Burada "müminler"den maksat müslümanlardır.
Arapça'daki "ellezine hâdû"dan maksat, "Allah'a
dönenler" ya da "Yehuda'nın evlatları"
olduklarına inanan yahudilerdir. "Nasara"dan
maksat, Hz. İsa'nın yolundan giden
hıristiyanlardır. "Sabiiler"den maksat ise
en geçerli görüşe göre müşrik Araplardan
kopmuş bir zümredir. Bunlar milletlerinin izlediği
puta tapıcılık geleneğinin
doğruluğundan kuşku duyarak ruhlarını
tatmin edecek başka bir inanç sistemi aramış ve
bu arayışları sonucunda Tevhid inancını
benimsemiş Araplardır. Bazı açıklamalara göre
bu Araplar hiçbir ilâhî rehberin çağrısına
muhatap olmaksızın ırkdaşlarının
tapınma geleneklerini bir yana bırakarak ilk Hanif
dinine, yani Hz. İbrahim'in şeriatine göre ibadet
etmeye yönelmişlerdi. Bundan dolayı müşrikler
onlara "sapıklar" yani atalarının
dininden ayrılanlar demişlerdi. Daha sonra müslümanlar
da onlar tarafından bu ünvanla anılacaktır.
İşte bu yüzden Arapların bu zümresine "sabiiler"
adı verilmiştir. Bu görüş, bazı tefsir
bilginleri tarafından, bunların yıldızlara
tapan kişiler olduğu savunulan görüşten daha geçerlidir.
Okumuş olduğumuz bu ayet bize şunu
anlatıyor: Sözü geçen bu zümreler içinde Allah'a ve
Ahiret gününe inanarak salih ameller işleyen herkes Allah
katında hakkettiği mükâfata kavuşacaktır.
Böyleleri için ne korku ve ne de hüzün ve keder kesinlikle
sözkonusu olmayacaktır. Önemli olan inanç sisteminin
özüdür; bu konuda hiçbir ırk ve millet taassubu geçerli
değildir. Elbette ki bu kural, Peygamber efendimizin (salât
ve selâm üzerine olsun) peygamberliği öncesi için
geçerlidir. Yoksa Peygamberimizin gelişi ile iman mükemmel
ve en son şeklini almıştır.
Yukardaki ayetlerin devamında, müslümanların
işitmesi de hedeflenerek, Medine yahudilerine hitaben
ataları İsrailoğulları'nın tutumu gözler
önüne seriliyor: