Yani vicdanlarının çürümüşlüğüne
gerçeği saklama ve Allah'ın kelâmını
tahrif etme huylarına bir de iki yüzlülüğü, münafıklığı,
aldatmacayı ve zigzag çizmeyi ekleyen bu adamların
size inanacaklarını mı umuyorsunuz?
Bunlardan bazıları müminler ile karşılaştıklarında
"inandık" yani "Hz. Muhammed'in peygamber
olduğuna inanıyoruz" derler. Bu sözü,
ellerindeki Tevrat'ta peygamberimizin geleceğini müjdeleyen
açıklamalara, kendilerinin ötedenberi peygamberimizin
gelmesini beklemekte oluşlarına ve yüce Allah'ın
yeni gelecek peygamber aracılığı ile
kendilerini düşmanlarına karşı üstün çıkarmasını
dilemelerine dayanarak söylüyorlar. İşte yukardaki
ayetlerin birinde yeralan, "Daha önce kâfirlere karşı
zafer kazanmak istedikleri halde" cümleciğinin
anlamı budur.
Fakat birbirleriyle başbaşa kaldıklarında,
müslümanlara, Hz. Muhammed'in -salât ve selâm üzerine
olsun- Tevrat'ta haber verilen gerçek peygamber olduğunu söyleyen
arkadaşlarını azarlıyor ve birbirlerine
şöyle diyorlardı:
"Rabbiniz katında aleyhinizde delil olarak
kullansınlar diye mi Allah'ın size açıkladıklarını
onlara anlatıyorsunuz?"
Yani müslümanlara vermiş olduğunuz bu bilgiler,
onlar tarafından Kıyamet günü aleyhinizde delil
olarak kullanılır.. Bunu söylemekle onlar, yüce
Allah'ın sıfatlarından ve O'nun bilgisinin
niteliğinden ne derece habersiz olduklarını bir
kere daha ortaya koyuyorlar. Sebebine gelince; öyle sanıyorlar
ki, yüce Allah kendilerine vermiş olduğu bilgiyi sàdece
kendi ağızları ile müslümanlara anlattıkları
takdirde aleyhlerinde delil olarak değerlendirir. Buna
karşılık eğer bu bilgiyi gizli tutarlar, bu
konuda ağızlarından birşey kaçırmazlarsa,
yüce Allah aleyhlerinde kullanacağı hiçbir delil
bulamaz! Bunlardan daha tuhaf olanı da bu konuda
birbirlerine "Bunun yanlış olduğuna
aklınız ermiyor mu?" demeleridir. Kendisinden bu
şekilde söz ettikleri "akıl" ve "düşünce"
ne gülünç bir şeydir!
Böyle olduğu içindir ki, ayetlerin akışı
içinde onların diğer sözlerinin ve davranışlarının
anlatımına geçilmeden önce bu düşünce tarzlarının
tuhaflığı vurgulanarak şöyle buyuruluyor: