Bu ayetlerde dile getirilen meydan okumayı okurken
yahudinin başka bir özelliğini, başka bir
karakteristik huyunu öğreniyoruz: Gerçekten acayip bir
özellik. Anlaşılan yüce Allah'ın kendi
bağışlayıcılığının
eseri olarak, istediği kuluna vahiy indirmesi olayı bu
milleti her tür sınırı aşan bir kin, bir
kıskançlık duygusuna düşürmüş, bu kin ve
kıskançlık duygusu da onu akılla hiç bağdaşmayan
bir çelişkiye sürüklemiştir.
Şöyle ki: Yahudiler, Cebrail'in (selâm üzerine olsun)
yüce Allah'tan vahiy alarak bunu Peygamberimize indirdiğini
öğrendiklerinde Peygamberimize karşı kin ve
hınç derecesiné varan şiddetli bir düşmanlık
besledikleri için bu kin ve hınçları onları
şu gülünç hikâyeyi ve şu dayanaksız bahaneyi
uydurmaya sürükledi: Bu komik iddialarına göre Cebrail
onların düşmanı idi. Çünkü o dünyaya helâk,
yıkım ve acı indiriyordu. İşte onlar
Peygamberimize, O'nun bu dostuna karşı duydukları
antipati yüzünden inanmıyorlardı! Eğer
Peygamberimize vahiy indiren melek Mikail olsaydı,
Resulullah'a inanacaklardı. Çünkü Mikail dünyaya bolluk,
yağmùr ve bereket indiriyordu!
Bu varsayım son derece gülünç bir aptallıktan
başka birşey değildir. Fakat kin ve hınç
duyguları insanı her çeşit aptallığa sürükleyebilir.
Öyle olmasaydı, yahudilerin Cebrail'e düşman
kesilmeleri için ne sebep olabilirdi? Cebrail onların
lehlerine ya da aleyhlerine çalışan bir
insanoğlu değildi. Ayrıca
yaptıklarını da kendi isteği ve kararı
sonucunda yapmıyordu. O, yüce Allah'ın kendisine
emrettiklerini yapan, O'nun hiçbir emrine karşı
gelmeyen itaatkâr bir kuldu sadece.
"De ki; `Allah'ın izni ile Kur'an'ı senin
kalbine indiren Cebrail'e kim düşman olur
Cebrail'in, Kur'an'ı senin kalbine indirmesi yolunda
şahsi bir arzusu, kişisel bir iradesi sözkonusu değildir.
O, Kur'an'ı senin kalbine indirme konusunda yüce Allah'ın
iradesini ve iznini yerine getiriyor. Kalp, bu vahyi
algılayan ve algıladıktan sonra kavrayan bir
merkezdir. Bu kitap, yani Kur'an-ı Kerim, Peygamberimizin
kalbine yerleştirilip korunuyor. Kur'an-ı Kerim'de sözü
edilen "kalp" kavramı genel olarak "algılama
(idrak etme) gücü" anlamına gelir, yoksa şu
bildiğimiz vücuda kan pompalayan dört odacıklı
et parçası demek değildir, doğal olarak.
Yüce Allah bu Kur'an'ı, "Ona inanmayanın
önündeki Tevrat'ı onaylayıcı ve müminler için
hidayet ve müjde kaynağı" olarak senin (yani
Peygamberin) kalbine indirdi.
Kur'an-ı Kerim, kendinden önce inen Semavî kitapları
genel anlamda onaylıyor; çünkü bütün semavi kitaplarda
anlatılan ilâhî din, özü bakımından birdir, bütün
ilâhî dinlerin temel ilkeleri ortaktır.
Kur'an-ı Kerim, kendisine açılan ve içeriğine
olumlu karşılık veren mümin kalpler için
hidayet ve müjde kaynağıdır. Bu nokta, vurgulanârak
belirtilmesi gereken bir gerçektir. Kur'an-ı Kerim, müminin
kalbine dirlik ve huzur verir, ona bilgi kapılarını
açar, oraya imansız o[arak duyulması mümkün olmayan
duygular ve sezgiler enjekte eder. Bu yüzden müminin kalbi,
Kur'an-ı Kerim'de hidayet bulur; tıpkı ondan müjde
veren bilgiler elde ettiği gibi. Kur'an-ı Kerim bu gerçeği
aşağıdaki ayetlerde olduğu gibi çeşitli
vesilelerle tekrarlar:
"O, takva sahipleri için hidayet kaynağıdır",
"O, mümin bir kavim için hidayet kaynağıdır",
"O, kesinlikle inananlar için hidayet kaynağıdır",
"O, müminler için şifa ve rahmet
kaynağıdır."
Demek ki, hidayet; imanın, takvanın ve kuşkuya
yer vermeyen inancın ürünüdür. Oysa yahudiler ne inanıyorlar
ne kalplerinde Allah korkusu, (takva) taşıyorlar ve ne
de yüreklerinde kuşkù duymayan bir iman barındırıyorlardı.
Bunun sonucunda onlar nasıl ki semavi dinler ve
peygamberler arasında ayırım güdüyor idiyseler
tıpkı bunun gibi isimlerini ve ne iş yaptıklârını
bildikleri Allah'ın melekleri arasında da
ayırım güdüyorlardı. Bu tutarsız
anlayışlarının sonucu olarak Mikail'i dost
biliyorlar, fakat Cebrail'i düşman kabul ediyorlardı.
Bu yüzden aşağıdaki ayette, Cebrail'i, Mikâil'i,
yüce Allah'ın diğer bütün meleklerini ve
peygamberlerini birarada anarak hepsinin bir olduğunu,
bunlardan birine karşı düşman olanın
hepsine birden düşman olmuş sayılacağı
gibi yüce Allah'ı da düşman bilmiş kabul
edileceğini, buna göre yüce Allah'ın da kendisini düşman
sayacağı ve bunu yapanın kâfirler arasında
yer alacağı açıkça belirtilmektedir. Tekrar
okuyalım:
"Evet, kim Allah'a, O'nun meleklerine, O'nun
peygamberlerine, Cebrail'e ve Mikail'e düşman olursa
bilsin ki, Allah da kâfirlerin düşmanıdır."