47- Ey İsrailoğulları, size
bağışladığım nimetleri ve sizi
diğer canlı-cansız varlıklara üstün kıldığımı
hatırlayın.
48- Öyle bir günden korkun ki, o gün hiç kimse başkasının
yerine bir şey ödeyemez, hiç kimseden aracılık
kabul edilmez, hiç kimseden fidye alınmaz ve hiç kimse
başkalarından yardım görmez.
İsrailoğulları'nın,
canlı-cansız diğer bütün varlıklardan
üstün tutuluşu, onların yeryüzü halifeliğine
seçildikleri ve bu görevi yürüttükleri süre ile sınırlıdır.
Yüce Allah'ın emirlerini çiğnedikleri,
peygamberlerine karşı geldikleri, Allah'ın
kendilerine bağışlamış olduğu
nimetlere karşı nankörlük ettikleri, sorumluluklarına
ve taahhütlerine bağlı kalmadıkları andan
itibaren ise yüce Allah onlar hakkında lânet, gazap,
alçalma ve perişanlıktan ibaret olan hükmünü
ilân etti; kendilerini dünyanın çeşitli yerlerine
dağılma cezasına çarptırdı; onlar
hakkındaki tehditlerini gerçekleştirdi.
Bu ayetlerde, kendilerinin vaktiyle canlı-cansız
diğer bütün varlıklardan üstün tutulmaları
yahudilere şunun için hatırlatılıyor: Bu
vesile ile onlara yüce Allah'ın bir zamanlar kendilerine
bağışlamış olduğu nimetler ve ilâhî
taahhüt hatırlatılmış ve İslâm
daveti ile ellerine geçen yeni fırsattan
yararlanmaları özendirilmiş oluyor. Bunun sonucu
olarak bir yandan atalarına bağışlanan
üstünlük konumuna karşı teşekkür ve öbür
yandan müminlerin elde edecekleri üstünlük konumuna karşı
özlem duyma nişanesi olarak yeniden iman kervanına
ve Allah'a karşı girdikleri taahhütlere dönmeleri
bekleniyor.
Bir yandan üstünlük konumuna vé yüce Allah'ın
diğer nimetlerine özendirilirken, diğer yandan
aşağıda tanımlanan Kıyamet gününün
korkunç yönleri konusunda uyarılıyorlar.
"O gün hiç kimse başkasının yerine
birşey ödeyemez:."
Sorumluluk ferdidir, hesaplaşma kişiseldir,
herkes kendinden sorumludur, hiç kimse başkasını
kurtaramaz. Bu, çok önemli bir İslâmî ilkedir...
İnsan iradesi ile iyiyi kötüden ayırdetme
yeteneğine dayanan ve yüce Allah'ın mutlak
adaletini içeren ferdi sorumluluk ilkesidir bu.. Bu ilke bir
yandan insanı onurlu konumunun bilincine erdirir, öte
yandan da insanın vicdanını sürekli biçimde
uyanık tutar. Ki, insan eğitiminde, ruh terbiyesinde
bu faktörlerin her ikisi de son derece önemli rol oynarlar.
Ferdi sorumluluk ilkesi, bu pratik yararından ziyade,
İslâm'ın yüce değerleriyle bütünleştiğinde
insanı diğer canlılardan üstün kılan en
önemli insani değerdir. Şimdi de ayetin
devamını okuyalım:
"(O gün) Hiç kimseden aracılık kabul
edilmez, hiç kimseden fidye alınmaz."
Yani o gün iman ve iyi amelle birlikte Allah'ın
huzuruna gelmeyenlere hiç kimsenin aracılığı
yarar getirmeyeceği gibi, küfür ve günahların
cezasını kaldırmak üzere hiç kimseden fidye
de alınmaz... Ve ayetin son kısmı:
"(O gün) hiç kimse başkalarından
yardım görmez."
Yani o gün insanları Allah'ın azabından
kurtaracak hiçbir yardımcı bulunamaz. Burada
başkasının yerine hiçbir ödeme yapamayacak,
aracılığı kabul edilmeyecek ve fidye
önerisine red karşılığı verilecek
olan bütün insanlar birarada düşünüldüğü
için çoğul sığası kullanıldı.
Ayrıca genellik anlamı versin diye, ayetin ilk üç
cümleciğinde kullanılan ikinci
şahıslı ifade biçiminden üçüncü
şahıslı ifade biçimine geçiliyor. Buna göre
bu ilke; ayete muhatap olan ve olmayan tüm insanlar için
geçerli, genel bir ilkedir.
Yukarda okuduğumuz ayetlerin devamında yüce
Allah, yahudilere bağışladığı
çeşitli nimetleri, onların bu nimetleri nasıl
karşıladıklarını, nasıl inkârcılığa
ve kâfirliğe yönelerek yoldan çıktıklarını
anlatıyor. Sözkonusu nimetlerin başında,
onların Firavun'un adamlarından ve Firavun
tarafından kendilerine uygulanan acı işkenceden
kurtarılmaları olayı gelir: