bölüm
en sonunda onların kalplerinin taşlardan daha
katı, daha sert hale geldiğini vurgulayarak
noktalanmıştı.
Şimdi inceleyeceğimiz ayetler demetinde ise yüce
Allah Medine'deki İslâm cemaatine dönerek yahudilerden
sözediyor. Onlara yahudilerin hile ve fitne metodlarını,
araçlarını gösteriyor. Yahudilerin tarihleri ve
toplumsal karakterlerinin ışığı
altında müslümanları onların tuzakları ve
entrikaları konusunda uyarıyor. Onların sözlerine,
iddialarına, fitne ve yanıltma amaçlı göz boyayıcı
metodlarına aldanmamaları gerektiğini vurguluyor.
Bu sohbetin uzunluğu ve değişik üsluplara başvurması,
yahudi tarafından müslüman cemaatin önüne kurulan ve
dinine karşı planlanan tuzakların ne kadar çok
ve büyük olduğunu gösterir.
Okuyacağımız ayetler zaman zaman yahudilere dönerek,
müslümanların gözü önünde, onlardan alınmış
olan kesin sözleri, sonra bu verdikleri sözlerden caymalarını,
taahhütlerinden sapmalarını ve yan çizmelerini
belgeleyen olayları, dümen sularında gitmeyi reddeden
peygamberlerini yalanlamalarını, öldürmelerini ve
şeriatlerine ters düşmelerini,
kaypaklıklarını, batıl
tartışmalarını, ellerindeki kutsal
nassları tahrif etmelerini bir bir yüzlerine vuruyor.
Yine bu ayetlerde yahudilerin, müslüman cemaatle giriştikleri
tartışmalar, bu tartışmada ileri sürdükleri
asılsız iddia ve deliller de gözler önüne seriliyor.
Bu
arada
Peygamber efendimizden (salât ve selâm üzerine olsun)
iddialarını çürütmesi, delillerini boşa çıkarması,
dâvalarının
asılsızlığını ortaya koyması,
açık ve belirgin gerçeğe dayanarak onların
kurdukları tuzaklara müslüman cemaatin düşmesini
önlemesi isteniyor.
Meselâ yahudiler, Cehennem ateşinin kendilerine sadece
birkaç gün kadar dokunacağını, çünkü yüce
Allah katında özel bir mevkileri olduğunu ileri sürdüler.
Yüce Allah Peygamberimize, onların bu iddialarına
şu susturucu cevabı vermesini telkin ediyor.
`De ki; "Allah'dan bu yönde söz mü aldınız
-ki Allah asla sözünden dönmez yoksa Allah hakkında
bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?"
Yine onlar İslâm'ı kabul etmeye çağrıldıklarında;
"Biz, sadece bize indirilene inanırız, derler ve
ellerindeki Tevrat'ı doğrulayıcı hakk bir
kitap olduğu halde ötesine inanmazlar"dı. Bunun
üzerine yüce Allah, Peygamberimize, "Kendilerine
indirilene inandıkları" yolundaki
iddialarını çürütmek üzere onlara şöyle
cevap vermesini telkin ediyor:
"Madem ki, inanıyordunuz, niye daha önce Allah'ın
peygamberlerini öldürdünüz.
Musa size mucizelerle geldi. Siz ise onun yokluğunda
buzağıya taptınız. Sizler böyle
zalimlersiniz.
Hani sizden kesin söz almıştık, Tur'u
üzerinize kaldırarak `Size verdiğimizi kuvvetle tutun
ve söz dinleyin' dedik. Onlar ise: `Dinledik ve karşı
geldik' dediler. Kâfirlikleri yüzünden buzağı
sevgisi kalplerine iyice işledi. De ki: `Eğer
inanıyor idiyseniz, imanınız size kötü
şeyler emrediyor!"
Yine onlar Ahiret yurdunun sırf kendilerine ait
olduğunu, başka hiç kimsenin bu konuda kendilerine
ortak olmadığını ileri sürüyorlardı.
Yüce Allah, okuduğumuz ayetlerden birinde Peygamberimize,
yahudiler ile müslümanların biraraya gelerek, "yalan
söyleyen tarafın canını alması"
yolunda Allah'a dua etmeyi teklif etmesini, yani klâsik deyimi
ile yahudileri "mubahele"ye çağırmasını
telkin ederek şöyle buyuruyor:
"De ki: `Eğer iddia ettiğiniz gibi Allah
katında Ahiret yurdu başka hiç kimsenin değil de
sırf sizin ise o halde iddianızda samimi iseniz
ölümü özlemle isteyin."
Yüce Allah, onların ölümü temenni etmeye asla yanaşmayacaklarını
belirtiyor. Gerçekten de öyle oldu. Çünkü onlar iddialarında
samimi olmadıklarını bildikleri için
müslümanlar ile birlikte böylesine bir ölüm duasına
girmeye yanaşmadılar.
Okuduğumuz ayetler, bu tür yüze vurmaları, gerçekleri
ortaya çıkarmayı ve yönlendirmeleri sürdürüyor.
Ayetlerin izlediği bu metod, yahudilerin, müslümanların
saflarına yönelik hilelerini zayıflatıcı
veya etkisiz hale getirici, onların komplolarını
ve entrikalarını ortaya çıkarıcı,
yahudilerin klâsik tarihlerinde meydana gelen olayların
ışığı altında onların çalışma,
tuzak kurma ve iddialar ileri sürme usullerini müslümanların
kavramasını sağlayıcı niteliktedir.
İslâm ümmeti günümüzde de yahudilerin hile ve
entrikalarının tehdidi altında yaşıyor.
Tıpkı ilk müslüman atalarının bu hile ve
tehditler altında yaşamış oldukları
gibi. Fakat üzülerek söyleyelim ki, günümüzün müslüman
ümmeti, atalarına son derece yarar sağlamış
olan Kur'an'ın bu yönlendirmelerinden ve ilâhî rehberliğin
avantajlarından yararlanmıyorlar. Oysa bu ümmetin
Medine'deki ilk müslüman ataları, dinlerine henüz yeni
doğmuş olmasına ve toplumlarının
oluşum aşamasında bulunmasına rağmen,
bu yönlendirmeler sayesinde o günkü yahudilerin hile ve
entrikalarını boşa çıkarmışlardı.
Günümüzün yahudileri de aynı klâsikleşmiş
hile ve entrikaları ile bu ümmeti dininden soğutmaya
ve Kur'an'ından uzaklaştırmaya çalışıyor.
Amaçları, klâsik silâhlarının ve koruyucu
cephanelerinin ellerinden alınmaması, müslümanlarca
işe yaramaz hale getirilmemesidir. Çünkü müslümanlar
gerçek güç odaklarından ve saf kültür kaynaklarından
uzak kaldıkça, yahudiler güven içinde yaşamaya
devam edeceklerdir.
Buna göre kim bu ümmeti dininden ve Kur'an'ından
uzaklaştırmaya çalışıyorsa bilinsin ki,
o bir yahudi uşağı, yahudi kuklasıdır.
Bu işi ister bilerek, ister bilmeyerek, ister
kasıtlı olarak ve isterse farkında olmayarak
yapsın, farketmez. Yine iyi bilelim ki, bu ümmet varoluşunu,
gücünü ve üstünlüğünü besleyen tek ve biricik
gerçek kaynağından uzak tutuldukça, yahudî güven
içinde yaşamaya devam edecektir. Sözünü ettiğimiz
tek ve biricik gerçek kaynağı, bu ümmetin imana
dayalı inanç sistemi, imana dayalı yaşama metodu
ve imana dayalı şeriatıdır. İşte
yol budur ve işte yolumuzun trafik işaretleri
bunlardır.
Şimdi de şu ayetleri okuyalım:
"Şimdi siz onların size
inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa onlar
arasında öyle bir grup var ki, Allah'ın
kelamını işitirler ve anlamına
akılları yattıktan sonra onu bile bile
değiştirirlerdi.
Onlar müminlerle karşılaştıklarında
`inandık' derler. Fakat birbirleri ile başbaşa
kaldıkları zaman: `Rabbiniz katında aleyhinize
delil olarak kullansınlar diye mi Allah'ın size açıkladıklarını
onlara anlatıyorsunuz? Bunun yanlış olduğuna
aklınız ermiyor mu?' derler.
Acaba onlar bilmiyorlar mı ki, Allah onların gizli
tuttukları ve açığa vurdukları herşeyi
bilir."
Yüce Allah bir önceki ayetler demetinin sonunu yahudilerin
kalplerinin kapkara, kupkuru ve kaskatı olduğunu
belirten bir tasvirle noktalamıştı. Bu tasvir, gözlerimizin
önüne tek bir damla su sızdırmayan, hiçbir dış
etkinin yumuşatamayacağı ve hiçbir canlılık
belirtisi göstermeyen taşları getiriyordu. Bu tablo,
sözkonusu kuru, katı, ruhsuz manzara
karşısında kalanlara umutsuzluk aşılar.
İşte bu tablonun uyandıracağı
umutsuzluğun ışığı altında
yahudilerin hidayete erebileceklerini bekleyen, bu beklenti ile
kalplerine iman aşılamaya, ışık
sızdırmaya kalkışan müminlere dönülerek
kendilerine bu girişimlerinden umut kesmelerini, bu
beklentilerinden vazgeçmelerini telkin eden şu soruyu yöneltiyor: