|
243- Binlerce kişilik kalabalık olarak ölüm
korkusu ile yurtlarından kaçan kimseleri görmedin mi?
Allah onlara önce `ölün " dedi, arkasından
kendilerini yeniden diriltti. Hiç kuşkusuz Allah insanlara
karşı kerem sahibidir, ama insanlar çoğunlukla
şükretmezler.
ÖLÜM KORKUSU
Burada "Binlerce kişilik bir kalabalık halinde
ölüm korkusu ile yurtlarından kaçtıkları"
belirtilen kimseler hakkında çeşitli yorum ve spekülasyonlar
çölüne dalmak istemem. Bunlar kimlerdi? Yurtları
neresiydi? Bu yurtlarından ne zaman kaçtılar?
Eğer yüce Allah dileseydi tıpkı Kur'an'da
ayrıntılı biçimde anlatılan bazı
kıssalarda olduğu gibi bu insanlar hakkında da
bize açık bilgi verirdi. Fakat bu hikaye; olayları ve
bu olayların yer ve zamanları
somutlaştırılmamış, sadece ana fikir
amaçlanan bir ibret dersi, bir öğüttür. Bu hikayede
olayların yerlerini ve zamanlarını belirlemek
onun ibret dersi olma niteliğine ve ana fikrine hiçbir
katkıda bulunmaz.
Bu hikâyeyi anlatmanın amacı ölüm ve hayat
gerçeğinin dış sebepleri ile gizli asıl
mahiyetleri hakkında doğru düşünmeyi sağlayarak
bu iki konuyu herşeyi önceden tasarlayan ulu kudrete
hàvale etmeyi benimsetmek Allah'ın bu konulardaki
takdirine gönül rahatlığı ile razı olarak,
ağlayıp sızlamadan, paniğe kapılıp
feryad etmeden, yükümlülükleri ve görevleri yerine
getirmeyi kabul ettirmektir. Çünkü ne takdir edildiyse
mutlaka olacaktır, ölüm de hayat da son aşamada
Allah'ın elindedir.
Bu hikâye aracılığı ile insanlara söylenmek
istenen şudur: Ölümden kaçmanın hiçbir yararı
yok. Paniğe kapılmak ve feryadı basmak ne hayata
birşey ekler ne ölüm anını erteletir ve ne de
ilâhi takdirin önüne geçebilir. Hayatı veren de alan da
yalnız Allah'tır. O, bu iki durumda da, yani
hayatı verirken de alırken de lütuf ve kerem
sahibidir, almanın da vermenin de arkasında büyük
bir ilâhi hikmet saklıdır. Her iki olayda da
insanların menfaati vardır. Allah'ın insanlara yönelik
keremi, hem almakta hem de vermekte aynı oranda kendini gösterir:
"Hiç kuşkusuz Allah insanlara karşı
kerem sahibidir, ama insanlar çoğunlukla şükretmezler."
"Binlerce kişilik kalabalık oluşturan"
bu topluluğun biraraya gelmesi ve "ölüm
korkusu ile" ülkesinden
kaçması ancak panik halinde olur. Bu kaçış
ister saldırgan bir düşmanın, ister salgın
t»r veba hastalığının korkusu ile olsun. Bütün
bunlar onları ölümden kurtaramadı:
"Allah onlara `ölün' dedi."
Allah onlara bu sözü nasıl söyledi? Nasıl
öldüler? Acaba ölüm sebepleri, korkup kaçtıkları
şey mi oldu, yoksa hiç hesapta olmayan başka bir
sebep yüzünden mi öldüler? Bunların hiçbiri hakkında
ayrıntılı bilgi verilmiyor. Çünkü bunlar ibret
dersini etkileyecek noktalar değil. İbret dersi
şurada: Paniğe kapılmak, ağlayıp
sızlamak, feryadı basmak, kaçmak ve korkmak, onların
akıbetini değiştirmedi, ölmelerini önleyemedi,
Allah'ın takdirini başlarından savamadı.
Oysa eğer Allah'a yönelerek durumu sabırla, sebatla
ve soğukkanlılıkla karşılasalardı
kendileri için daha iyi olurdu.
"Sonra onları diriltti."
Bu nasıl oldu? Acaba onların ölülerini dirilterek
kendilerini somut biçimde yeniden hayata mı döndürdü?
Yoksa onların yerine güçlü bir hayatın temsilcisi
olan, ataları gibi paniğe kapılıp
feryadı basmayan gözüpek bir kuşak mı getirdi?
Bu sorular hakkında da ayrıntılı bilgi
verilmiyor. Bu sorulara mutlaka bir cevap
yakıştıralım diye zoraki yorumlara
dalmamızın, bazı tefsir kitaplarında görüldüğü
türden dâyanaksız masalların çöllerinde kendimizi
kaybetmemizin hiçbir gereği yok. Bu cümlenin kalbe sunduğu
mesaj şudur: Onların çabaları, çırpınmaları
ölümü başlarından savamadığı gibi,
Allah onları, hiçbir çabaları ve katkıları
olmaksızın hayata döndürmüştür.
Panik, ilâhi takdiri geriye çeviremez. Ağlayıp
sızlamak, feryadı basmak hayatı koruyamaz. Hayat
Allah'ın elindedir,onu yaşayanların hiçbir çabası
olmaksızın, kendilerine karşılıksız
bir bağış olarak sunar. O halde korkakların gözlerine
uyku girmesin!
|
|