|
81- Hayır, öyle birşey yok. Kim kötülük işler
de günahı tarafından kuşatılırsa onlar
ebedi olarak kalmak üzere Cehennemliktirler.
82-İman edip iyi ameller işleyenler de orada ebedi
olarak kalmak üzere Cennetliktirler.
Bu iki ayette belirli bir anlam inceliği, son derece
edebi bir üslupla anlatılı-yor. Aynı zamanda bu
anlam inceliğine bağlı olarak kesin bir ilâhi
hüküm dile getiriliyor. Ayetleri birazcık irdeleyerek, bu
ilâhi hükmün sebepleri ve sırları hak-kında
birşeyler ortaya koymaya çalışalım.
İlk ayetin baş tarafını tekrar okuyoruz:
"Hayır, öyle bir şey yok! Kim kötülük işler
(kazanır) de günahı tarafından
kuşatılırsa..."
"Günah kazanmak" ne demektir? Bu deyimle
kasdedilen zihni anlam "günaha girmek"tir. Fakat, bu
deyim bilinen bir psikolojik duruma işaret ediyor ki, o da
şudur: Günaha giren kimse onu alışkanlık
sonucu işler, ondan haz duyar, onu tatlı bulur,
şu ya da bu anlamda kazanç sayar. Eğer onu çirkin
birşey olarak algılasaydı, onu işlemezdi.
Eğer onu kendisi için bir kayıp, bir zarar olarak
algılasaydı, onu hırsla yapmaya girişmez,
onun, duygularına egemen olma-sına meydan ve iç
dünyasını kuşatmasına fırsat vermezdi.
Tersine, eğer onu kendisi hesabına zararlı
birşey olarak algılasaydı, onun gölgesine yanaşmaması,
istemeyerek işlese bile, ondan dolayı Allah'tan af
dilemesi ve ondan kaçıp başka birşeye
sığınması beklenirdi. O zaman günah, benliğini
kuşatamaz, duygularına egemen olamaz, tevbe ve kefaret
kapılarını yüzüne kapatamazdı.
Ayetteki "Günahı
tarafından kuşatıldı" deyimi
bu anlamı somut biçimde ifade ediyor. Bu üslup Kur'an'a
özgü ifade tarzının bir özelliği, yalnız
O'nda rastlanabilen karakteristik bir anlatım biçimidir.
Bu üslup, sözlere soyut zihni anlamlarından farklı
bir etkileme gücü yükler, hareket ve imajdan yoksun ifadelere
somutluk algısı kazandırır. Düşünelim
ki, "inatla günaha girme"yi ifade eden hiçbir anlatım
tarzı, burada canlandırılan imajı okuyucuya
veremez. O ki, gözümüzün önünde kasıtlı,
isteyerek günaha giren, günahının tutsağı
olmuş, onun etkisinde yaşayan, onun havasını
soluyan, onunla birlikte ve onun için nefes alıp veren bir
imajı gözlerimiz önünde canlandırmaktadır.
O zaman, yani, günah zindanına kapanan nefsin yüzüne
tevbe kapıları kapatılınca, işte o
zaman şu kesin ve adaletli ceza gerçekleşir:
"Onlar içinde ebedî olarak kalmak üzere
Cehennemliktirler."
Şimdi de bu hükmün karşıtını
okuyoruz:
"İman edip iyi ameller işleyenler de orada
ebedi olarak kalmak üzere Cennetliktirler."
Buna göre, kalpden salih amel biçiminde dışa
yansımak, imanın gereklerindendir. İmanlı
olduklarını iddia edenlerin bu realiteyi
kavramaları gerekir. Müslüman olduğunu söyleyen
bizler, şu gerçeğin bilincine varmaya ne kadar
muhtacız! Dışarıya iyi amel biçiminde yansımayan
imanın varlığından sözedilemez. Buna göre,
"Biz müslümanız" dedikten sonra toplumda
bozgunculuk çıkaranların ve ideal düzenin ilk
şartı olan yüce Allah'ın önerdiği hayat
tarzını topluma vurgulamanın, O'nun
şeriatını hayata egemen kılmanın ve
O'nun teklif ettiği ahlâkı insanlara benimsetmenin
karşısına dikilenlerde imanın zerresi bile
yoktur; bunlar Allah katında hiçbir sevap payı
beklememelidirler; onları yüce Allah'ın
azabından hiçbir şey kurtaramaz. Böylelerinin
yukardaki ayetlerde bize anlatıldığı türden
yahudî hayallerine kapılmaları, bu tür asılsız
kuruntularla Ahirete dönük beklentiler beslemeleri hiçbir
anlam taşımaz.
Ayetlerin akışı boyunca müslüman cemaate
yahudinin, Allah'ın emirlerini çiğneme, kaypaklık,
sapıklık, verilen sözden cayma gibi sürekli olarak
üzerinde taşıdığı özellikleri anlatılmaya
devam ediliyor; müslümanların da gözleri önünde
yahudilerin bu tutumları yüzlerine vuruluyor:
|
|