Haberiniz olsun ki, böylelerinin iman etmeleri beklenemez,
umut edilemez. İman etmek için başka bir tabiat,
başka bir yetenek gereklidir. Müminin tabiatı
hoşgörülü, yumuşak, esnek, ışık
huzmelerine açık, ezeli ve sonsuz kaynakla
bağlantı kurmaya hazırlıklı olur. Yine
bunlara ek olarak saf, duru, lekesiz, duyarlı, çekingen ve
Allah'a saygılıdır. Bu Allah saygısı,
onu yüce Allah'ın kelâmını duyup, ne demek
istediğini anladıktan sonra değiştirmekten,
yani bile bile ve inatla girişilecek bir tahrifçilikten alı
koyar. Başka bir deyimle müminin tabiatı
dosdoğrudur, bu tür tahrifçilikten ve kaypaklıktan
çekinir.
Burada sözü edilen yahudi grubu, yüce Allah'ın
kendilerine indirmiş olduğu gerçeklerden haberdar
olan bilginler kesimi yani hahamlar ve din bilginleridir. O din
bilginleri ki, yüce Allah'ın peygamberleri Hz. Musa'ya
indirmiş olduğu Tevrat'taki kelâmını
işittikten sonra tahrif ederler ya da onu asıl
anlamından uzaklaştıracak biçimde yorumlarlar.
Bu tahrifciliği, okuduklarını
anlayamadıkları için değil, bile bile yaparlar.
Bu işe onları sürükleyen faktör, şahsî
ihtirasları, menfaat beklentileri ve sapık amaçlarıdır!
Kendi peygamberleri Hz. Musa'nın getirmiş
olduğu gerçekleri tahrif etmekten çekinmeyen bu "din
adamları", Hz. Muhammed'in (salât ve selâm üzerine
olsun) getirdiği gerçeklerden elbette yüz çevireceklerdi.
Vicdanları bu ölçüde çürümüş, batılı
bile bile inatla savunan kimselerin İslâm çağrısına
karşı çıkmaları, onun
karşısında zikzak çizmeleri ve onun hakkında
türlü türlü yalanlar uydurmaları son derece normaldir!