Daha başka surelerde ayrıntılı biçimde
anlatılan bu sözleşme, incelemekte olduğumuz
surenin ilerde karşımıza çıkacak
ayetlerinde de kısmen ele alınıyor. Burada,
yahudilerin başları üzerine kaldırılan
taşın sembolize ettiği kuvvet imajı ile
Allah'la ahidleştikten sonra sırt çevirmemeleri ve
kararlılıkla sarılmaları 'istenen bu sözleşmeye
yahudilerin bağlı kalabilme güçlüğünün hem
psikolojik ve hem de ifade açısından uyumlu bir
manzara şeklinde tablolaştırılması son
derece önemlidir.
İnanç meselesi gevşeklik ve kaypaklık
kaldırmaz; ciddiyetsizlik, alaycılık,
umursamazlık ve yarım-yamalak çözüm kabul etmez. O,
yüce Allah ile müminler arasında imzalanan bir ahid, bir
kesin sözleşmedir. Bu itibarla son derece ciddi ve gerçektir.
Ciddiyetsizliğe ve kaypaklığa hiç tahammülü
yoktur. Bu taahhüdün, sözleşmenin ağır yükümlülükleri
vardır. Fakat bu onun tabiatı gereğidir. O son
derece önemli, şu evrende varolan her şeyden daha
önemli bir meseledir. Buna göre, insanın ona ciddî,
kararlı, yükümlülüklerinin bilincine varmış,
tüm gücünü ve azmini yoğunlaştırmış
ve bu yükümlülükleri noktası noktasına yerine
getirmeye kesin biçimde niyetlenmiş olarak
sarılması gerekir. Bu yükümlülük altına giren
kimsenin, rahat, sorumsuz ve başıboş hayata veda
ettiğini idrak etmesi gerekir. Nitekim Peygamber efendimiz
(salât ve selâm üzerine olsun) bu yükümlülüğü
omuzlamakla görevlendirildiğinde eşine; "Ya
Hatice, artık uyku dönemi geride kaldı" diyordu.
Yüce Allah da ona bu yükümlülükle ilgili olarak:
buyurdu.
Yüce Allah işte bu yükümlülükle ilgili olarak
yukardaki ayette yahudilere şöyle buyuruyor:
"Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekileri
hatırlayın ki, takva sahiplerinden olasınız."
Demek ki, bu taahhüde kuvvetle, ciddiyetle, yoğunlaştırılmış
duyguların kararlılığı ile
sarılmak gerektiği gibi onun içeriğini
hatırda tutmak, mahiyetinin bilincine varmak ve bu mahiyete
göre biçimlenmek de zorunludur. Ancak o zaman bu taahhüt
gelip-geçici bir duygusal tezahür, bir heyecan ve güç
gösterisi olmaktan kurtarılabilir. Çünkü bu ilâhi
taahhüt başlı başına bir hayat
tarzıdır. Kavram ve bilinç olarak kalbde yer eden,
pratik bir düzen olarak hayatta yerini alan, edep ve ahlak
kuralı olarak davranışlara yansıyan, takvaya,
yüce Allah'ın gözetimi karşısında
duyarlı olmaya ve akıbet endişesini hissettiren
kendine özgü bir hayat tarzı.
Ama heyhat! Yahudiyi bilinen karakteri bir kere daha
yakaladı, geleneksel tiynetine bir kez daha yenik düştü.
"Bunun arkasından verdiğiniz sözden
döndünüz.
Fakat çok geçmeden yüce Allah'ın rahmeti
imdatlarına yetişti ve yüce inayetiyle üzerlerine
kanat gerdi de onları kesin bir hüsrana uğramaktan
kurtardı.
"Eğer Allah'ın üzerinizdeki fazl-ı ve
merhameti olmasaydı, kesinlikle hüsrana uğrayanlardan
olurdunuz."
Yüce Allah bir kere daha yahudilerin sözlerini
bozmalarım, geriye doğru adım
atmalarını, taahhütlerinden dönmelerini, ona sarılmakta
yetersiz kalışlarını, yükümlülüklerine
katlanacak gücü gösteremeyişlerini, arzularına ve
kısa vadeli menfaatlerine yenik düşmelerini
belgeleyen bir olayı yüzlerine vuruyor: