4- Hendekleri hazırlayanların
canı çıksın.
5- Bol yakıtı
olan ateşi oralara dolduranların .
6- Hani onlar hendeklerin
başında oturuyorlardı.
7- Müminlere yaptıkları
işkenceleri seyrediyorlardı.
8- Müminlerden öç
almalarının tek sebebi aziz övgüye lâyık Allah'a
inanmalarıydı.
9- O Allah ki göklerin
ve yerin sahibi olan Allah'a. Allah herşeye şahittir.
Olayın girişi
hendeklerin sahiplerinden öç alınacağını gösteren
bir işaretle başlamaktadır. "Hendeği
kazanların canı çıksın." Bu,
kızgınlığı gösteren bir sözdür. Allah'ın
hem bu işe, hem de onu yapana karşı öfkelendiğini
göstermektedir. Ayrıca Allah'ı öfkelendirecek kadar iğrenç
olan bu davranışın çirkinliğini göstermekte
ve Allah'ın onlardan mutlaka öcünü alacağını
belirterek onları ölümle tehdit etmektedir.
Ardından hendeklerin
açıklanmasına geçilmektedir. "Yakıtı
bol olan ateştir o." Ayet-i kerimede geçen "uhdud"
kavramı yerdeki hendek gibi çukurlardır. Bu hendekleri
kazanlar, ayrıca onun içinde ateş
yakınışlar ve onu ateşle
doldurmuşlardı. Bu yüzden ateş kavramı,
ifadede hendeklerden daha önplana çıkmaktadır. Böylece
de tüm hendeklerde ateşin yükseldiği ve alevlerin
canlandığı ifade edilmiş olunuyordu.
Hendekleri
hazırlayanların canı çıksın. Onlar bu
kızgınlığı ve öfkeyi hak etmişlerdi
zaten. Onlar bu sadistliği işlemekle ve bu cinayete
teşebbüs etmekle Allah'ın öc almasını hak
etmişlerdi. "Bol yakıtı olan ateşi
oralara dolduranların. Hani onlar hendeklerin
başında oturuyorlardı." Bu onların
konumlarını, durumlarını ve
davranışlarını canlandıran bir ifadedir.
Burada onlar ateşi yakıyor, inanmış
kadınları ve erkekleri oraya atıyor ve daha sonra
bu ateşin etrafında oturup seyrediyorlardı. Bu
iğrenç kıyımın çok yakınında
bulunuyor, işkencenin aşamalarını gözleri ile
görüyorlardı. Ateşin vücutları
yakmasını zevk alarak sadistçe seyrediyorlardı.
Sanki onlar bu çirkin ve iğrenç sahneyi duygularına
iyice yerleştirip nakşediyorlar, kazıyorlardı.
Halbuki müminlerin
onlara karşı bir kötülükleri ve herhangi bir suçları
yoktu: "Müminlerden öç almalarının tek sebebi
sırf onların aziz övgüye layık Allah'a
inanmalarıydı. O Allah ki göklerin ve yerin sahibi olan
Allah'a. Allah herşeye şahittir." İşte
onların suçu buydu. Allah'a iman etmeleri idi. Aziz, yani
dilediğini yapabilen hamit, yani her durumda övgüye layık
olan, cahiller O'na hamd etmeseler dahi özü itibarı ile
övünmüş bulunan! Gerçekten inanılmaya ve ibadet
edilmeye layık olan Allah'a inanmalarıydı. Çünkü
göklerin ve yerin tek sahibi O'ydu. Herşeye şahid olan
ve her varlığın kendi iradesine bağlı
bulunduğu Allah'tı O. Sonra O hem müminlerin, hem de
ateş kuyularını hazırlayanların
yaptıklarına tanık oluyordu. Bu dokunuş müminlerin
kalplerini huzura kavuşturmakta ve azgın, zorba
zalimleri tehdit etmektedir. Çünkü Allah herşeye
şahittir ve şahit olarak Allah yeter.
İşte bu
kısa ayetlerle olayın sergilenmesi sona ermektedir. Bu
ayetler yapılan işin çirkinliğini ve bu işi
işleyenin iğrençliğini dile getiren, tiksinti ve
nefretle kalpleri doldurmaktadır. Ayrıca olayın
arka planındaki gerçekleri Allah katındaki
değerini, hak ettiği öcü ve öfkeyi düşünmesi
için de kalpleri harekete geçirmektedir. Bu kadarla sona ermeyen
bir iştir bu. Ardında Allah'ın korkunç cezası
vardır.
Olayın bu
şekilde anlatılıp noktalanması ile kalb
ürperti ile dolmuştur. Bu, sınava üstün gelen insanın,
hayata karşı zafer elde eden inancın, bedenin
eğilimlerinden ve dünyanın cazibesinden tamamén
soyutlanan özgürlüğün verdiği ürpertidir. Müminler
her türlü yenilgiye karşın hayatlarını
kurtarma imkanına sahiptiler. Fakat inançta sebat ettikleri
takdirde o ahirete gelinceye kadar dünyada kendi canlarını
dahi nice şeyleri yitirirlerdi. Bunun yanında bütün
bir insanlık da neler kaybederdi. Onlar bu büyük hakikati
öldürmekle nice kayıplara uğrarlardı: inançsız
hayatın değersizliği, tutsak yaşamanın
anlamsızlığı, azgın güçlerin hem
bedenlere egemen hem de ruhlara egemen olmalarının alçaklığını
böylece ortaya çıkardı. Bu gerçekten değerli
şerefli bir davadır. Gerçekten büyük bir hakikattır.
Onların yeryüzündeyken kazandıkları bile gerçekten
çok yücedir. Onlar bu yüceliği ateşin
yakıcı alevlerini göze alarak bedenlerini yakarak bu değerli
gerçeği zafere kavuşturarak, onu ateşle
temizleyerek kazandılar. Bundan sonra onların da,
azgın olan düşmanlarının da Allah
katında verecekleri bir hesabı vardı. Nitekim
surenin akışı gelip buna dayanmaktadır.