İslâmın tevhid inancı, Allah'ın zatı
ve fiillerinin niteliği hakkında insan düşüncesine
herhangi bir alan bırakmamıştır...
Allah'ın benzeri gibisi yoktur...Bu nedenle, insan düşüncesinin
Allah'ın zatı hakkında bir fikir ileri sürmesi doğru
olmaz. Her türlü insan düşüncesi, ancak insan aklının,
kendisini çevreleyen nesnelerden oluşturduğu çevrenin
sınırları içerisinde oluşur. Yüce Allah'ın
benzeri gibi bir şey olmadığına göre, insan
düşüncesinin Allah'ın zatının nitelikleri
hakkında fikir yürütmeye kalkışmaktan kesinlikle
kaçınması gerekir. O yüce zatın niteliği
hakkında fikir yürütmeye kalkışmamak,
yanısıra tüm fiillerinin niteliği hakkında
fikir üretmekten de kaçınmayı gerektirir. Bu durumda,
düşüncenin önünde yalnızca, etrafını
çevreleyen evren üzerindeki bu fiillerin etki alanı
kalmaktadır... İşte bu, insan düşüncesinin
alanıdır.
Ayrıca şu tür sorular da vardır:
Allah gökleri ve yeryüzünü nasıl yarattı?
Arş'a nasıl kuruldu? Yüce Allah'ın kurulduğu
bu Arş nasıl bir şeydir? Bu ve benzeri islâm
inançlarının temeline aykırı, yararsız
sorulardır. Bu inanç temelini anlamamakta ısrarlı
kimselerin bu sorulara cevap vermeye kalkışmaları
ise, öncelikle daha da yararsızdır.
Esefle belirtelim ki, islâmi düşünce tarihinde, kimi
gruplar bu problemlere dalmışlardır. Hem de Yunan
felsefesinden kaynaklanan bu yalancı fikirlerin
salgını nedeniyle!
Allah'ın gökleri ve yeryüzünü yarattığı
altı gün, ne herhangi bir insanın, ne de diğer
yaratıklardan birinin gözlemleyemeyeceği
bilinmezliğin (gayb) sorunlarındandır.
"Ben onları ne yerin yaratılışına
ne de bizzat kendilerinin yaratılışına
şahid tuttum. Ben, yoldan çıkanları
yardımcı edinmem." ( Kehf 51)
Bu konuda söylenenlerin tümü, hiçbir sağlam temele
dayanmayan sözlerdir.
Bunlar altı aşamada , altı farklı durumda
olabilir. Dünya ve güneşin hareketlerine
dayandırılan zaman ölçülerimizle benzeşmeyen -çünkü
yaratılmadan önce ne zaman ne de hareketlerine dayandırdığımız
bu gezegenler henüz ortada yoktu- Allah'ın günlerinden altı
günde olabilir... Başka bir şey de olabilir... Hiç
kimse bu sayılar ile kesin olarak ne kastedildiğini söyleyemez...
Bu ve benzeri ayetleri, "ilim" adı verilen
tahminler ve nazariyeler seviyesini aşamayan insani "tahminler"e
yormak, zanlar ve faraziyeler derecesini aşamayan "ilim"
karşısında ruhi bunalım
kaynağıdır.
Ayetin amacı ve yönelişiyle hiçbir ilgisi
bulunmayan bu konuları, bu güzel ayetlerle birlikte
görünür evrenin her bir yanında ve
yaratılış sırları arasında sürdürdüğümüz
bu eğitici yolculuğa devem etmek için, bu kadarlık
bir açıklama ile yetiniyoruz.
-Rabbiniz Allah'dır, o gökleri ve yeri altı günde
yarattı, sonra Arş'a kuruldu. O gündüzü sürekli
kovalayan geceyi gündüzün üzerine örter. Güneş, ay ve
yıldızlar O'nun buyruğuna
başeğmişlerdir. İyi
Allah, görünür bu alemi azamet ve ihtişamı ile
yaratmıştır, buyruğu altına
aldığı ve dilediği gibi tasarrufta
bulunduğu bu evreni hükümranlık tekeline
almıştır. Geceyi, kendini ısrarla izleyen gündüzün
üzerine kapadı. Gezegenlerin bu yörüngesel hareketinde
gece, gündüzü izler. Güneş, ay ve
yıldızları buyruğu altına alan Allah, yöntemiyle
sizi eğiten, sistemiyle sizi bir toplum kılan,
dileğiyle size şeriat belirleyen, kanunları ile
aranızda hüküm veren Rabbinizdir. Size Rabb olmayı hak
eden Rabbiniz. O, biricik yaratıcı ve hükümdardır.
Ayrıca, başka bir yaratıcı
olmadığı gibi, başka bir hükümdar da yoktur...
İşte bu ayetlerin asıl davası budur... İlâhlık,
Rabblık, hükümranlık ve Allah'ın tüm bunlarda
biricik olduğu davası insanların,
yaşamlarının hukukunu belirlemede kulluk
davası. İşte, bu budur. En'am suresinde olduğu
gibi, bu sure de, hayvanlar, ekinler, ibadetler ve adaklardan
örnekler vererek bu konuyu işliyor.
Bu konudaki Kur'an'ın genel üslubunun amaçladığı
büyük hedef, bize karşısında bulunduğumuz göz
alıcı güzelliği, canlılığı,
hareketi ve şaşılası öğütleri
unutturmamalı. Bu açıdan tüm bunlar, onların
ilham ettiği büyük hedefe denktir.
Gece, ona yetişmeye çalışarak, ısrarla gündüzü
takip etmektedir. Döndüğü bu yörüngede, gece ve
gündüzün devretmesiyle birlikte, düşünce ve bilinç de
devretmektedir.
Hareketin güzelliği ve canlılığı,
gece ve gündüzün irade ve bir amaç taşıyan zeki bir
kişi şeklinde somutlaştırılması...
İşte tüm bunlar, insan ürünü sanatın kesinlikle
ulaşamayacağı bir tasvir ve üslup güzelliği
aşamasındadır!
Alışkanlık, evreni ve duyulardaki
yansımasını etkisiz kılmakta ve ona yönelen
bakışları, gafil ve aptalca
alışkanlıklar perdesiyle örtmekte... Bu alışkanlık
gizlenip, yerini terkettiğinde, sanki ilk görüşme gibi,
fıtratın bildirdiği yeni ve muhteşem bir
karşılaşma olur. Bu üslubta gece ve gündüz,
sadece peşisıra tekrarlanan tabii bir olay değildir.
Aksine onlar, duyuları, ruhu, gaye ve hedefi olan birer
canlıdır. İkisi insana meyletmekte ve hayat
hareketinde, hayatın tabii belirtisi olan mücadele, münakaşa
ve müsabakada insanla aynı özellikleri taşımaktadır!
İşte bu güneş, ay ve yıldızlar böyledir...
Çünkü tüm evren ruh taşıyan bir canlıdır!
Çünkü Allah'ın emrini almakta ve gereğini yerine
getirmekte, hükmüne boyun eğmekte ve onu yerine getirmeye
koşmaktadır. Çünkü tüm evrendeki varlıklar, bir
emir verildiğinde, Allah'a itaat eden diğer
canlılar gibi bu emri alırlar ve ona uyarak yerine
getirmeye koşarlar!
Bu manzara karşısında insanlık vicdanı
sarsılmakta ve boyun eğen canlılar kervanında
itaate sürüklenmektedir. Yine bunlar göstermektedir ki, bu
insan sözünde bulunmayan Kur'anî bir etkidir... O, kalblerin
özünü ve yaratılışın gizemini bilen yüce
söyleyicisinden kaynaklanan bu etki ve insanın
fıtratına seslenmektedir.
DUA VE HUŞU
Kur'an'î üslub bu noktaya geldiğinde, gafil ve aptalca
seyredilen evrenin bu canlı sahnesi, insanın
vicdanını sarsmakta ve tüm bu muazzam yaratıkların,
yaratıcı ve hükümdarlarının otoritesi
karşısındaki kullukları ortaya çıkmaktadır...
Tam bu sırada Kur'an, insanlığı -O'ndan
başka ilâh olmayan- biricik ilâhlarına yöneltiyor ve
boyun eğip bağış dileyerek O'na dönmelerini,
ilâhlığını kabul etmelerini,
kulluklarının sınırlarını
bilmelerini, otoritesine karşı gelmemelerini, kendi
arzularına uyup şeriatini terkederek -Allah, kendi
sistemiyle onu düzelttiği halde- yeryüzünde bozgunculuk
yapmamalarını öğütlüyor.