|
153- Ey müminler, sabırla ve namazla Allah'tan
yardım isteyin. Hiç şüphesiz Allah, sabredenler ile
beraberdir.
SABIR VE NAMAZ
Sabır, Kur'an-ı Kerim'de sık sık
tekrarlanır. Çünkü yüce Allah çeşitli içgüdüler
ve ket vurucu psikolojik faktörler arasında doğru
yolda yürüyebilmenin ve binbir türlü çatışmalar
ve engeller arasında yeryüzünde insanları Allah'a
çağırma görevini yürütmenin ne kadar büyük bir
gayret gerektirdiğini herkesten iyi bilir. Bu gayret
insandan, sinir sağlamlığı, olağanüstü
bir soğukkanlılık, güç kaynaklarının
sürekli seferberliği, sızma ve kaçış
noktaları karşısında kesintisiz bir
uyanıklık ister. Bütün bunlar karşısında
mutlaka sabırlı olmak gerekiyor. İbadetlere devam
etmek için sabır... Günahlardan uzak durmak için sabır...
Allah'a ulaştıran yolu kesmek isteyenlere
karşı girişilecek cihadı devam ettirmek için
sabır... Türlü türlü düşman tuzaklarına,
komplolarına karşı sabır... Zaferin ve
başarının gecikmesi Karşısında
sabır... Aşılması gereken mesafenin
uzunluğuna sabır... Bâtılın
yayılıp güçlenmesi karşısında
sabır. Dostun, destekçinin azlığına
sabır... Gidilecek yolun uzun ve dikenli oluşuna
sabır... Vicdanların kaypaklığına
sabır... Kalplerin
şaşkınlığına, sapmalarına
karşı sabır... İnatçılığın
baskısına sabır... Dönekliğin,
kalleşliğin acılığına
karşı sabır...
Eğer hedefe ulaşma süresi uzar ve sıkıntıların
baskısı yoğunlaşırsa, ortada azık
ve yardımcı güç bulunmadığı takdirde
sabır, zayıflar veya tükenebilir. Bundan dolayı,
yüce Allah burada namaz ile sabrı yanyana getiriyor.
Çünkü namaz, kurumaz bir kaynak ve bitmez bir azıktır.
O, güç kaynaklarını yenileyen ve kalbe enerji yükleyen
bir azıktır. Onun sayesinde sabır ipi uzar ve
kopmaz bir sağlamlık kazanır. Sonra da sabra
hoşnutluk, şevk, gönül huzuru, güven duygusu ve
azim ekler.
Ölümlü, zayıf ve gücü sınırlı olan
insanın en büyük güç kaynağı ile, yani yüce
Allah ile ilişki kurması,
karşılaştığı zorluklar
sınırlı gücünün kapasitesini aşınca
O'ndan yardım istemesi mutlaka gereklidir. Ne zaman? Gizli
açık bütün şer güçler ile karşı
karşıya kalınca.. İçgüdü ve ihtirasların
engellemesi ile arzuların kışkırtması
arasında doğru yolda ilerlemenin üzerine bindirdiği
sıkıntı ağır bir baskıya dönüşünce...
Amansız azgınlıklara ve fesad girişimlerine
karşı verdiği mücadelenin baskısı
altında ezilmeye yüz tuttukça... Sınırlı
ömrüne göre aşacağı yolun ve
ulaşacağı hedefin uzakta olduğunu
anladıktan sonra akşam vaktinin eşiğinde
olmasına rağmen henüz hiçbir yere varamadığını,
ömür güneşinin batmaya yüz tutmasına rağmen
henüz beklediği şeylerden hiçbirini elde edemediğini
tespit edince... Kötülüğün yayılıp güçlendiğini,
buna karşılık iyiliğin gitgide
zayıfladığını, ufukta hiçbir aydınlık
kırıntısı ve yolda hiçbir işaret
olmadığını görünce...
İşte böylesine zor durumlarda namazın
değeri ortaya çıkar. Namaz; ölümlü insan ile
sürekli ve kalıcı güç olan yüce Allah arasındaki
doğrudan ilişkidir... Namaz; tek başına
kalmış, garip bir damlacığın hiç
kurumayan gür bir su kaynağı ile belirlenmiş bir
buluşma vaktidir... Namaz; küçük yeryüzü realitesinin
sınırlarını aşarak büyük evrensel
realitenin uçsuz-bucaksız alanına yükselmektir...
Namaz; yakıcı çöl sıcağında serin bir
meltem, bir ilkbahar yağmuru taneciği, bir ağaç
gölgesidir... Namaz; yorgun ve kırık kalplere yönelik
şefkatli bir el okşayışıdır... Böyle
olduğu içindir ki, Peygamberimiz sıkıntılı
anlarında müezzini Hz. Bilâl'e; "Ey
Bilâl, bize onun (namaz) aracılığı
ile nefes aldır." buyururdu.
Nitekim Peygamberimiz zor bir işle
karşılaşınca yüce Allah'la daha çok buluşabilmek
için her zamankinden daha çok namaz kılardı.
İslâm, bir ibadet sistemidir. İbadetlerde pek çok
sırlar saklıdır. İbadetin
sırlarından biri; onun yolazığı, ruhun
enerji kaynağı ve kalbin cilâsı oluşudur.
Ne zaman ağır bir yükümlülük ile karşı
karşıya gelsek namaz, bu yükümlülüğü tatlılıkla,
neşe ile ve kolaylıkla
karşılamamızı sağlayan bir kalp
anahtarıdır. Nitekim yüce Allah Peygamberimizi (salât
ve selâm üzerine olsun) bildiğimiz
sıkıntılı ve ağır görevine
seçince kendisine şöyle buyurmuştu:
"Ey örtüsüne bürünen Muhammed! Gece yarısında,
istersen bundan biraz sonra, istersen biraz önce bir süre
için kalk ve ağır ağır Kur'an oku. Gerçekten
biz sana taşıması zor, ağır bir söz
vahyedeceğiz."( Müzemmil Suresi, 1-4)
Görüldüğü gibi Peygamberimizin bu ağır söze,
zor yükümlülüğe ve son derece önemli rolünü
üstlenmeye hazırlanması, gece yarısı
kalkıp ağır ve ahenkli biçimde Kur'an okumakla
gerçekleşmişti. Namaz; kalbi genişleten, Allah
ile aradaki ilişkiyi güçlendiren, insanın önündeki
işi kolaylaştıran, yoluna ışık saçan,
gönüllere sabır, teselli, huzur ve güven bağışlayan
bir ibadettir.
İşte bundan dolayı, burada yüce Allah büyük
sıkıntıların eşiğinde olan müslümanları
sabırlı olmaya ve namaz kılmaya yöneltiyor.
Bu yönlendirmenin hemen arkasından da onun sonucu
geliyor:
"Hiç şüp hesiz,
Allah sabredenler ile beraberdir."
"Allah sabredenler ile beraberdir; onları destekler,
kendilerine direnme gücü verir, güçlerini arttırır,
onlara yoldaş olur, koyuldukları yolda kendilerini
yalnız bırakmaz, onları sınırlı
enerjileri ve yetersiz güçleri ile başbaşa
bırakmaz'. Aksine, azıkları bitince kendilerine
takviye azık gönderir, yolları uzayınca
azimlerini yeniler. Yüce Allah, bu ayetin başında
onlara; "Ey
müminler!" şeklindeki sevimli hitapla
seslenmekte ve bu sevimli hitabı, "Hiç şüphesiz
Allah, sabredenler ile
birliktedir." biçimindeki hoş
ve yüreklendirici bir müjde ile sona erdirmektedir.
Sabırla ilgili çok sayıda hadis vardır. Biz
burada müslüman cemaati ağır sorumluluğunu yüklenmeye
ve rolünü üstlenmeye hazırlama amacı güden Kur'an
ayetleriyle yakın bir paralellik gösteren birkaç tanesini
hatırlatmak istiyoruz:
Ebu Abdullah Habbab b. Eret (Allah ondan razı olsun)
diyor ki: "Peygamberimiz bir gün cübbesini yastık
yapıp başının altına koymuş olarak
Kâbe'nin gölgesinde uzanmışken, bizler durumumuzdan
şikayet ederek kendisine `Bizim için zafer dilesene, bizim
için dua etsene' dedik. O da bize dönerek;
`Sizden önceki ümmetlerden adamın biri yakalanır,
yerde kazılan kuyuya konur; daha sonra bir testere
getirilerek başına yerleştirilir ve
başı biçilerek ikiye ayrılır; etlerinin,
kemiklerinin derinliklerine işleyecek şekilde vücudu
demir taraklarla taranır; fakat bütün bu eziyetler adamı
dininden vazgeçirmeye yetmezdi. `
Vallahi, yüce Allah bu hareketi (İslâm'ı)
öylesine hedefine ulaştıracaktır ki, San'a'dan
yola çıkan bir atlı, Allah'tan ve sürüsüne kurt
düşmesinden başka hiçbir şeyden
korkmaksızın Hadramut'a ulaşabilecektir. Fakat
sizler acele ediyorsunuz: dedi." (Buhari, Ebu Davud, Nesei)
Bu arada Abdullah b. Mesud (Allah ondan razı olsun)
diyor ki: "Şu anda
Peygamberimizi, daha önceki bir peygamberin (salât üzerlerine
olsun) başına gelenleri anlatırken görür
gibiyim. Kavmi onu dövdü, yüzünü kanattılar. O ise yüzünden
akan kanı silerken; `Allah'ım, kavmimi affeyle.
Çünkü onlar bilmiyorlar.' diyordu." (Buhari, Müslim)
Öteyandan Yahya b. Vessab'ın yaşlı bir
sahabiye dayanarak bildirdiğine göre Peygamberimiz şöyle
buyuruyor:
"Halkın arasına girip onların verecekleri
sıkıntılara katlanan müslüman, halktan uzak
kalarak onlardan kaynaklanan sıkıntılara
katlanmaya yanaşmayan müslümandan daha hayırlıdır."
(Tirmizi)
Medine'de oluşan İslâm cemaatinin, ilâhi düzeni
yeryüzüne egemen kılmak, yüce Allah'ın takdirinde
payına düşen rolü gerçekleştirmek ve İslâm
sancağını devralarak onu uzun ve meşakkatli
yolları boyunca yükseklerde dalgalandırmak amacı
ile zorluklarla dolu bir cihad sürecinin eşiğinde
bulunduğu şu aşamada, işte bu anda
Kur'an-ı Kerim, bu ümmeti manevi yönden mücadeleye hazırlamaya,
bu cihad süreci sırasında meydana gelmesi kaçınılmaz
olan iniş-çıkışlar, kayıplar ve
acılar konusunda doğru düşünmesini sağlamaya,
bu uzun mücadele süreci boyunca değer
yargılarını isabetli biçimde ölçmesine yarayacak
kriterleri eline vermeye girişiyor.
|
|