Bunlar, bir ilâhın varlığının
evrendeki izleridir. Bir yapıcılık, otorite,
öntasarı ve takdirin izleri... Tüm bunlar, insanların
kendisinden başka ilâh benimsememesi gereken Allah'ın
yapıp etmeleridir. O, kullara olan rahmetinin ortaya çıkış
yolları olarak bunları belirleyen, rızkı veren
yaratıcıdır.
Rüzgâr herzaman esmekte, her an bulutları
taşımakta, bulutlardan her an yağmur yağmakta...
Fakat tüm bunlar, -gerçekte de olduğu gibi- Allah'ın
etkin yapıcılığına
bağlanmaktadır. Şu anda da Kur'an bunu -sanki gözle
görüyormuşcasına- canlı bir sahne olarak resmedip
sunmaktadır.
O, rüzgârları rahmetinin muştuları olarak gönderendir.
Rüzgârlar; Allah'ın bu evrene koyduğu belirli tabiat
kanunlarına göre eserler. (Evren kendini yaratacak, arkasından,
üzerinde egemen olan bu kanunları koyacak yetenekte
değildir.) Fakat islâm düşüncesi, evrende meydana
gelen her bir olayın onlar Allah'ın belirlediği
tabiat kanunlarına göre oluşsalar da- onu realiteler dünyasına
çıkaran kendine has bir takdir ile -tabiat kanunlarına
uygun olarak- meydana geldiği inancına dayanır.
İşin başlangıcından beri ilâhi sünnete
göre işlemesi ile bu sünnete uygun olan olaylardan herbir
tekil olayın, Allah'ın takdirine bağlı olarak
meydana geldiğini de söylemek tutarsız bir iddia
değildir. -Evrendeki ilâhi kanunlara uygun olarak- bulutların
hareketleri, işte bu olaylardan biridir. O da, kendisine
özel bir takdire uygun olarak meydana gelir.
Rüzgârlar da bulutları, Allah'ın evrende
koyduğu kanunlara uygun olarak taşırlar. Fakat, o
olaya özel bir takdir olduktan sonra. Allah bulutları ölü
bir beldeye, çöle veya çorak bir araziye sürükler... Ondan yağmur
yağdırır. Ve yerden her türlü ürünü çıkartır.
-Bunu da bu olaya has takdiri ile yapar.- Tüm bunlar, evrenin ve
yaşamın tabiatına uygun olarak koyduğu
kanunlara göre gerçekleşir.
Bu yanıyla islâm düşüncesi, evrende olan herhangi
bir olayda tesadüf ve rasgeleliği yok saymaktadır. Onun
ortaya çıkışından ve oluşmasından,
onda oluşan her bir harekete, değişmeye ve dönüşmeye
varana değin... Yanısıra, onu bir alet yerine koyan
mekanik evren düşüncesini de, cebriyeciliği (determinizm)
de reddetmektedir. Bu felsefeye göre, evrenin yaratıcısı
ve ona hareket kanunlarını koyan evreni kendi haline
bırakmış, o da körü körüne bu kanunlara uygun
olarak cebrï determinist mekanik hareketi sürdürmektedir!
İslâm düşüncesi ise, yaratılışın
Allah'ın istek ve takdiri ile olduğunu kabul etmekte;
ayrıca sağlam tabiat kanunları ile yürürlükte
olan ilâhi sünneti de tesbit etmektedir. Fakat bunların
birbiri ile paralel işlemlerini bir takdire
bağlamıştır, her olay tabiat kanunlarına
göre olur ve her defasında bu olayda ilâhi sünnet işler.
Olayı başlatan ve ilâhi sünneti işleten takdir,
sabit tabiat kanunları ve ilâhi kanunların ötesinde,
Allah'ın iradesine göre oluşmaktadır.
Bu düşünce, dinamiktir. Zihinden donukluğu, mekanik,
determinist inancın yarattığı donukluğu
siler atar... Zihni daima kontrole ve uyanıklığa
çağırır... Allah'ın kanununa uygun her bir
olay oluştuğunda ve hareket, Allah'ın kanununa
uygun olarak sonuçlandığında, bu zihin
Allah'ın kaderinin yerine geldiğini görerek ve işi
yapanın, Allah'ın eli olduğunu anlayarak titrer.
Allah'ı büyükler, anar ve hareketlerini buna göre ayarlar.
Mekanik, determinist bir tavırla gafil olmaz ve Allah'ın
kudretini unutmaz!
Bu düşünce gönüllere hayat verir, her yeni şeyde
yaratıcının fonksiyonunu görerek, her an, her bir
harekette ve her olayda hazır olan yaratıcıyı
sabah-akşam, gece-gündüz tesbih ederek hep birlikte bunu
düşünen akılları coşturur.
Böylece Kur'an'ın bu ayetlerinde, Allah'ın irade ve
takdiriyle bu dünyada meydana gelen yaratılış ile
yine Allah'ın irade ve takdirinden kaynaklanacak olan
ahiretteki diriliş arasında -canlıların bu ilk
yaratılışındaki yöntem tarzında bir
bağ kurmaktır.
"İşte ölüleri de böyle yerden çıkarırız.
Ola ki, düşünür, ders alırsınız."
Farklı şekil, tür ve görüntüde de olsa hayat
mucizesinin tabiatı aynıdır... Yukarıdaki
ayetten bu sonuç çıkmaktadır... Nasıl ki Allah
yeryüzünde ölüden diri çıkarmaktadır... Son
aşamada da aynı şekilde ölüden diri çıkaracaktır.
Bu yeryüzüne farklı hayat, şekil ve
kılıflarıyla yaşamı bahşeden irade,
ölülere hayat verecek olan iradenin de kendisidir. Bu dünyada
ölüden diriyi çıkaran takdir, bir kere daha ölüden
diriyi çıkarmayı takdir edecek olan ile
aynıdır...
"Ola ki, düşünür, ders alırsınız."
İnsanlar, bu apaçık gerçeği unutuyorlar,
sapıklık ve vehimlere dalıyorlar!
Kur'an, evrenin uçsuz bucaksız enginliği ve
varlıkların gizemi arasındaki bu gezintiyi temiz ve
kirli kalplerle ilgili bir örnek vererek bitiriyor. Bunu da, diğer
manzaralarla, tabiat ve gerçeklerle uyum içerisinde olmasına
dikkat ederek, sahnenin havasına uygun yapıyor.