soru bize böylesine hakka ulaşmış
kalpleri sarsan sıkıntının çapını
somut olarak anlatacak niteliktedir. Sözünü ettiğimiz
soylu kalpleri baskısı altına alan
sıkıntı tarif edilmez boyutlara
ulaşmış ki, bu kalplerden "Allah'ın
yardımı ne zaman gelecek?" şeklinde
bezginliği dışa vuran bir soru yükselmiştir.
Kalpler, bu sarsıcı sıkıntı
karşısında sebat edince, direnişini sürdürünce,
işte o zaman yüce Allah'ın vaadi gerçekleşir,
O'nun yardımı imdada yetişiverir:
"İyi bilin ki, Allah'ın yardımı
yakındır."
Bu yardım onu hakedenler için hazır bekletiliyor.
Fakat onu ancak sonuna kadar direnmeye devam edenler, sebat
edenler hakedebilir. Sıkıntıya ve
darlığa göğüs gerenler, sarsıntıya
kapılmaksızın bu direnişi gösterenler,
zulüm karşısında baş eğmeyenler, yüce
Allah'ın bu yardımını dilediği
kimselere göndereceğine kesinlikle inananlar, hatta
sıkıntı doruk noktasına
ulaştığı anlarda bile yalnızca
Allah'ın yardımını gözleyenler; başka
hiçbir çözüme, Allah'ın katından gelmeyen herhangi
bir desteğe kesinlikle ümit bağlamayanlar bu
yardıma hak kazanabilirler. Zaten sözkonusu yardım
sadece Allah katından gelebilir.
İşte müminler bu kesin direniş sayesinde
Cennet'é girerler, buna lâyık olurlar, buna öncelik
kazanırlar. Cihaddan, imtihandan, sabırdan,
direnişten, sebattan, sırf Allah'a yönelmekten,
bilinçlerinde sırf O'nu yaşatmaktan, O'nun
dışındaki herşeyle ve herkesle
bağını kopardıktan sonra gelen bir hak
ediştir bu.
Mücadele ve bu mücadele sırasında gösterilen sabır,
vicdanlara güç verir; onlara kendilerini aşma imkânı
sağlar; onları potasında eritip
arındırır; cevherlerini saf ve parlak hale
getirir. İnanca derinlik, güçlülük ve canlılık
bağışlar. Bunun sonucu olarak o inanç sistemi
düşmanlarının gözünde bile parlak görünür.
O zaman sözkonusu düşmanlar akın akın
Allah'ın dinine girerler. Bu, dün olduğu gibi bugün
de daha yolun başında taraftarlarının birçok
eziyetle karşılaştığı her hak
davanın karşılaşacağı bir sonuçtur.
Öyle ki, bu taraftarlar karşılaştıkları
eziyetlere sabırla katlandıklarında daha önce
kendileri ile savaşan düşmanlarının
saflarına katıldıkları, en şiddetli
hasımların ve katı inatçıların
kendilerini desteklemeye yöneldikleri görülür.
Üstelik böyle birşey olmasa bile aslında bundan
daha önemlisi meydana gelir. Hücuma uğrayan çağrının
taraftarlarının ruhları bütün yeryüzü
güçlerinin, bu güçlerin şerlerinin ve fitnelerinin
üzerine yükselir. Bu ruhlar rahat ve refah düşkünlüğünün,
son olarak da yaşama hırsının
tutsaklığından kurtulur. Bu kurtuluş bütün
insanlık hesabına bir kazanç olduğu gibi dünyaya
ve sıkıntılarına tepeden bakma yolu ile bu
sonuca ulaşmış olan ruhlar hesabına da bir
kazançtır. Öyle değerli bir kazanç ki, Allah'ın
yüce sancağım yükseklerde dalgalandırma görevini,
O'nun emanetini, dinini ve şeriatını üstlenmiş
olan müminlerin çekmiş oldukları bütün acılardan
ve sıkıntılardan daha ağır basar.
Bu kurtuluş, sahibini son çözümde Cennet hayatına
lâyık hale getirecek faktördür. İşte yol budur.
Yüce Allah'ın gerek ilk müslüman cemaate ve gerekse her
kuşaktan müslümanlara anlattığı gibi yol
budur. İşte yol budur. Yani iman ve cihad,
sıkıntı ve meşakkat, sabır ve direnme
ve sırf Allah'a yönelme yolu. Arkasından zafer ve
daha sonra da Cennet mutluluğu gelir.
İSLÂM TOPLUMUNDA SOSYAL DAYANIŞMA
Surenin bu bölümünü İslâm'ın çeşitli hükümleri
hakkında sorulan sorular oluşturmaktadır. Yukarda
"Sana hilâller hakkında soru sorarlar" ayetini
incelerken belirttiğimiz gibi bu görüntü o zamanki
müslümanların vicdanlarındaki inanç uyanıklığını
ve bu inancın ne kadar etkili olduğunu, müminlerin
gündelik hayatının her olayı ile ilgili olarak
inançlarının hükmünü bilmeyi nasıl arzu
ettiklerini, davranışları ile inançlarının
arasında uyum sağlamaya ne kadar önem verdiklerini
ortaya koyar.
Bu tutum müslüman olmanın belirtisidir. Yani müslüman,
hayatının küçük büyük her olayı, her
gelişmesi ile ilgili olarak,İslâm'ın hükmünü
araştırmalı, İslâm'ın o konudaki hükmünün
ne olduğunu kesin olarak anlamadan hiçbir davranışa
girişmemelidir. İslâm'ın
onayladığı uygulama onun ilkesi ve kanunu
olacağı gibi İslâm'ın
onaylamadığı uygulama ona yasak ve haram olur.
İşte bu duyarlılık; bu inanç sistemine
inanmış olmanın kesin belirtisi, göstergesidir.
Bunun yanısıra bu bölümdeki bazı sorular
yahudilerin, münafıkların ve müşriklerin
birkısım İslâmî uygulamalarla ilgili olarak çıkarmış
oldukları hilekâr yaygaralar sebebiyle gündeme gelmiştir.
Bu durum müslümanları bu konularda soru sormaya sürüklemiştir.
Müslümanlar bu soruları ya o ihtilaflı konular
hakkındaki İslami hükmün içyüzünü ve hikmetini
iyice anlamak içir ya da sözünü ettiğimiz yaygaralardan
ve zehirli propagandalardan etkilendikleri için soruyorlar.
Kur'an-ı Kerim, bu tartışmalı meselelere
kesin sözünü söyleyerek yaklaşmakta, böylece
müminlere kesin bilgi sunmakta, komploları boşa çıkarmakta,
fitnelerin kökünü kurutmakta ve hilekâr düşmanların
tuzaklarını kendi boyunlarına geçirmektedir.
İşte bu bölümde bu tür soruların bir
kısmıyla karşılaşıyoruz. Bu
ayetlerde hayır amaçlı harcamalar, bu
harcamaların yerleri, miktarları ve hangi tür maldan
yapılacakları soruluyor. Yasak ayda
savaşmanın hükmü soruluyor. İçki ve kumar
konusundaki hükmün ne olduğu soruluyor. Yetimler
hakkında soru soruluyor. Bu soruların gerekçelerini
az önce söylediğimiz sebepler oluşturuyor.
Aşağıda ayetleri tek tek incelerken bu sebepleri
ayrıntılı biçimde gözden geçireceğiz.