O |
|
O |
|
154- Allah yolunda öldürülenlere sakın "ölüler"
demeyin. Tersine onlar diridirler, ama siz farkında
değilsiniz.
ŞEHİD ve ŞEHADET
Bu hakk-batıl savaşında şehid düşecek
erler olacaktır. Allah yolunun şehitleri... Aziz ve
sevgili ölüler... Onurlu ve tertemiz ölüler... Gerçekten
Allah yolunda cihada çıkanlar; bu savaşta
canlarını feda edenler en onurlu kalplilerin, en
arı ruhluların ve temiz vicdanlıların
oluşturduğu bir kafiledir. Allah yolunda öldürülen
bu seçkin öncüler aslında ölü değildirler,
diridirler. Bu yüzden onlardan "ölüler" diye söz
etmek doğru değildir. Onları ne somut olarak ve
ne de duygusal plânda ölü saymak yerinde değildir.
Dudaklarımızdan ve dilimizden rastgele dökülen
basmakalıp bir kelime ile onlara "ölü" demek
caiz değildir. Onlar bizzat yüce Allah'ın
şahitliği ile "canlı"dırlar. O
halde mutlaka yaşıyorlardır.
Onlar zahirde, gözün gördüğüne göre
öldürüldüler. Fakat ölümün ve hayatın mahiyetlerini
bu yüzeysel ve zahiri bakış belirleyemez. Hayatta
olmanın, diriliğin başta gelen belirtisi etkinlik,
büyüme-gelişme ve sürekliliktir. Ölümün başta
gelen belirtisi ise pasiflik, durgunluk-donukluk ve kesintidir.
Allah yolunda öldürülenlerin, uğrunda öldürüldükleri
hakk davayı destekleme konusundaki etkinlikleri belirgin
bir etkinliktir. Uğrunda can verdikleri düşünce
onların kanları ile sulanarak süreklilik kazanır.
Bu fedakâr insanlar ölümü seçmekle kendilerinden sonra
gelecek olanları güçlü ve devamlı bir etki
altında bırakırlar. Buna göre şehitler;
hayatı değiştirme ve yönlendirme konusunda aktif,
sürükleyici ve etkin birer unsur olmakta devam ederler ki,
hayatta olmanın başta gelen niteliği budur. Bu açıdan
onlar her şeyden önce insanların dünyasında geçerli
olan bu objektif bakış açısı yönünden yaşıyorlar,
diridirler.
Sonra onlar Rabbleri katında da diridirler. Bu dirilik
ya anlattığımız itibarladır, veya ne
olduğunu bilmediğimiz başka bir itibarladır.
Yüce Allah'ın "Onlar diridirler, fakat siz
farkında değilsiniz" buyruğu ile
onların yaşamakta olduklarını bildirmesi, bu
konuda bizim için yeterlidir. Çünkü sözkonusu hayatın
mahiyeti, sınırlı ve yetersiz insan idrakinin
ötesinde ve üzerindedir. Fakat onların diri
oldukları kesindir.
Onlar yaşıyorlar!.. Diri oldukları için
öbür ölüler gibi yıkanmazlar. Şehit düşerken
giydikleri elbiseler aynı zamanda kefenleri olur. Çünkü
yıkamak, ölmüş cesedi temizlemek içindir. Oysa
onlar yaşadıklarına göre temizdirler, ölüm
kiri üzerlerine bulaşmamıştır. Dünyadaki kıyafetleri,
aynı zamanda mezardaki elbiseleridir. Çünkü halâ
hayattadırlar.
Onlar yaşıyorlar... Bu yüzden öldürülmeleri
ailelerine, dostlarına ve arkadaşlarına
ağır gelmez. Onlar yaşıyorlar!.. Ailelerinin,
dostlarının ve arkadaşlarının
hayatlarına katılmakta devam ediyorlar.
Yaşıyorlar!.. Bu yüzden arkada bıraktıkları
kalplere, ayrılıkları zor gelmez; bu olayı
fazla büyütmezler; bu yüce fedakârlık onlara
yılgınlık aşılamaz.
Sonra onlar diri olmalarının yanında, Rabbleri
katında itibarlı birer konuk olarak
ağırlanırlar, orada en üstün ve en bol
mükâfatlar ile ödüllendirilirler. Nitekim Müslim'de yeralan
bir hadise göre, Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Şehidlerin
ruhları, yeşil bir kuş halinde, Cennet'te
diledikleri gibi gezerler. Sonra, Arşın altına
asılmış olan kendilerine yaklaşırlar.
Rabbleri onlara muttali oldu ve buyurdu: `Ne istiyorsunuz?'
Onlar derler ki: `Ey Rabbimiz, ne arayalım? Sen bize hiçbir
kuluna nasib olmayan şeyler bahşettin: Sonra yüce
Allah onlara yine aynı soruyu tekrarlar. İsteksiz
bırakılmayacaklarını görünce derler ki: `ey
Rabbimiz, bizi tekrar dü nyaya
döndürüp, ölünceye kadar senin yolunda cihad ettirmeni
istiyoruz: Rabbleri de: `Ben onların bir daha dünyaya
döndürülmeyeceklerini yazdım: buyurur."
Öteyandan sahabilerden Hz. Enesin (Allah ondan razı
olsun) bildirdiğine göre Peygamber efendimiz şöyle
buyuruyor:
"Hiç kimse Cennet'e girdikten sonra, yeryüzünde
bulunan herşey kendisine verilse bile, tekrar dünyaya
dönmek istemez. Yalnız şehid hariç. O
şehitliğin ne kadar üstün dereceli olduğunu gördüğü
için dünyaya dönerek arka arkaya on kez vurulup şehid
olmak ister." ·(Buhari, Müslim, İmam-ı Malik)
HER SAVAŞTA ÖLEN, ŞEHİD MİDİR?
Fakat bu yaşayan şehidler acaba. kimlerdir? Onlar
"Allah yolunda" öldürülen kimselerdir. Sadece Allah
yolunda! Allah'tan başka hiçbir hedefe, hiçbir gayeye
hiçbir cazibeye içinde yer vermeksizin... Sırf yüce
Allah'ın indirdiği bu gerçek uğruna. Sırf yüce
Allah'ın yasallaştırdığı bu sosyal
düzen uğruna... Sırf O'nun seçtiği bu din
uğruna.... Sadece bu yolda öldürülenler... Başka
herhangi bir yolda, başka herhangi bir yafta altında
ya da bu amaca başka bir hedef veya başka bir yafta
ortak ederek öldürülenler değil!.. Gerek Kur'an, gerek
hadisler bu noktayı ısrarla vurgulamaktadır. Ta
ki, vicdanlarda en ufak bir şüphe, en zayıf bir
kuşku kırıntısı kalmasın,
vicdanlarda sadece Allah kalsın diye.
Nitekim sahabilerden Ebu Musa Eşarî (Allah ondan razı
olsun) şöyle diyor: "Bir defasında
Peygamberimize adamın birinin
kahramanlığını kanıtlamak için,
ötekinin kabile taassubu uğruna ve bir
başkasının da gösteriş içinde savaştığı,
bunların hangisinin Allah yolunda olduğu soruldu.
Peygamberimiz bu soruya karşılık:
`Kim Allah'ın sözü yücelsin diye savaşıyorsa
o Allah yolundadır' buyurdu." (Buhari, Müslim,
İmam-ı Malik)
Yine sahabilerden Hz. Ebu Hureyre'nin (Allah ondan razı
olsun) bildirdiğine göre; `Adamın biri bir gün
Peygamberimize: `Ya Resulullah, birisi dünya metaı elde
etmek için Allah yolunda cihad etmek istiyor, hakkında ne
buyurursunuz?' diye sordu. Peygamberimiz, adama `Ona
hiç bir sevap yok' diye cevap
verdi. Adam aynı soruyu üç kere tekrarladı.
Peygamberimiz de her defasında kendisine `Ona
hiçbir sevap yok' karşılığını
verdi.(Ebu Davud)
Öteyandan yine Hz. Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre
Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
"Allah yolunda cihad etmek amacı ile sefere çıkan
kimse hakkında yüce Allah `Eğer o kulumu, sırf
cihad amacı ve bana olan imanı ile Peygamberlerime
inanmış olması sefere çıkarmış
ise kendisini ya Cennet'e koyacağım veya
kazanmış olduğu sevap ve ganimetle birlikte
ayrıldığı evine döndüreceğim kesindir'
diye güvence veriyor.
Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Allah adına
yemin ederek söylüyorum ki, Allah yolunda savaşırken
yaralanan kimse, Kıyamet günü, Allah'ın huzuruna
yaralandığı günkü hali ile, benzi kan renginde
misk gibi koku salarak gelir.
Muhammed'in nefsini kudret elinde tutan Allah adına
yemin ederek söylüyorum ki, müslümanları
sıkıntıya sokacağımı bilmesem
Allah yolunda savaşmaya giden bir tek seriyeden bile geri
kalmazdım. Fakat benim müslümanları
techizatlandıracak imkânım olmadığı
gibi onlar da kendi imkânları ile techizatlanarak benim
peşimden gelemiyorlar, o zaman da bana katılmamak
ağırlarına gidiyor. Muhammed'in nefsini kudret
elinde tutan Allah adına yemin ederek söylüyorum ki,
Allah yolunda savaşıp öldükten sonra dirilerek bir
daha savaşıp ölmeyi ve yeniden dirildikten sonra bir
kere daha savaşıp ölmeyi isterdim" (Buhari,
Müslim, İmam-ı Malik)
İşte şehidler bunlardır! Yani sırf
Allah yolunda cihad amacı ile sefere çıkanlar...
Allah yolunda savaşmaktan, O'na karşı
besledikleri imandan ve O'nun peygamberlerini onaylamaktan
başka hiçbir niyetin sefere çıkarmadığı
kimseler... İşte bu yüzden Peygamberimiz (salât ve
selâm üzerine olsun) İran asıllı bir gencin,
iranlılığı anılsın diye
savaşmasını, cihad meydanında ırkı
ile öğünmesini kınamıştır.
Abdurrahman b. Ebu Ukbe'nin anlattığına göre,
İran asıllı bir azadlı olan babası
şöyle diyor; `Peygamberimiz ile birlikte Uhud savaşına
katıldım. Müşriklerden birini öldürdüm. Arkasından
`Alın şunu, ben İranlı falanım' diye
nara attım. Bunun üzerine Peygamberimiz bana dönerek;
`Ben falanca Ensar'lı gencim deseydin ya! Çünkü bir
kavmin yeğeni de onlardandır, bir kavmin kölesi de
onlardandır: buyurdu." (Ebu
Davud)
Görüldüğü gibi Peygamberimiz (salât ve selâm
üzerine ölsün) muhacirlere yardımcı olmaktan
başka bir sıfatla övünmekten (bilindiği gibi
Ensar aslında bu anlama gelir) ve bu dini desteklemekten
başka bir yafta, bir slogan altında savaşmaktan
hoşlanmıyor. İşte cihad budur. Yalnız
bu uğurda savaşan şehid olur ve yalnız bu
şehidler ölmez, yaşamaya devam ederler.
BELALARLA İMTİHAN
Ayetlerin devamında, müslümanlara başlarına
gelecek olayları nasıl karşılayacakları,
olayların mahiyetini doğru olarak nasıl
değerlendirecekleri hakkında taktik veriliyor:
|
|
O |
|
O |
|