Bu sayfada yeralan en belirgin unsur "Zekat" yani
karşılık beklemeden Allah için verme unsurudur.
Surenin akışı bununla müminlerin sıfatını
ve mümin toplumun esas kuralını sunmaktadır.
Ayrıca mümin topluma bahşedilen güven, huzur ve
ilahi hoşnutluk tablosu da sunulmaktadır...
Kuşkusuz hayatın hiçbir alanında faiz düzeninin
sağladığı garantilere ihtiyaç duymayan,
dayanışma ve yardımlaşma içinde bulunan
toplumun temeli de zekattır.
İslâm düzeninin pratik hayatta uygulanmasına
tanık olan müslüman ümmetten ayrı düşmüş,
imani düşünce, eğitim ve ahlâk esaslarına
dayalı insan ruhunu özel kalıbına sokup
şekillendiren sonra da doğru düşüncesini, temiz
ahlâkını ve üstün faziletlerini teneffüs ettiği
düzeni egemen kılan sisteme tanık olmamış
nesillerin ve bizim duygularımızda zekâtın
şekli, değişikliğe
uğramıştır. Faiz temeline dayalı
cahiliye toplumu karşısında yeralan İslâm
düzeninin temelini zekat oluşturmaktadır. Bundan
sonra hayat gelişir ve ekonomi de bireysel çaba ya da
faizden arı dayanışma çizgisi üzerinde yoluna
devam eder.
İnsanlık manzaralarının en yücesini
görmemiş, bedbaht ve talihsiz nesillerin duygularında
bu tablo artık değişmiştir. Bu insanlar,
faiz temeline dayalı maddi düzenin sapıklığı
içinde doğup büyümekte, her tarafta, cimrilik, bencillik,
azgınlık, ihtiras ve insanların vicdanlarına
egemen olmuş iğrenç bir egoizm görmektedir. Bu
düzende mal, ihtiyacı olana ancak iğrenç faiz
yoluyla ulaşmaktadır. İnsanlar, birikmiş
parası ya da faiz kurumlarından birine sermayesinin
bir kısmını yatırmak suretiyle ortak
olmadıkça güvencesiz kalmaktadırlar. Ticaret ve
sanayi, ihtiyacı olan sermayeyi faiz ödemeden bulamaz olmuştur.
Artık bu kötü talihli nesillerin duygularında, bu düzenden
başka bir düzenin olamayacağı ve hayatın
ancak bu esaslara dayanabileceği düşüncesi yeretmiştir.
Zekatın şekli o denli değişmiş ki,
giderek bu nesiller onu,kendisine dayanılarak çağdaş
bir düzenin kurulamayacağı gülünç, bireysel bir bağış
saymışlardır. Ancak, zekat gelirlerinin ne kadar
kabarık olduğunu, İslâm'ın özel bir
yöntemle meydana getirdiği, eğittiği, direktif
ve yasalarla yönlendirdiği ve içinde yaşamayanların
vicdanlarının erişmeyeceği, kendine özgü
hayat düzeniyle idare ettiği insanların ödediği
bu zekatın, kazancıyla birlikte esas paradan yüzde
iki buçuk (% 2,5) oranında
alındığını biliyorlar mı? (Bu oran
ekin ve madenlerde % 5, % 10 ve % 20'ye kadar yükselir.) Zekat
müslüman devletin topladığı farz bir
haktır, kişisel bir bağış değil...
Bununla müslüman kitle içinde ihtiyaç sahiplerine yardım
edilir. Böylece her fert, hem kendi hayatını hem de
çocuklarının hayatını her halükârda
güvencede hisseder. Ayrıca ister ticari ister ticaret
dışı olsun borcunu ödeyemeyenlerin borcu da
zekat gelirinden karşılanır.
Bir düzenin şekli önemli değildir. Önemli olan
ruhtur. İslâm'ın kendi direktifleri, yasaları ve
düzeniyle eğittiği toplum, düzenin şekli ve
uygulamalarıyla uyum içinde olduğu gibi yasalar ve
direktiflerle de bütünleşir. Yardımlaşma
duygusu vicdanlardan ve düzenlemelerden uyum içinde ve
birbirini tamamlar şekilde fışkırır bu
toplumda. Bu, diğer materyalist düzenlerin gölgesinde doğup
büyüyenlerin düşünemeyeceği bir gerçektir. Ancak
biz -İslâm mensupları- bu gerçeği biliriz,
imani zevkimizle bunun tadına varırız. Şayet
bu zevkten yoksun olmuşlarsa bu onların kötü
talihlerinin, bahtsız paylarının sonucudur.
-Onlara uyan ve önderliklerini onlara teslim eden beşeriyetin
payı da öyle- Ve payları da bu olsun. Yüce Allah'ın
"Onlar ki inandılar, iyi işler yaptılar,
namaz kıldılar ve zekatı verdiler..." ayetiyle
tanımladığı kişilere müjdelediği
hayırdan yoksun olsunlar. Ecir ve sevaptan yoksun olmakla
beraber güven ve hoşnutluktan da yoksun olsunlar. Tabii ki
onlar, bilgisizlikleri, cahiliyeleri,
sapıklıkları ve inatlarından dolayı
yoksun oluyorlar.
Yüce Allah, hayatlarını, iman, iyilik, kulluk ve
yardımlaşmaya dayandıranlara, ecirlerinin yüce
katında korunacağını va'dediyor; korku nedir
bilmeyecekleri bir güven ortamı ve hiçbir zaman üzüntü
duymayacakları bir mutluluk va'dediyor:
Faiz yiyenlerin ve faiz toplumunun, yok edilmek, helak, çarpılma,
sapıklık, sıkıntı ve korkuyla tehdit
edildikleri bir sırada...
İnsanlık bu gerçeği müslüman toplumun pratiğinde
bir olgu olarak görmüştü, bunu da faiz toplumunun pratiğinde
bugün görmektedir. Şayet her gafil kalbi tutup şu
ideal gerçeği görene kadar şiddetle sarsabilseydik,
kapalı gözleri tutup kapaklarını açarak bu
olguyu gösterebilseydik.. Gücümüz yetseydi mutlaka yapardık...
Ancak belki yüce Allah kötü talihli insanlığı
hidayete erdirir diye bu gerçeğe işaret etmekten
başka elimizden birşey gelmiyor. Kalpler
Rahman'ın parmaklarından iki parmağının
arasındadır. Ve hidayet de Allah'ın hidayetidir.