Sahnenin safhaları bu şekilde geliş
gidişlerle sürüyor. Bir keresinde ahiret anlatırken,
bir keresinde dünyayı anlatıyor. Kendileri bugünde
Rabbleriyle buluşacaklarını unuttukları gibi,
unutulan ve ateşte azab görenleri anlatıyor bazen.
Bunlar Allah'ın ayetlerini de inkâr etmişlerdi. Oysa bu
ayetleri ayrıntılı biçimde açıklanmış,
aydınlatılmış kitap sunmuştu onlara. Yüce
Allah sonsuz bilgisine dayanarak bu kitabı
ayrıntılı biçimde açıklamıştı.
Ancak onlar kitabı bir yana bırakıp, kendi
arzularına, asılsız kuruntulara ve zanlara
uymuşlardı. Sahne bazen, daha onlar dünyadayken onlarla
birliktedir. Bu kitabın içindeki uyarıların
akıbetini bekliyorlar. Aynı zamanda onlar bekledikleri
bu akıbetin gelmesinden sakındırılıyorlar.
Bekledikleri son ise, şu sahnede bir realite olarak gördükleri
durumdur.
Kuşkusuz bunlar gözler önüne serilen sahnenin safhalarında
beliren olağanüstü olaylardır. Onları ancak
şu eşsiz kitap belirginleştirebilir.
Bu büyük sahnenin sunulması da böylece sona erdi. Ardından
başlangıçla uyum arzeden bir değerlendirme yer
alıyor. Bu değerlendirmede kıyamet günü ve kıyamet
sahneleri hatırlatılıyor. İnsanlar
Allah'ın ayetlerini ve peygamberlerini yalanlamaktan
sakındırılıyor. Kitabın içerdiği
gerçekleri kabul edip uygulamak için yorumlanmasını
beklememeleri isteniyor. İşte, kitabın
yorumlandığı gün bu sahnede canlandırılmaktadır.
O gün de tevbelerin kabul imkânı yoktur, bu zorlu günde
insanı kurtaracak bir aracının
varlığı da sözkonusu değildir. Yeniden iyi
işler yapmanın imkânı da
kalmamıştır.
Evet... Bu olağanüstü sahnenin eşsiz bir
şekilde sunulması da böylece sona erdi. Daha önce
gördüğümüz hesaplaşma sahnesinden
ayrıldığımız gibi, bundan da
ayrılıyoruz.
Oradan ayrılıp şu anda içinde yaşadığımız
dünyaya dönüyoruz. Kuşkusuz gidiş gelişlerle geçen
uzun, hem de çok uzun bir yolculuktur bu. Bu bir bütün olarak
hayat yolculuğudur. Mahşer, hesaplaşma, ceza ve
sonrasını içine alan bir yolculuk... Nitekim daha önce
ilk defa yaratılırken, yeryüzüne inerken ve orada
hayatlarını sürdürürlerken insanlarla birlikte olmuştuk.
Kur'an-ı Kerim insanların kalplerini bu şekilde
çeşitli zamanlarda, değişik uzaklıklarda ve
farklı mekanlarda dolaştırıyor. Onlara
olmuş şeyleri, şu anda olanları ve gelecekte
olacakları gösteriyor. Ama hepsini çeşitli kavimlerde
gerçekleştiriyor. Belki hatırlarlar ve
uyarıcıya kulak verirler diye.
-Bu Kur'an, kendisi ile insanları uyarasın ve müminlere
öğüt veresin diye sana indirilen bir kitaptır. O halde
bu görevi yaparken sakın ruhun sıkılmasın.
-Rabbiniz tarafından size indirilen mesaja uyunuz, O'nun
dışında başka dostlar edinip peşlerinden
gitmeyiniz. Ne kadar kıt düşüncelisiniz!
İnsanın yaratılışından,
varacağı son yere değin her şeyi içeren bu
gezintiden sonra ayetlerin akışı, insanların
elinden tutarak onu, evrenin gizlediği ve açıkladığı
sırlarında başka bir yolculuğa çıkarıyor.
İnsanın yaratılış kıssasından
sonra, göklerin ve yerin yaratılış
kıssası anlatılıyor. Dikkatler ve düşünceler;
bu evrenin gizemlerine ve sırlarına, doğal olaylara
ve çevre koşullarına, dünya yörüngesinde dönerken
gündüzün peşisıra gelen geceye, Allah'ın emrine
boyun eğen güneşe, aya ve yıldızlara ve
Allah'ın izniyle bulutları harekete geçirerek, kurak
topraklara sürükleyen, onlara hayat veren, her türlü ürünü
bitirmelerini sağlayan ve havada dönüp duran rüzgârlara
yöneltilmektedir.
Ayetler, Allah'ın hükümranlığında gerçekleşen
bu gezintiye, insanların yaratılış
kıssasından, yaptığı yolculuğun
başından sonuna değin tasvir edilmesinden,
Allah'ın peygamberlerine uymaktansa, şeytana tabi olan
ve büyüklenenlerden ve de insanların Allah'ın iznine
de dinine de uymayan kendi kafalarından çıkardıkları
cahili düşünceler ve geleneklerden söz edilmesinden sonra,
birkez daha geri dönmektedir.
Kur'an, insanlığı bu evreni yaratan ve ona boyun
eğdiren, kanunlarına göre hükmedilen ve belirlediği
davranışlar yapılan, yaratma ve emretme tekelinde
bulunan Allah'a çevirmek için, bu gezintiye bir kez daha
dönmektedir.
Bütün evrenin yaratıcısına kulluk etmesine
ilişkin bu çetin ve incelikli hatırlatmaların
yanısıra, insanın evrende isyan ederek, bu
kulluğa karşı büyüklük taslamasından söz
edilmesi, onu evrende çirkin ve yalnız bir isyankâr yapıyor.
Bu sahneler ışığında ve bu
hatırlatmalar karşısında, insanlara şöyle
seslenilmektedir.
-Rabbinize yalvararak ve gizlice dua ediniz. Çünkü o haddi aşanları
sevmez. -Yeryüzünde dirlik-düzen sağlandıktan sonra
bozgunculuk çıkarmayınız. Allah'a korku ve umut içinde
dua ediniz. Hiç kuşkusuz Allah'ın rahmeti iyi
işler yapanlara yakındır.
İnsanın dini Allah'a has kılması ve O'nun
karşısında kulluğunun kabulü, evrenin
tümüyle O'nun otoritesine boyun eğmesinin ve kulluğunu
kabulünün bir parçasıdır... İşte bu, Kur'an
yönteminin insanlığın gönlüne yerleştirmeyi
amaçladığı bir mesajdır. Bu evreni, gizli
kanunları ve gizli kanunların açık tezahürlerine
dikkatle bakıp, düşünmeye yönelen herhangi bir akıl
veya gönülün bu manzaranın etkisinde kalarak,
Allah'ın otoritesini reddetmesi ve evreni yaratan ve hükmeden,
kaderini belirleyen ve otoritesi altına alan üstün kudretin
bilincine vararak, gönlünün derinliklerinden sarsılmaması
mümkün değildir. Allah'ın çağrısına
uymaya ve tüm evrenin istisnasız boyun eğdiği
otoritesini kabul etmeye yönelmesi, bu gönlün atacağı
ilk adımdır.
Kur'an'ın yöntemi, bu kuralı; ilâhlık gerçeğini
ortaya koymak, etrafını çevreleyen Allah'ın
yaratıklarının tamamen Allah'a boyun
eğdiklerinin bilincine varacak olan insanın tek ilâha
kulluğunu, kalbinin bilinçlendirilmesini, tamamen kulluk
gerçeğine bağlanmasını ve güven içerisinde
teslim olmasının gerçek lezzetine varmasını
sağlamak için, bu evrendeki ilk prensibi kabul etmiştir.
Kur'an yönteminin, tüm varlıkların Allah'a kulluk
ettiklerini ve bu varlıkların onun emir ve hükümlerine
dikkat, çabukluk ve tam bir itaatle teslim olup, emirlerine boyun
eğdiklerini ortaya koymayı amaçlayan biricik akli delil
bu değildir... Bu sadece işin' bir yanıdır.
-Bu akli delil ile birlikte ve bu akli delilin ötesinde- başka
bir delil daha vardır. O da, tüm varlıklarla beraber
aynı duyguları paylaşmak ve kapsayıcı
iman kervanı ile birlikte yürüyerek, güvenlik ve garantide
olma duygusunu hissetmektir.
Bu, zorlama ve dayatmanın işe
karışmadığı, sırf gönül rızasıyla
kulluk etmenin tadıdır. Onu ancak, -emir ve yükümlülüklerden
önce- tüm varlıklarla dostluk, birliktelik ve güvenlik
duyguları harekete geçirecektir. Ne emirden kaçınmayı
düşünür, ne de zorlamaya gerek duyar. Çünkü o, bu kutlu
ve güzel teslimiyet ile, doğuştan gelen temel bir
gereksinimi karşılamaktadır. Başkasına
boyun eğmeye ve O'ndan gayrısına kulluğa
karşı kişinin başını dik tutan
Allah'a teslimiyet... Alemlerin Rabbine yüce ve şerefli bir
teslimiyet...
İşte bu teslimiyet, imanın asıl
anlamını somutlaştırır ve kişiye
imanın tadını tattırır... Bu kulluk, islâmın
asıl anlamını gerçekleştirir ve kişiye
bir kimlik ve ruh kazandırır... İşte bu, emir
ve yükümlülüklerden, ibadet ve muamelelerden daha önce ortaya
konup, benimsenmesi gereken bir kuraldır... İşte,
hikmetli Kur'an sisteminde, inşasına, ortaya
konmasına, kökleştirilmesine ve
sağlamlaştırılmasına en çok çabanın
sarfedilmesi gereken konu budur.