1- Hayır, and içerim
bu şehre.
2- Ki sen bu şehre
girmektesin.
3- Doğurana ve
doğurduğuna andolsun ki,
4- Biz insanı
birtakım zorluklar, zahmetler ve sıkıntılar içinde
yarattık.
Buradaki "Belde"
Mekke'dir. Yüce Allah'ın saygın evidir. Yeryüzünde
insanlar için, toplantı yeri ve güvenli bir sığınak
olmak üzere kurulan ilk evdir. Herkes orada silahını
bir yana koyar, çekişmelerini ve düşmanlıklarını
unutur ve barış içinde biraraya gelir. Birbirlerinin
kanını, malını, ırzını
dokunulmaz kabul ederler. Nitekim bu evin kendisi, ağacı,
kuşu ve orada yaşayan her canlı da
dokunulmazdır. Ayrıca bu ev, Hz. İsmail'in
arapların ve tüm Müslümanların atası olan Hz.
İbrahim'in evidir.
Yüce Allah, Peygamberi
Hz. Muhammed'i -salât ve selâm üzerine olsun
şereflendiriyor, bu nedenle burada onu anıyor, onun
şu Mekke şehrinde kalmasından ve durmasından söz
ediyor. Çünkü Peygamberin orada kalması, Mekke'ye bir kat
daha saygınlık kazandırıyor, şeref
bahşediyor, büyüklük katıyor. Bu ifadeler burada
derin anlam gücüne sahip olan ilhamlardır. Müşrikler
bu evin saygınlığını çiğniyorlar ve
Peygamberi ve orada bulunan Müslümanları
incitiyorlardı. Bu ev şerefli bir evdi. Peygamberin
orada kalması da şerefine şeref
katmıştı. Yüce Allah Mekke şehrinin ve orada
kalan Hz. Muhammed'in üstüne yemin edince, o şehire yücelik,
saygınlığı üstüne katmerli bir saygınlık
elbisesi giydiriyor demektir. Bu durumda bu evin hizmetkârları
olduklarını, Hz. İsmail Peygamberin çocukları
ve ibrahim'in -selâm üzerine olsun- dini üzere yaşadıklarını
iddia eden müşriklerin durumu her yönden iğrenç ve
çirkin olarak ortaya çıkmış oluyor.
Belki de "Doğurana
ve doğurduğuna andolsun" ayetinin özel olarak
Hz. İbrahim ya da Hz. İsmail'e işaret ettiği
varsayımı ile ve bu ifadenin daha önce geçen Mekke
şehri ve orada kalan Peygamber üstüne edilen yemin ile
birlikte düşünülmesi, sonra Mekke'yi ilk kuran Hz.
İsmail ile onun oğlunun beraberce gözönüne alınması
durumunda, bu anlam, insanın aklına gelmektedir. Gerçi
bu değerlendirme, "Doğurana ve
doğurduğuna andolsun" ayetinin
anlamının herhangi bir kimse ile kayıtlı
olmadığını, ortadan
kaldırmadığı gibi bu ifadenin insanın dünyaya
gelme biçimi ile ve bunun doğum yaparak çoğalma
prensibine dayandığına işaret, olması ile
çelişmez. Ki bu da surenin temel konusu olan insanın içyüzünden
söz etmeye bir hazırlık anlamındadır.
Üstad Muhammed Abduh'un
"Amme Cüzü" isimli tefsirinde bu surenin açıklamasını
yaparken tam bu noktada, hem bu surenin ruhu ile ve hem de bizim
tefsirimiz olan "Fi zılali'l-Kur'an"ın ruhu
ile uyuşan çok hoş işaretleri ve nükteleri vardır.
Şimdi o nükteleri buraya aktarmak istiyoruz. Rahmetli Üstad
tefsirinde diyor ki:
"Sonra yüce Allah,
doğuran ve doğan üstüne yemin ederek, dikkatlerimizi
birçok hikmetlere çekiyor. Dünyaya geliş
aşamalarından "doğup çoğalma"
merhalesinin ne kadar yüce olduğuna, ondaki saklı olan
sonsuz hikmetlere, yaratma sanatının mükemmelliğine,
hem doğuranın ve hem de doğanın dünyaya
gelmenin başlaması ve yeni doğan yavrunun
olgunluğa erişmesi ve onu kendisi için planlanan gelişmenin
son sınırına ulaştırmak uğruna
nelere katlandıklarına, dikkatlerimizi çekiyor."
"Bir bitkiyi düşünelim.
Gelişme aşamalarında bir tohum, nelerle
boğuşur. Atmosferin etkilerine göğüs gerer.
Çevresinde bulunan elementlerden gıdaları emmeye çalışır.
Sonunda dallı-budaklı bir ağaç olur. Kendisi gibi
tohum ya da tohumlar vererek kıvama gelir. Ve hoş
manzarası ile kainatı süsler. İşte bir tohum
bu aşamaya gelmek için ne çilelere göğüs gerer!
Şimdi, bu söylenenleri aklımızın bir köşesine
koyup, bitkiler dünyasından, hayvanlar ve insanlar alemine
eğilirsek, doğuran ile doğan canlının
daha büyük çilelere katlandıklarını görürüz.
Ve her iki canlı dünyasının kendi türünü koruma
uğruna ve şekilleri ile kainatın güzelliğini
saklamak için çok daha fazla çilelere ve meşakkatlere
katlandıklarını görürüz: '
Yüce Allah insan denen
yaratığın hayatında değişmez bir gerçeği
pekiştirmek, üzerine dikkat çekmek için "doğuran
ve doğan" üstüne yemin ediyor.
"Biz insanı
birtakım zorluklar, zahmetler ve sıkıntılar içinde
yarattık."
Biz insanoğlunu, bitip tükenmez, meşakkat,
sıkıntı, çaba, çile, mücadele ve uğraşı
ile meşgul olmak üzere yarattık. Nitekim yüce Allah başka
bir surede buyurur: "Ey insan! Sen Rabbin için çalışıp
çabaladın, artık O'na-kavuşmaktasın." (İnşikak
Suresi, 6)
Ana rahmine düşen
ilk hücre, orada bomboş, hareketsiz olarak durmaz. Aksine
hemen -Rabbinin izni ile orada yaşayıp beslenmek için
kendine uygun ortamı hazırlamak uğruna çalışıp
çabalamaya, uğraş vermeye başlar. O karanlık
dünyadan çıkış kapısına
ulaşıncaya kadar bitip tükenmeyen bir uğraştır
bu. Ardından annenin çektiği doğum
sancısının yanında, yavrunun bizzat kendisinin
de aynı sancıdan neler çektiğini Allah bilir. Ana
rahmindeki bu çocuk dünya ışığını
görür görmez öyle bir basınç ve itilme ile karşılaşır
ki Rahim denilen o küçücük alemin kapısından çıkarken
neredeyse boğulacak gibi olur.
İşte bu andan
itibaren en yorucu çaba ve en acı çile başlar.
Çünkü ana rahmindeki bu çocuk şimdi hiç alışık
olmadığı havayı teneffüs etmeye başlar.
ilk kez ağzını ve ciğerlerini açar. Çığlıklar
içinde nefes Alıp vermeye başlar. Bu çığlıklar
sanki dünya hayatının başlangıcının
çilelerinin işaretlerini verir gibidir! Sindirim sistemi ve
kan dolaşımı daha önce alışılmayan
bir biçimde çalışmaya başlar. Barsakları bu
yeni reaksiyona alışıncaya dek gıda
artıklarını dışarı çıkarmak için
neler çeker! Bundan sonra attığı her adım
çile, yaptığı her hareket yorgunluk üstüne
yorgunluk, bitkinlik üstüne bitkinliktir. Emeklemek isteyen,
yürümeye çalışan bir çocuğu izleyen onun bu
basit hareketleri yapmak için ne çileler çektiğini kendi gözleri
ile görür.
Dişleri çıkarken
çile, ayakta dengede durmak ayrı bir zahmettir. Düşmeden
adım atması meşakkat, öğrenmesi yorgunluk, düşünmeyi
öğrenmesi ayrı bir çiledir. Yani her yeni tecrübesi
emeklemek ve yürümek gibi ayrı bir çiledir.
Daha sonra yollar ayrılır,
zahmetler çeşitlenir. Kimi kas gücü ile yorulur. Kimi
zihin gücü ile didinir durur. Kimi ruhu ile çaba harcar, kimi
bir lokma ekmek ve bir hırka giymek için ter döker. Kimi
binini ikibin, yapmak onbin'ini yüzbine çıkarmak için
didinir durur. Kimi makam ve mertebe için kendisini parçalar.
Kimi de Allah yolunda yorulur. Kimi de şehvet ve arzu
peşinde koşar. Kimi inanç sistemi ve islam davası
için ter döker. Kimilerin yorgunluğunun sonu cehennemdir.
Kimilerinin ki ise cennettir. Kısacası herkes yükünü
omuzuna almış taşımaktadır. Herkes
Rabbine giden yolda basamak basamak çilelere göğüs gererek
yükselmektedir ve en sonunda da Rabbine kavuşacaktır
herkes. Orada en büyük acı günahkârların, en muazzam
rahatlık da mü'minlerin olacaktır.
Doğrusunu söylemek
gerekirse, dünya hayatının yapısı
yorgunluktur. Şekli ve nedenleri değişebilir ama
son tahlilde hepsi de yorgunluktur. Zararlıların en
zararlısı dünyanın yığın
yığın çilelerine katlanan, sonunda ise çektiği
çilelere karşılık öbür dünyada en yorucu ve en
acı felaketlerle karşılaşan kimsedir.
Bahtlıların en bahtlısı ise Rabbine giden
yolda zâhmetlere ve çilelere göğüs gerip yorulan, sonunda
ise, kendisinden öbür dünyanın meşakkatlerini
Alıp götürecek iyi amellerle Rabbine kavuşan ve yüce
Allah'ın gölgesi altında kendisine en büyük rahatı
sağlayacak, salih amellerle O'na ulaşan mü'mindir.
Üstelik bizzat dünyada
çeşitli yorgunluk ve zahmetlere birtakım mükafatlar
verilmektedir. Kuşkusuz değerli bir iş için çaba
harcayan değersiz bir iş için yorulan kimse ile bir değildi.
Bunların ikisi, zihin rahatlığı açısından,
bağışlamak için gönül hoşnutluğu
duymak bakımından ve fedakarlıktan rahatlık
duymak yönünden bir değillerdir. Toprağa
bağımlılık yükünden arınmış
olan, ya da bu yüklerden kurtulmak için bağımsız
olmak üzere çalışıp çabalayan kimse ile, çamura
dalmak ve haşere ve kurtlar gibi yeryüzüne yapışmak
için didinen kimseler elbette bir değildir. Bir dava
uğruna ölenle, şehvet uğrunda ölen tabii ki bir
değildir. Birinin karşılaştığı
zorluğu ve yorgunluğu algılaması ile
öbürünün algılaması ve değerlendirmesi asla
aynı değildir.
İNSANIN BÜYÜKLENMESİ
İnsan
hayatının özelliğine dair bu gerçeği
belirttikten sonra, yüce Allah, insanların birtakım
iddialarını ve davranışlarının
varlığına işaret ettiği bazı düşünce
tarzlarını, tartışmaya açıyor.