Onlar sadece duyularıyla algıladıkları
şeylere inanırlar. Bunun dışındaki gerçeklerle
karşılaştıklarında yapacakları
şey kaba bir inat, küstahlık ve bozgunculuktur.
Birçok olağanüstülükler ilâhi nimetler, af ve bağışlama...
Bütün bunlar, sadece duyu organlarının
algıladıklarına inanan, buna rağmen
tartışma ve mızıkçılığı
hiç elden bırakmayan ve ancak azaba ve musibete çarpılınca
gerçeğe boyun eğen bu katı tabiatı
değiştiremiyor. Bu durum, Firavun'un baskıcı
yönetimi altında uğradıkları
yozlaşmanın, yahudilerin fıtri
yapılarını derinden bozduğunu,
yıkıma uğrattığını düşündürüyor.
Uzun süreli bir baskının, bir
zorbalığın insanda meydana getirdiği
yozlaşmadan daha büyük bir bozulma, daha büyük bir yıkım
düşünülemez. Böyle bir yozlaşma insan
vicdanında yeşeren bütün erdemleri mahveder, bu
erdemlerin dayanaklarını yıkarak yerlerine
bildiğimiz kölelik ruhunun tohumlarını eker. Kölelik
ruhunun tipik özelliği: Cellât kamçısı
altında boyun eğmek, sırtından kamçı
kalkar-kalkmaz başkaldırmak, biraz nimet ve güç
bulunca anında şımarmaktır. .İşte
yahudi vaktiyle böyleydi; o her zaman böyledir; böyle olmaya
da mahkumdur.
Ve böyle oldukları için küstahça davranıyorlar,
işi inada döküyorlar...
"Hani "Ey Musa, biz Allah'ı açıkça
görmedikçe sana kesinlikle iman etmeyiz"
Yüce Allah -c.c- da onları, sözünü ettiğimiz sözleşme
münasebeti ile dağın üzerinde bulundukları
sırada bu küstahlıklarının hakkettiği
cezaya çarptırmıştı:
"Hemen arkasından bakıp dururken sizi
yıldırım çarpıverdi:"'
Fakat yüce Allah'ın rahmeti bir kere daha kendilerine
yetişiyor ve olup bitenlerden ibret alıp Allah'a
şükretsinler diye yeniden hayata kavuşturuluyorlar. Yüce
Allah burada bu nimete nasıl karşılık
vermeleri gerektiğini hatırlatıyor:
"Arkasından şükredesiniz diye sizi öldükten
sonra yeniden dirilttik."
Allah (c.c) onları kupkuru çölde nasıl
koruduğunu da hatırlatıyor. Orada onlara hiçbir
emek vermelerine ve hiçbir çaba harcamalarına gerek
bırakmaksızın tatlı yiyecekler
bağışlamış ve lütufkâr tedbiri ile
kendilerini çölün kavurucu ikliminden ve güneşin
yakıcı sıcağından korumuştu:
Üstünüze buluttan gölgelik çektik, size kudret helvası
ile bıldırcın kuşu indirerek, "bağışladığımız
helâl yiyeceklerden istediğinizi yiyin" dedik. Ama
onlar bize değil, kendilerine zulmediyorlardı."
Rivayetlere göre yüce Allah onları çölün kavurucu sıcağından
koruyan gölgelik bulutlar göndermişti. Yağmurdan ve
buluttan yoksun çöl; ateş fışkırtan ve
yalaz saçan bir cehennemdir. Fakat yağmur ve bulut
sayesinde vücutlara ve ruhlara ferahlık
bağışlayan huzurlu ve elverişli bir hayat
ortamına dönüşür. Yine rivayetlerin bildirdiğine
göre yüce Allah onlara bu çöl ortasında ağaçların
üzerinde bulabildikleri, bal gibi tatlı "kudret
helvası" ile kolayca yakalayabildikleri bol miktarda
"bıldırcın kuşu"
bağışlamış, böylece hem uygun
yiyeceklere ve hem de huzurlu bir yaşam ortamına
kavuşmuşlar, sözünü ettiğimiz bu yiyecekler de
kendilerine helâl kılınmıştı.
Acaba onlar bütün bu nimetler karşısında
Allah'a şükredip doğru yola geldiler mi? Ne
yazık ki hayır!.. Ayetin son cümleciği
onların nankörce davrandıklarını ve
hakkı inkâr ettiklerini belirtiyor. Sonunda bu
nankörlüklerinin akıbeti kendi aleyhlerine tecelli ediyor
ve onlar sadece kendilerine zulmetmiş oluyorlar.
"Ama onlar bize değil, kendilerine
zulmediyorlardı."
Bu ayetlerin devamında yahudilerin çeşitli
sapıklıkları, isyanları ve inkârcılıkları
yüzlerine vurulmaya devam ediliyor: