Bu sırada acı olay göze çarpmaktadır. Çünkü
müminler Allah'ın vaadinin gerçekleşeceğinden
emin oldukları gibi, azabının da gerçekleşeceğinden
kesinlikle emindirler. Ama yine de soruyorlar.
Gelen cevap tek bir kelimedir "... Evet..."
Burada cevap bitiyor ve karşılıklı
konuşma da kesiliyor.
"...Bu sırada aralarından biri yüksek sesle
şöyle bağırı
Burada kastedilen "zalimler" kelimesinin anlamı
da belirlenmiş oluyor. Bu kelime "kâfirler"
kelimesiyle eş anlamlıdır. Bunlar insanları
Allah'ın yolundan alıkoyan kimselerdir. Yolun eğri
olmasını isterler, doğru olmasından
hoşlanmazlar. Onlar aynı zamanda ahireti de inkâr
ederler.
"Onu eğri göstermeye yeltenirler.." sıfatı
insanları Allah'ın yolundan alıkoyanların gerçekte
ne yapmak istediklerine işaret etmektedir. Onlar eğri
yolu isterler, doğru yolu değil. Çünkü onlar eğrilikten
hoşlanırlar, doğruluktan değil.
Doğruluğun da tek bir şekli vardır:
Allah'ın belirlediği yolda, O'nun hayat sistemine uyarak
O'nun şeriatını uygulamak. Bunun
dışındaki her şey eğridir,
eğriliği istemektir. Bu istek, ahireti inkâr etmekle
aynı düzeydedir. Çünkü insanları Allah'ın
yolundan alıkoyan, O'nun hayat sisteminden ve
şeriatından sapan biri ahirete inanmıyor demektir
ve o Rabbine döneceğinden emin değildir. İşte
Allah'ın hükmünden başka hükümlere uyan kişilerin
tabiatlarının gerçek bir tasviri... Bu tasvir, ruhların
gerçek mahiyetlerini belirginleştirmekte, onları
derinden kaynaklanan, gerçekçi bir sıfatla
nitelendirmektedir.
Sonra bakışlar sahnenin dışına yöneliyor.
Orada cennetle cehennemi ayıran bir engel ilişiyor gözlerimize.
Bu engelin üzerinde bazı insanlar duruyor ve bunlar cehennem
ehli ile cennet ehlini yüzlerinden, belirtilerinden tanıyorlar.
O halde, bakalım kimdir bunlar, cennet ve cehennem ehli ile
ne işleri vardır?