah'ın bilgisinin kapsamının
dışında kalmazken, ondan gizlenemezken?
Sonra değişik kuşaklardan ve farklı
ırklardan oluşan bu kalabalık, bu milletler
topluluğu iki gruba ayrılıyor.
Yığınlarca insan iki gruba bölünüyor: Müminler
ve kafirler... Allah katında sadece bu iki bayrak ve sadece
bu iki grup geçerlidir. Allah'ın taraftarları (Hizbullah)...
Ve şeytanın taraftarları (Hizbuşşeytan)...
Bunun dışındaki tüm milletler, mezhepler,
ırklar ve ümmetler bu iki gruba katılıyorlar:
30- İnanıp iyi işler yapanlara gelince; Rabbleri
onları rahmetinin kapsamına alır. İşte
apaçık kurtuluş budur.
Uzun bekleyişten, sıkıntıdan,
ızdıraptan kurtulmuşlardır. Ayet-i kerime bu
tatlı havayı biran önce yapmak için onların
işini çabucak ve kolayca sonuçlandırıyor.
Sonra bakışlarımızı -cümleler arasından-
diğer gruba çeviriyoruz. Bir de ne görelim? Uzun uzun
azarlanıyorlar. Rezil edici şekilde her şeyleri
ortaya dökülüyor, teşhir ediliyor. En çirkin sözleri, en
iğrenç davranışları
hatırlatılıyor:
31- Ancak kafirlere gelince: Ayetlerim size okunurdu, fakat siz
büyüklük tasladın:z ve suçlu bir toplum oldunuz değil
mi?
32- Allah'ın va'di gerçektir. "Kıyamet gününün
geleceğinden şüphe yoktur" dendiği zaman;
"Kıyamet nedir bilmiyoruz" demiştiniz ha?!
Şimdi durumu nasıl görüyorsunuz? Gerçeği
nasıl tadıyorsunuz? Ayetlerin akışı, bu
felakete uğrayanların başına gelenlerin bir
kısmını anlat mak
üzere onları
biran için kendi hallerine bırakıyor:
33- Yaptıklarının kötülükleri onlara
göründü ve alay edip durdukları şey onları
kuşattı.
34- Onlara denildi ki: "Siz bu günümüze kavuşacağınızı
nasıl unutmuşsanız, biz de bugün sizi unuttuk.
Yeriniz ateştir, yardımcılarınız da
yoktur."
35- Böyledir, çünkü siz Allah'ın ayetlerini
eğlence yaptınız; dünya hayatı sizi
aldattı.
Sonra ayetlerin akışı, rezil etmek, azarlamak,
önemsizliklerini, basitliklerini ve elem verici akıbete
uğrayacaklarını vurgulamak üzere yeniden onlara
dönüyor. Bunun ardından, son olarak varacakları
akıbet duyurulduktan sonra üzerlerine perde iniyor. Onlar
bir daha çıkmamak, mazeretleri kabul edilmemek ve hoş
tutulma istekleri geri çevrilmek üzere cehennemde kendi
hallerine bırakılıyorlar. : ,
"Artık bugün onlar ne ateşten çıkarılırlar
ve ne de özürleri kab ul
edilir."
Sanki biz bu ifadelerin yankısı arasında son kez
kapanan kapıların çıkardığı
gıcırtı sesini işitiyor gibiyiz. Artık
sahne kapanmıştır. Bundan sonra
değişiklik yapma, yeniden düzenleme imkanı
kalmamıştır.
ÖVGÜNÜN MUTLAK SAHİBİ
Bu derin etkili sahnenin ardından surede son kez
Allah'ı övme, O'nu yüceltme sesleri yankılanıyor:
36- Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve bütün alemlerin
Rabbi olan Allah'a mahsustur.
37- Göklerde yerde ululuk, yalnız O'na aittir. O, üstün
iradelidir, her yaptığını bir hikmete göre
yapar.
Her tarafta Allah'ı övme sesleri yankılanıyor.
Göğü ile, yeri ile, insanı ile cinni ile, kuşu
ile, hayvanları ile, içindeki canlı cansız
varlıkları ile bütün varlık alemi üzerindeki tek
ve ortaksız Rabblığı duyuruluyor. Buna göre
bütün varlıklar tek bir Rabbin gözetimi altındadırlar.
Onları yöneten ve gözeten sadece O'dur. Gözetim ve
yönetiminden dolayı O'na hamdolsun.
Her tarafta Allah'ı ululama sesleri yükseliyor. Bu varlık
alemini bütünüyle kaplayan Allah'ın
sınırsız büyüklüğü duyuruluyor. Böylece
bütün büyükler küçülüyor. Bütün zorbalar bir kenara fırlatılıyorlar.
Bütün azgınlar, varlık alemini kaplayan bu
sınırsız büyüklüğe teslim oluyorlar.
Büyüklüğü ve Rabblığı ile birlikte O,
herşeye gücü yeten üstün iradelidir. Herşeyi düzenleyen
hikmet sahibidir: "O,
üstün iradelidir, her yaptığını bir hikmete
göre yapar." Ve
alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun.
|
|
O |
|
O |
|