Buradaki soru aslında olumsuzluk belirten ve onaylamayan
bir ifade biçimidir. Onaylanmayan, kabul görmeyen, hoş
karşılanmayan şey ise tüm varlıkları
ile barışa girmeye yanaşmayan, bu konuda tereddütlü
davrananların bekleyiş sebebidir. Onları bu çağrıya
olumlu karşılık vermekten alıkoyan sebep
nedir? Ne bekliyorlar? Gözledikleri nedir? Sanki bunlar
"Allah ve melekler bulut gölgeleri arasından
tepelerine ininceye" kadar bu tereddütlü tutumlarını
devam ettirecek gibidirler. Başka bir deyimle acaba bunlar
vadedilen korkunç gün gelinceye kadar inatlarını sürdürüp
bekleyecekler mi? O korkunç gün ki, yüce Allah o gün
kendisinin bulutlar arasından çıkageleceğini,
meleklerin saf halinde ortaya çıkacağını,
Allah'ın izin verdiği ve doğru sözlü kimseler dışında
hiç kimse ile konuşmayacaklarını haber veriyor.
Şimdi biz, tehdit ve korkutma içeren bu soruya muhatap
oldukları halde inatçılığı sürdürenlerin
ansızın o korkunç günün gelip çattığını
herşeyin bittiğini ve korkutulmaları
amacıyla kendilerine tasvir edilen o sürprizle yüzyüze
geldiklerini hissediyoruz:
"İş bitirilmiş, sona erdirilmiştir."
Zaman geçmiş, fırsat elden kaçırılmış,
kurtuluş çaresi kalmamış ve bu
şaşkın kimseler bütün işlerin
çözümünün tek başvuru mercii olan yüce Allah'ın
huzurunda yüzyüze dikilmişlerdir:
"Oysa bütün işlerin çözümü Allah'a
götürülecektir."
Bu cümle Kur'an-ı Kerim'in
şaşırtıcı anlatım üslubunun tipik
bir örneğidir. Bu anlatım yolu Kur'an'ı
diğer sözlerden ayırıp ona özgünlük ve
orjinallik kazandırır. Bu üslup, tasvir edilen
sahneyi canlandırarak anında okuyucunun önüne
getiren bir üsluptur. Kalpler bu canlı sahnenin önünde
gören, işiten ve tablonun içeriği ile bütünleşen
bir duyarlılıkla dikilir.
Peki barışa girmekten geri duranlar bu ertelemeyi
ne zamana kadar uzatacaklar? işte "en büyük korkulu
an" onları bekliyor. Daha doğrusu "en büyük
korkulu an" onları çepeçevre kuşatmıştır.
Sözkonusu barış onların
yakınındadır. "Gökyüzü beyaz bulutlar
halinde parçalandığı ve