Burada yüce Allah'ın bu kişiyi hükümdar
seçmesinin hikmeti somut biçimde ortaya çıkıyor. O,
adım adım savaşa doğru ilerliyor.
Komutası altındaki ordu, tarihinde birçok kez bozgunu
ve ezikliği tatmış mağlup bir milletten
oluşmuş, bir süre sonra da galip bir milletin ordusu
ile karşılaşacak. O halde, ordusunun
vicdanında gizli bir güç bulunmalıdır ki, onun
sayesinde karşılaşacağı üstün ve
güçlü ordu karşısında durabilsin. Bu gizli güç
olsa olsa iradede bulunabilir. Nefsin arzularını ve içgüdülerini
denetim altına alan, mahrumiyetlere ve
sıkıntılara dayanan, zaruretlerin ve ihtiyaçların
üstesinden gelen, itaati elden bırakmayan, bunun
getireceği yükümlülüklere katlanan ve böylece ardarda
gelecek sınavları başarı ile aşan bir
iradedir onun aradığı.
O halde Allah tarafından seçilmiş olan komutan,
ordusunun iradesini, direnme gücünü ve sabırlılık
derecesini mutlaka denemeli, sınavdan geçirmelidir.
İlk önce, ordusunun isteklere ve arzulara karşı
ne kadar dayanabildiğini, ikinci aşamada da yokluklara
ve sıkıntılara karşı ne derece
sabırlı olduğunu deneyecektir. Bu yüzden
rivayetlerin verdikleri bilgiye göre Talut, askerlerinin susuz
oldukları bir sırada bu denemeyi yapmayı uygun gördü.
Böylece kendisi ile birlikte kalıp sabredecek olanlar ile
rahatını tercih edip geri dönecek olanları
ayırt edebilecekti. Deneme sonunda ileri görüşlülüğü
ortaya çıktı:
"Askerlerinin az bir kısmı hariç, çoğu
bir ırmağın suyundan içtiler."
Kana kana içtiler. Oysa isteyenlere, ırmağın
suyundan bir avuç dolusu olarak aşırı
susuzluklarını gidermeleri ve böylece ordudan ayrılmak
isteğinde olmadıklarını
kanıtlamaları serbest
bırakılmıştı. Ordunun çoğunluğu
sırf nefislerinin isteklerine boyun eğerek söz
dinlemedikleri için ondan ayrıldılar. Ondan
ayrıldılar, çünkü onun ve kendilerinin omuzlarına
yüklenen görev için yeterli kimseler değillerdi.
Onların düşmanla yüzyüze gelmenin eşiğinde
olan ordudan ayrılmaları hayırlı ve
tedbirliliğe uygun bir olaydı. Çünkü orduda zayıflık,
moralsizlik ve bozgunculuk tohumu oluşturuyorlardı.
Orduların gücü, asker sayılarının
kalabalıklığı ile değil, bu askerlerin
kalplerinin dirençlilik derecesi ile, iradelerinin kesinliği
ile, yolundan sapmaz ve sarsılmaz imanları ile
ölçülür.
Bu tecrübe sadece kalplerde gizli olan niyetlerin yeterli
olmadığını, savaşa girmeden önce
ordunun pratik bir sınavdan geçirilerek, bu yolda kaçınılmaz
gerçekleri daha baştan ortaya çıkarıp
tavrını ona göre belirleme gereğini
ispatladı. Bunun yanısıra bu tecrübe, Allah
tarafından seçilen komutanın cevherinin de
dayanıklı olduğunu, çünkü ilk tecrübe sırasında
ordusunun dökülüşü yüzünden sarsılmayarak yoluna
devam ettiğini kanıtladı.
Gerçi bu tecrübe, Talut'un ordusunu faydadan çok zararı
olacak askerlerden arındırmıştı, ancak
aşılması gereken tecrübeler henüz sona ermiş
değildi:
"Bir süre sonra Talut, yanında kalan müminler ile
birlikte o ırmağı geçince askerlerin bir kısmı;
`Bugün bizim Calut ve ordusu ile başa çıkacak gücümüz
yok' dedi."
Sayıları çok azalmıştı. Üstelik
Calut komutasındaki düşmanlarının güçlü
ve sayıca kalabalık olduğunu biliyorlardı.
Yukardaki sözü söyleyenler mümindi, peygamberleri ile,yaptıkları
sözleşmeyi bozmamışlardı. Fakat burada gözleri
ile gördükleri somut realite ile karşı
karşıya idiler ve bu realiteye karşı koyacak
güçleri olmadığını
algılıyorlardı. İşte şimdi
belirleyici tecrübeye, nihai sınava sıra
gelmişti. Bu tecrübe gözle görünen somut realiteden
daha büyük bir gücü üstün tutmaktı. Bu
sınavı ancak eksiksiz imana sahip olarak kalpleri ile
Allah arasında sıkı ilişki olanlar,
insanların somut durumlarından edindikleri ölçüleri
bir yana bırakarak imanlarının realitesi
sayesinde edinilmiş yeni ölçüleri olanlar başarı
ile aşabilirdi!
İşte bu denemede bir avuç mümin grup ortaya çıktı.
Sayıca az, fakat seçkin grup. İlâhi ölçülere
sahip olan küçücük grup: