|
114- Allah'ın mescidlerinde O'nun adının
anılmasını engelleyen ve oraları
yıkmaya çalışanlardan daha zalim kim olabilir?
Oysa oralara ancak korkulu bir saygı içinde girmeleri yakışık
alır. Bunları, dünyada rezil olmak, Ahirette de
büyük bir azap beklemektedir.
115- Doğu da Batı da Allah'ındır. Ne
tarafa dönerseniz, Allah'ın yönü o tarafa doğrudur.
Şüphesiz Allah'ın kudreti herşeyi kapsar ve o
herşeyi bilir.
Akla en yakın ihtimal; yukardaki iki ayetin, kıble
değiştirilmesi ve yahudilerin, müslümanları
yeryüzüne inşa edilen ilk Allah evi ve ilk kıble
olan Kâbe'ye yönelmekten alıkoymaya çalışmaları
dolayısıyla inmiş olabileceğidir. Ancak bu
ayetlerin nüzul (iniş) sebebi hakkında bu söylediğimizin
dışında daha pekçok değişik görüş
de vardır.
Bu yorumların hangisi doğru olursa olsun ayetteki
ifadenin mutlak oluşu, onun mescidlerde Allah'ın
adının ànılmasına engel olmak ve
oraları yıkmaya çalışmakla ilgili genel bir
hüküm olduğunu düşündürür. Bu çirkin davranışa
karşılık olarak belirlenen ve bu
davranışa uygun tek ceza olduğu belirtilen
aşağıdaki hüküm de genel karakterlidir.
"Oysa oralara ancak korkulu bir saygı içinde
girmeleri yakışık alır."
Yani barınma dileği ile, gerekli saygı
ifadesini takınarak ve eman diyerek yüce Allah'ın evi
olan mescidlere sığınmadıkça kovulmayı,
kovalanmayı ve güvenden yoksun bırakılmayı
hakkederler. (Tıpkı Mekke'nin fethinden sonra
olduğu gibi. Bilindiği gibi Mekke'nin müslümanlar
tarafından fethedildiği gün Peygamberimizin
sözcüsü "Kim Mescid-i Haram'a (Kâbe) girerse güven
içindedir" diye seslenmiş ve bunun üzerine can
güvenliği istemeye karar veren bazı Kureyş
zorbaları oraya sığınmışlardı.
Oysa bu kimseler daha önce Peygamberimiz ve arkadaşlarının
Kâbe'yi ziyaret etmelerine engel olmuşlardı.)
Ayet-i celile, bu hükme, böylelerinin dünyada perişanlığa
ve Ahirette büyük bir azaba çarptırılacakları
kara haberini eklemektedir:
"Bunları dünyada rezil olmak, Ahirette de büyük
bir azap beklemektedir." "Oysa oralara ancak korkulu
bir saygı içinde girmeleri yakışık
alır" cümlesinin bir başka açıklaması
da şöyledir: Yani "Onların, ancak Allah korkusu
ve O'nun ululuğunun ürpertisi içinde Allah'ın
mescidlerine girmeleri yakışır. Yüce Allah'ın
evlerine yaraşan, O'nun büyük heybet ve ululuğuna
uygun düşen edep şekli budur." Bu
yorum şekli de konunun
akışına uygundur.
Bu iki ayetin kıble yönünün değiştirilmesi
olayı ile ilgili olarak indiği görüşünü
tercih etmemizin gerekçesi, bu ayetlerin ikincisidir. Okuyalım:
"Doğu da Batı da Allah'ındır. Ne
tarafa dönerseniz, Allah'ın yönü o tarafa doğrudur.
Hiç şüphesiz Allah'ın kudreti her şeyi kapsar
ve o her şeyi bilir." Müslümanlar, kıblenin
değiştirilmesi olayına kadar Beyt'ül-Mukaddes'e
(Kudüs'teki Mescid-i Aksa) yönelerek namaz kılıyordu.
Kıble'nin Kabe'ye doğru döndürülmesiyle yahudiler
müslümanların zihnini bulandıran şiddetli bir
propaganda başlattılar. Buna göre Müslümanların
a güne kadar kıldıkları namazlar geçersizdi ve
Allah katında hesaplarına hiçbir sevap yazılmayacaktı.
İşte bu ayet yahudilerin bu iddialarına cevap
veriyor, iniş sebebinin ana nedeni de bu asılsız
propagandalardı. Bu ayet, yahudilerin bu sakat
yorumlarına karşı çıkarak aslında her
yönün bir kıble olduğunu, buna göre ibadete duran
kul ne tarafa dönerse yüce Allah'ın yönünün o tarafa
doğru olduğunu, herhangi bir yönün kıble olarak
belirlenmesinin yüce Allah tarafından bir yönlendirme
olayı olduğunu ve o tarafa dönmenin O'na itaat etme
anlamı taşıdığını, yoksa
bunun Allah'ın o tarafta değil de bu tarafta
olduğu manasına gelmediğini belirtiyor. Allah
kullarını sıkıntıya ve çıkmaza
sokmaz, onların sevaplarını kısmaz; O
kullarının kalplerini, niyetlerini herhangi bir yöne
doğru durmalarının iç gerekçelerini bilir,
Allah'ın emrinde kolaylık esastır, niyet Allah içindir.
Zira "Allah'ın kudreti her şeyi kapsar ve o
her şeyi bilir."
ALLAH'A OĞUL İSNAD EDENLER
Bu ayetlerin devamında, yahudilerin ilâhlığın
özü ile ilgili düşüncelerinin (sapıklığı),
yüce Allah'ın dininin dayanağı ve bütün
peygamberlerin mesajlarının sâğlıklı
temeli olan Tevhid ilkesinden uzak düşmüş
oldukları gözler önüne seriliyor, bunların yüce
Allah'ın zatı ve sıfatları ile ilgili
sapık düşünceleri aynı konulardaki cahiliye düşünceleri
ile karşılaştırılarak müşrik
Araplar ile Ehl-i Kitab'ın müşrikleri arasındaki
inanç benzerliğine parmak basılıyor, bütün bu
grupların müşrikliğe yönelik yanılgıları
düzeltilerek kendilerine, gerçek iman kavramının temel
ilkesi açıklanıyor:
|
|