Onlar ölümü kesinlikle istemeyeceklerdir. Çünkü
Ahirette karşılarına çıkacak olan kendi el
ürünlerinin birikimi onlara ne sevap ümidi vermekte ve ne de
azaptan kurtuluş güvencesi sağlamaktadır.
Tersine onları orada bekleyen akıbet azaptır.
Üstelik yüce Allah zalimleri ve onların işlemiş
oldukları amelleri iyi bilmektedir.
Sadece bu kadar değil. Yahudinin başka bir
karakteristik huyu daha var. Kur'an-ı Kerim:
"Onları, insanların hayata en düşkünü,
puta tapanlardan bile daha tutkunu olarak bulacaksın" ifadesi
ile bu huyu azarlayan, hor görme ve aşağılama
yağmuruna tutan bir üslupla dile getiriyor.
Hangi tür hayat olursa olsun! bu hayatın onurlu ve seçkin
düzeyde olması asla önemli değil! hayat sadece! Böylesine
azar ve aşağılama bombardımanına
tutulmuş bir hayat da olabilir. Varsın kurtların
ve böceklerin yaşadığı hayat olsun! Hayat,
o kadar!
Karşımızda yahudi var. O, geçmişinde de,
şimdiki zamanında da, geleceğinde de hep
aynıdır. Başına çekiç ineceğini görünce
hemen bayı öne eğiverir. Ancak çekiç ortadan
kaybolunca başını kaldırır.
Korkaklıktan ve yaşama hırsının
aşırılığından dolayı
alnı öne eğiktir. Hangi tür hayat olursa olsun, onun
için farketmez! Tekrar okuyalım:
"Onları, insanların hayata en düşkünü,
puta tapanlardan bile daha tutkunu olarak bulacaksın. Her
biri ister ki, bin yıl yaşatılsın. Oysa uzun
yaşamak kendilerini azaptan kurtaracak değildir. Hiç
şüphesiz Allah onların yaptıklarını görür."
Herbiri bin yıl yaşatılsın ister.
Çünkü onlar, yüce Allah'ın karşısına çıkmak
istemezler ve kendileri için bu hayatın
dışında başka bir hayat olduğu
akıllarının ucundan bile geçmez.
İnsan dünya hayatının başka bir hayatla
birleşmediğini düşününce, yeryüzünde
geçirilen sayılı saatlerin ve nefeslerin başka
bir dünyada devamı olduğuna ihtimal vermeyince bu
hayat ne kadar kısa ve ne kadar dar çerçeveli olur!
Ahiret hayatına inanmak bir nimettir. İmanın
kalbe akıtmış olduğu bir nimet. Yüce Allah'ın
geçici, zavallı, kısa süreli, fakat geniş
hayalli insan fertlerine bağışlamış
olduğu bir nimet.
Bu sonsuzluğa geçiş kapısını yüzüne
kapatan insanın ruhunda mutlaka hayatın özü eksik ya
da silik olur. Buna göre Ahirete inanmak, yüce Allah'ın
mutlak adaletine ve dünyada yaptıklarının
karşılığını alacağı
ilkesine inanmakla sınırı olmayıp,
insanın bu dünyada da canlı bir hayat
yaşamasının, deyim yerindeyse hayatla dolup
taşmasının da kaynağıdır. Bu hayat
anlayışı yeryüzü ile sınırlı
değildir ve insanı sınırlarının
genişliğini yalnızca yüce Allah'ın
bildiği özgür ve kalıcı bir dünyaya yükseltir.
Böylece insanın ruhu ulaşılması en zor olan
Allah'ın huzuruna kadar yükselir, yücelir.