|
262- Mallarını Allah yolunda harcadıktan sonra
sadakalarını başa kakmayanlar, onur kırma
aracı olarak kullanmayanlar, sadakalarının mükafatını
Allah katında alacaklardır. Onlar İçin korku ve
üzülmek de sözkonusu olmayacaktır.
Başa kakma; çirkin, kınanmış,-seviyesiz
ve aşağılık bir olgudur. İnsan,
yalancı bir üstünlüğü ya da infakta bulunduğu
kimseyi küçük düşürmeyi,yahut insanların
dikkatini çekmeyi arzulamadıkça başa kakamaz.
Başa kakma, infakta bulunurken Allah'tan ziyade
insanların dikkatini celbetme görünümüdür. Bunların
tümü temiz bir kalpte hareket alanı
bulamadığı gibi, mümin bir kalbe de uygun düşmeyen
davranışlardır. Başa kakma -bu yüzden-
sadakayı, verene de alana da eziyete dönüştürür.
Veren için; nefsinde büyüklük ve kibir etkisi bırakmak,
kardeşini yanında küçük ve kırgın görmeyi
arzulamak ve kalbini ikiyüzlülük, gösteriş ve Allah'tan
uzaklaşma ile doldurma bakımından eziyettir. Alan
kimseye de; nefsinde yenilgi ve kırgınlık etkisi,
kin ve intikamla tepki gösterme duygusunu geliştirdiği
için eziyet olmaktadır. İslâm, infakla yalnızca
kötülüğe set çekmeyi, karın doyurmayı ve
ihtiyaçları gidermeyi dilememiştir. Kesinlikle...
Onunla verenin nefsi için bir süs, bir arınma ve
temizleme unsuru meydana getirmeyi, insanlık ve
Allah'ın dini açısından kardeşi
sayılan fakire karşı insanlık duygu ve
bağlarını harekete geçirmeyi, Allah'ın
kendisine verdiği nimetten, kibirlenmeden, israfa kaçmadan
ve başa kakmadan "Allah
yolunda" infak etmek
suretiyle bu nimeti hatırlatmayı dilediği gibi,
alan için de bir hoşnutluk ve fazilet, insanlık
bakımından ve Allah'ın dini açısından
kardeşi olanla arasındaki bağına
bağlılık dilemekte, yardımlaşma ve
dayanışma esaslarına dayanması, üzerindeki
otoritenin, yaşadığı hayatın, yöneldiği
merciïn ve yükümlülüklerinin birliğini
hatırlatması suretiyle de toplumun tümüne kötülüğün
dokunmasını engellemeyi dilemektedir. Ancak başa
kakma, bunların tümünü giderir ve infakı zehir ve
ateşe dönüştürür. Elden ve dilden kaynaklanan
eziyetle birlikte gelmese de eziyettir, böyle bir infak... Bu
duygular, infakı boşa çıkarması,
toplumu parçalaması, kin ve küskünlüğü yaygınlaştırması
açısından da başlıbaşına
eziyettir.
Günümüzde araştırmacı bazı psikologlar,
iyiliğe karşı insan ruhundaki tabii tepkinin
zamanla düşmanlığa dönüştüğünü
ileri sürmektedirler.
Bunun nedeninin, alanın veren karşısında
sürekli eziklik ve zayıflık duyması, bu duygunun
gitgide ruhunda huzursuzluk meydana getirmesi, iyilik edene
karşı kin ve düşmanlık besleyerek
üstünlük kurmaya çalışması olduğunu
belirtiyorlar. Çünkü alan kişi verenle
karşılaştıkça eziklik ve zayıflığa
kapılmakta, veren kimse de sürekli kendi iyiliğini düşünmesini
istemektedir. İşte bu düşünce, sahibinin
ızdırabını arttırmakta, sonuçta bu
durum düşmanlığa dönüşmektedir.
Bunların tümü cahiliye toplumları için doğrudur.
Çünkü bu toplumlarda İslâmi ruh egemen olmadığı
gibi İslâm'ın kuralları da hükümran değildir.
Ancak, İslâm, sorunu bir başka açıdan
çözümlüyor. Sorunu; ruhlara, malın ve bunların
elindeki rızkın Allah'a ait olduğunu
yerleştirmekle çözümlüyor. Bu gerçek konusunda rızkın
uzak-yakın sebeplerinin farkında olmayanlar ve
bunların Allah'ın ihsanı olup insanların
bunlara güç yetiremediğini bilmeyenlerden
başkası tartışmaya girişmez. Bir
buğday tanesinin yetişmesinde, güneşten
toprağa, sudan havaya kadar varlık alemindeki birçok
güç ve enerji kaynaklarının katkısı
olmuştur. Bunların hiçbiri insanın gücü
dahilinde değildir. Bir damla sudan tutunuz da elbise
ipliğine kadar evrendeki herşeyi buğday tanesiyle
kıyaslayabilirsiniz. Elinde malı bulunduran ondan
herhangi birşey verdiğinde aslında Allah'ın
malından vermiş olmaktadır. Şayet güzellikle
borç verirse kuşkusuz bu, yüce Allah'ın kat kat
fazlasıyla karşılığını
vereceği bir borç olacaktır. Yoksun olan kişi
ise, cömertçe verenin Allah'ın malından kat kat
fazlasına erişmesine bir aracı ve neden olmaktan
başka birşey değildir. Sonra, veren kimsenin büyüklük
taslamaması, alanın da rencide olmaması için
şu anda açıklamakta olduğumuz adap, bu
anlamın ruhlara yerleşmesine yardımcı
olması için yerleştirilmektedir; Veren de alan da
Allah'ın rızkından yemektedirler. Allah'ın
kendileri için belirlediği adapla mücehhez oldukları
ve kendilerini bağladığı söze sadık
kaldıkları sürece Allah'ın malından Allah
yolunda verenlerin ecirleri Allah'ın indindedir.
"...Onlar için bir korku yoktur..."
Fakirlikten, kinden ve hileden kaynaklanan bir korkuları
yoktur
"...Üzülmek de sözkonusu olmayacaktır."
Dünyada infak ettikleri şeylerden dolayı ve Ahirette
de varacakları `sondan ötürü üzülmezler. İnfak ve
Allah yolunda harcamanın hikmetinden az önce sözünü ettiğimiz
anlamı güçlendirmek ve bunu sunmaktaki amacın,
ruhların eğitilmesi, kalplerin hoşnut edilmesi ve
verenle alanın sevgi bağlarıyla Allah'a
bağlanması olduğunun vurgulanması için aşağıdaki
ayette şöyle denilmektedir:
|
|