O |
|
O |
|
21/22- Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratmış
olan Allah'a kulluk ediniz ki; Allah'ın azabından
korunabilesiniz. O ki, size yeri döşek, göğü tavan
yaptı ve gökten su indirip onun aracılığı
ile size rızık olarak topraktan çeşitli
ürünler çıkardı. O halde O'na bile bile eşler
koşmayınız.
Bu çağrı bütün insanları, gerek kendilerini
ve gerekse daha önceki dönemlerde yaşamış tüm
insanları yaratan, bu yaratıcılıkta
eşsiz olduğuna göre kulluğun muhatabı
olmakta da eşsiz ve ortaksız olması gereken
Allah'a kulluk etmeye davet ediyor. Bu ibadetin, insanlar
tarafından ulaşılması ve gerçekleştirilmesi
umulan somut bir amacı vardır. Bu amaç "ola ki,
Allah'ın azabından korunabilesiniz, takva sahibi
olabilesiniz" cümleciğinde dile getiriliyor. Yani ola
ki, o seçilmiş insanların, Allah'a kulluk eden
insanların ve Allah'dan sakınan insanların
oluşturduğu tabloda yeralırsınız.
Yaratıcı Rabb'lerinin hakkını yerine getiren,
gelmiş-geçmiş bütün insanlara gerek yerden ve
gerekse göklerden rızık ve geçim kaynakları
sağlayan tek Allah'a -Ona eş ve ortak
koşmaksızın- tapan kimselerden olursunuz.
"O ki, yeri size döşek yaptı"
Bu deyim, yeryüzünde insanlığa rahat bir hayat
ortamı sağlandığını ifade eder.
Gerçekten yeryüzü tıpkı yatak döşeği
gibi rahat bir barınak ve koruyucu bir
sığınak olarak hazırlandı.
İnsanlar uzun süreli bir birlikteliğin yolaçtığı
kanıksamanın etkisi ile yüce Allah'ın kendileri
için hazırlamış olduğu bu döşeğin
harikuladeliğini unuturlar. Yeryüzünün hayat
şartlarını sağlayıcı,
rahatlık ve geçim imkânları
bağışlayıcı uyumunu
hatırlarından çıkarırlar.
Oysa, eğer yeryüzünün bu uyumu, bu ahenkli bütünlüğü
olmasaydı, insanlar bu gezegen üzerinde böylesine kolay
ve güvenli biçimde yaşayamazlardı. Eğer bu
gezegende biraraya gelen hayat unsurlarından bir tanesi
bile varolmasaydı insanlar, yaşamlarını
garanti eden bu uygun ortamın yokluğunda
varolamazlardı. Eğer çevremizi saran havanın
herhangi bir elementi belirlenen orandan birazcık daha
eksik bırakılsaydı, insanların
hayatlarını sürdürecekleri varsayılsa bile
mutlaka nefes alıp vermeleri son derece güçleşecekti.
"O ki, göğü sizin için tavan yaptı"
Gökyüzüne bakıldığında bir
binanın sağlamlık ve uyumluluk özellikleri
görülür. İnsanın yeryüzündeki hayatı ve bu
hayatın kolaylığı ile gökyüzü arasında
sıkı bir ilişki vardır. Gökyüzü;
ısısı ile, ışığı ile,
gezegen ve yıldızlarının çekim gücü ile,
uyumlu yapısı ile ve yeryüzü ile arasında
varolan diğer ilişkileri ile bu gezegende hayatın
varolmâsına imkân hazırlar, buna yardımcı
olur. Bundan dolayı, yaratıcının gücü, rızık
vericinin sınırsız
bağışlayıcılığı
vurgulanırken ve yaratıkların
yaratıcılarına kulluk etmelerinin gereği
belirtilirken bu alemden sözedilmesi son derece yerindedir.
"O ki, gökten su indirip onun aracılığı
ile size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı"
Kur'an-ı Kerim'in bir çok yerinde Allah'ın gücü
ve nimetleri hatırlatılırken sık sık gökten
su (yağmur) indirildiği ve bunun
aracılığı ile yeryüzünde çeşitli
bitkiler yetiştirildiği vurgulanır. Gökten inen
su, yeryüzündeki tüm canlıların en başta gelen
hayat kaynağıdır. Her biçim ve düzeydeki hayatın
varlığı, suyun varlığına
dayanır. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Biz her canlı varlığı sudan
yarattık" (Enbiya Suresi, 30 18)
Su, ya doğrudan doğruya toprağa
karışarak çeşitli bitkiler bitirmek suretiyle,
ya tatlı sulu nehirler ve göller oluşturarak, ya
pınarlar halinde yeryüzüne fışkırarak, ya
kazılmış kuyulardan alınarak, ya da
artezyenler yolu ile tekrar yeryüzüne çıkarılarak
canlılığın oluşumuna ve devamına
kaynaklık eder.
Yeryüzünde suyun son derece önemli olduğu,
insanların hayatında olağanüstü bir önem taşıdığı,
her biçim ve düzeydeki canlılığın bu
maddenin varlığına dayandığı
tartışma götürmez bir gerçektir. Bu yüzden
insanları rızık verici, engin
bağışlayıcı ve yaratıcı
Allah'a kul olmaya çağırırken bu gerçeğe
sadece işaret etmek, onu hatırlatmak yeterlidir.
Kur'an-ı Kerim'in bu çağrısıyla,
İslâm düşünce sisteminin iki önemli ilkesi
vurgulanıyor: Bu ilkelerden biri, varlık bütününün
yaratıcısının tekliği ilkesidir ki,
yukardaki çağrı ayetlerinin "sizi ve sizden
öncekileri yaratmış olan Allah'a kulluk ediniz"
cümlesinde ifade ediliyor. Bu ilkelerin ikincisi ise, evrenin
birliği, birimlerinin uyumlu oluşu, hayata ve insana
elverişliliğidir ki, bu ayetlerin "O
ki, size yeri döşek, göğü
tavan yaptı ve gökten su indirip onun aracılığı
ile size rızık olarak topraktan çeşitli
ürünler çıkardı" cümlelerinde dile
getiriliyor.
Yani bu evrenin bir parçası olan yeryüzü, insan için
döşenmiş ve onun bir başka parçası olan gök
de belirli bir düzene göre kurulmuş ve canlılar
rızıklansın diye çeşitli ürünlerin yetişmesini
sağlayan su ile donatılmıştır. Bütün
bunların bağışlayıcısı tek
yaratıcı olan Allah'tır.
"O halde, O'na bile bile eşler
koşmayınız"
Yani sizi ve sizden öncekileri O'nun yarattığını,
yeryüzünü sizin için döşek ve gökleri tavan yaptığını
ve bu göklerden su indirdiğini, O'nun yardımcı
bir ortağının veya kendisine karşı
koyacak bir eşinin olmadığını
biliyorsunuz. O halde, bu bilgiye rağmen O'na ortak
koşmak yakışıksız bir tutum olur.
Tevhid inancının belirginliğini ve
arılığını korumak amacı ile
Kur'an'ın ısrarla yasakladığı eş
koşma sapıklığı, her zaman müşriklerin
yaptıkları gibi Allah ile birlikte başka ilâhlara,
putlara tapmak biçiminde basit ve yalın olmaz. Bu
sapıklık; kimi zaman, daha başka ve gizli biçimlerde
görülebilir Daha açıkçası bu sapıklık;
herhangi bir biçimde yüce Allah'tan başkasına umut
bağlamak, herhangi bir biçimde yüce Allah'tan başkasından
korkmak, yine herhangi bir biçimde Allah'tan başkasından
fayda ya da zarar gelebileceğine inanmak şeklinde de
tezahür edebilir.
Nitekim sahabilerden Abdullah b. Abbas bu konuda şöyle
diyor: "Burada kastedilen şirk o derece gizlidir ki,
karanlık gecede kara ve pürüzsüz bir kayanın
üzerinde yürüyen bir karıncanın ayak seslerinden
daha hafif hissedilir. Bir kimsenin "Allah, senin ve benim
hayatımız hakkı için..." "Eğer
şu köpek olmasaydı, dün gece evimize hırsız
girerdi" ya da "Eğer şu ördek olmasaydı
eve hırsız girerdi" şeklinde
konuşması veya bir adamın arkadaşına
"Allah ve sen dilerseniz...", "Eğer Allah
ile falanca olmasaydı..." demesi bu şirk türünün
örneklerindendir.
Ayrıca başka bir hadisten öğrendiğimize
göre, sahabilerden biri Peygamber efendimize "Eğer
Allah ve sen dilerseniz" deyince Resulullah, adamı "Beni
Allah'a eş mi koşuyorsun?" diye
azarlamıştır.
İşte bu ümmetin ilk öncü kuşağı
gizli şirki, Allah'a ortak koşmayı böyle
görüyordu. Şimdi bakalım, biz bu kılıçtan
keskin duyarlılığın, bu büyük Tevhid
gerçeğinin neresindeyiz?!
Yahudiler, Peygamber efendimizin gerçek peygamber olduğu
hususunda zihinlerde şüphe uyandırmaya çalışıyorlar,
münafıklar da bu konuda kuşku duyuyorlardı. Daha
önce de Mekke müşrikleri ile diğer İslâm düşmanları
aynı kuşkuyu taşımışlar ve bunu
başkalarına da aşılamaya çalışmışlardı.
İşte burada Kur'an-ı Kerim, bu kişilerin tümüne
toptan meydan okuyor. Çünkü yukardaki ayet "insanların
tümü"ne seslenerek onları, bu konuyu
tartışmasız çözüme kavuşturacak objektif
bir tecrübe yolu ile tezlerini kanıtlamaya çağırıyor.
|
|
O |
|
O |
|