Şimdi sıra boşama konusuna geliyor.
İncelemekte olduğumuz ayetlerin bundan sonraki bölümünde
boşamaya ve boşamanın sonuçları olarak
karşımıza çıkan bekleme süresi (iddet),
fidye, nafaka ve boşama yardımı (mu'ta) gibi
konulara ilişkin hükümler ayrıntılı
şekilde anlatılıyor. Ayet önce bekleme süresi
ve erkeğin karısına tekrar dönmesi, meseleleri
ile söze giriyor:
"Boşanmış kadınlar üç aybaşı
boyunca kendilerini gözlem altında tutarlar."
Yani "üç aybaşı kanamasının sonuna
kadar ya da üç aybaşı kanamasını izleyecek
kanamasız dönemlerin sonuna kadar..." Bu nokta tartışmalıdır.
"Kendilerini gözlem altında tutarlar.." İnce
bir psikolojik durumu tasvir eden bu espri dolu ifade
karşısında hayranlığımı
gizleyemedim. Bu cümlenin düşündürmek istediği
yalın anlam "Boşanmış kadınlar
yeni bir evliliğe girişmeden önce üç aybaşı
süresi geçinceye ya da bu aybaşları kanamaları
kesilinceye kadar beklerler" şeklindedir. Fakat
Kur'an-ı Kerim'in bu ifade tarzı, bu yalın
anlamın üzerine başka duyguların ve düşüncelerin
gölgelerini yansıtıyor. Bu ifade tarzı
yalın anlamı yanında, boşanmış
kadınların yeni bir evlilik hayatı kurmaya yönelik
arzusunun; gözetim altında tutmaya, arzularını
kontrol altına almaya, çağrıldıkları
nefislerinin, bu gözlem altında tutma süresi boyunca sabırsızlık
ve acelecilik karışımı arzularını
da yansıtıyor. Bu da doğal bir durumdur.
Boşanmış kadını bu sabırsız
bekleyişe iten faktör kendini kanıtlama arzusudur. Bu
kadın sona eren evlilik hayatındaki
başarısızlığın kendi
eksikliğinden, kendi yetersizliğinden
kaynaklanmadığını, bundan dolayı
başka bir koca bulup yeni bir hayat kurabileceğini,
kendisine ve başkalarına ispatlamak istiyor. Bu sürükleyici
duygu, doğal olarak, erkekte bulunmaz. Çünkü boşayan
odur. Oysa kadın ruhunda güçlü bir eziklik duygusuna
sahiptir. Çünkü O, boşanan, boşama kararına
muhatap olan taraftır. İşte Kur'an-ı
Kerim'in bu cümlesi, vurguladığımız bu
ifade tarzı ile bu psikolojik durumu tasvir ediyor.
Aynı zamanda onu gözönüne alıyor, hükümlerini
etkileyen bir faktör olarak hesap ediyor.
Boşanmış kadınlar, yeni bir evlilik
hayatına girişmeden önce, rahimlerinin, sona eren
evliliklerinin izlerinden ayrı olduğunu kesinliğe
kavuşturmak için bu süreyi kendilerini gözetim altında
tutarak geçirirler.
"Eğer Allah'a ve Ahiret gününe inanıyorlarsa
Allah'ın rahimlerinde yaratmış olduğu (çocuğu)
saklamaları kendilerine helâl değildir."
Yani "Bu kadınlara, Allah'ın rahimlerinde
yaratmış olduğu çocuğu ya da
aybaşı kanamasını saklamaları helâl değildir."
Burada rahimlerindeki varlıkları yaratan yüce Allah'ın
adı anılarak bu kadınların kalpleri
uyarılıyor, bunun yanısıra Allah'a ve Ahiret
gününe ilişkin iman bilinçleri harekete geçiriliyor.
Çünkü yüce Allah'ın rahimlerinde
yarattığı çocuğu ya da aybaşı
kanamasını gizlememeleri, bu imanın
şartı olarak gösteriliyor. Burada özellikle Ahiret
gününden sözedilmesinin ağırlıklı bir
anlamı vardır. Çünkü yapılanların
hesabı orada görülecektir. Bu gözlem altında kalma
süresi yüzünden kaçırılabilecek kısmetlerin
karşılığı orada verilecek ve eğer
rahimlerinde Allah'ın yarattıklarını
saklı tutmuşlarsa bunun cezasına orada çarpılacaklardır.
Eğer böyle bir saklı tutmaya girişilmişse
Allah bunu bilir, çünkü rahimdeki canlı yavrusunu
yaratan O' dur. Bu işin hiçbir yönü O' na gizli kalmaz.
Buna göre boşanmış kadının herhangi
bir dış etkinin, herhangi bir arzunun, herhangi bir
keyfî isteğin, duygular!na yansıyan herhangi bir
amacın baskısı altında kalarak rahminin
durumunu yüce Allah'tan saklamaya kalkışması
doğru değildir.
Bu, meselenin bir yönü. Diğer yandan eşlerin,
birbirinden ayrıldıktan sonraki duygularını
deneyden geçirebilecekleri makul bir bekleme dönemine
ihtiyaçları vardır. Belki de kalplerinde yeniden
tazelenebilecek bir sevgi izi, uyarılabilecek duygu
kalıntıları; hiddetin, kabalığın
ve kendini beğenmişliğin etkisiz hale
getirdiği yakınlaştırıcı faktörler
vardır da öfkeler dinince, kaba duygular durulunca ve
vicdanlar rahatlayınca ayrılığa yolaçan
sebepler küçük görülmeye başlanır. Belki de
başka gelişmeler, yeni bakış açıları
ortaya çıkar da özlem duygusu tarafları eski
hayatlarına döndürür ya da sorumluluk duygusu onları
dini bir gerekliliğe uymaya sürükler. Boşama, Allah
katında helâllerin en sevimsizidir. Bu, ancak bütün
çarelerden umut kesilince başvurulabilecek olan istenmeyen
bir çözüm yoludur.
Kur'an-ı Kerim'in çeşitli yerlerinde kararı
verilmeden önce başvurulması gereken çareler anlatılır.
Ayrıca boşama kararı, aybaşı
kanamalarının kesildiği bir anda ve cinsel
ilişkiye girilmeden verilmelidir. Bu durum çoğunlukla
boşama kararının verileceği an ile
uygulamaya başlanması arasında düşünme fırsatı
kazanılacak bir süre doğurur. Çünkü erkek, karısının
temizlik döneminin gelmesini, kanamasının kesilmesini
bekleyecek, sonra onu boşayacak. Buna benzer daha birçok
önlemler, boşama uygulamasından önce gerekli girişimler
vardır.
İlk talak, boşamanın birinci evresi,
eşlerin gerçek duygularını öğrenmelerine
fırsat veren bir tecrübedir. Karı-koca bu ilk evrenin
bekleme döneminde birlikte yaşayabileceklerinin
farkına varırlarsa önlerindeki yol açıktır.
"Eğer kocaları barışmak ve dirlik
isterse bu dönemde karılarını geri almakta
öncelik hakkına sahiptirler."
Bu sırada, yani bu bekleme ve gözetleme döneminde -ki
bu dönem "iddet" adı ile anılır-
eğer erkeklerin bu geri almaktaki amaçları yeniden
sağlıklı bir aile yuvası kurmaksa,
maksatları kadını sıkıntıya sokmak;
ya öc almak için ya gurur gösterisi olarak ya da başka
biri ile evlenmesini onur kırıcı
saydıkları için onu dikenli bir hayatın
duvarları arasına tekrar kapatabilmek değilse.
"Bu durumdaki kadınların görevleri olduğu
oranda meşru hakları da vardır." Boşanmış
kadınların bu durumda görevleri oranında
hakları da vardır. Meselâ bu kadınlar belirli
bir bekleme dönemi geçirmekle ve rahimlerindeki çocukları
saklamamakla yükümlüdürler. Kocaları da, eşlerine
geri döndükleri takdirde iyi niyetli olmakla, onlara zarar
verme amacı taşımamakla yükümlüdürler. Ayrıca
az ilerde anlatılacağı gibi bekleme dönemi
boyunca eşlerinin nafakasını sağlamakla görevlidirler.
"Yalnız bu dönemde erkeklerin hakkı daha
önceliklidir."
Öyle sanıyorum ki, burada sözkonusu olan erkek
üstünlüğü sadece bekleme süresi içinde karılarını
geri alma imtiyazı ile sınırlıdır. Bu
hak erkeğe tanındı, çünkü boşayan odur.
Boşayan taraf erkek olduğu halde geri dönme hakkının
kadına tanınması, kadının adamın
ayağına giderek tekrar erkeğinin nikâhı
altına girmeyi istemesi mantıkla bağdaşmaz.
Demek ki bu, durumun özelliğinden doğan bir
haktır. Burada sözkonusu olan üstünlük, bu durumla sınırlı
bir üstünlüktür, yoksa çoklarının
anladığı ve başka durumlar için de delil
olarak kullandıkları gibi mutlak anlamlı
değildir" Ayetin sonunda yine uyarı cümlesi
geliyor:
"Hiç şüphesiz Allah gücü üstün olandır
ve hikmet sahibidir."
Bu uyarı cümlesi, bu hükümleri farz kılan
Allah'ın güçlü olduğunu ve bu farz
kılmanın hikmete dayalı olduğunu vurguluyor.
Bu uyarıda kalpleri, çeşitli etkilerin ve
şartların baskısı altında
sapıklığa ve eğriliğe yönelmekten alıkoyan
bir mesaj vardır.