Yüce Allah'ın Adem ve evlatlarıyla
yaptığı sözleşme budur. Budur O'nun
yarattığı ve üzerindeki süreyi belirlediği
yeryüzünde halifelik yapmanın şartı. Yüce Allah,
bu şart ve sözleşme uyarınca üstlendiği
fonksiyonu yerine getirmesi için insan türünü yeryüzüne
halife kılmış ve oraya yerleştirmiştir.
İnsanın bu sözleşme ve şarta uymayan tüm
davranışları dünyada Allah'a teslim olmuş
kişilerce reddedilecek ve onaylanmayacaktır. Aynı
zamanda, O, ahiretteki karşılığı cehennem
ateşi olan bir günah yüklenmiştir. Yüce Allah bu
günaha karşılık bir diyet ya da bir bedel kabul
etmeyecektir.
"...Kimler kötülüklerden sakınıp kendilerini
düzeltirlerse, onlar için artık korku sözkonusu değildir
ve onlar hiç üzülmezler de."
Çünkü takva (Allah korkusu) onları günahlardan ve
kötülüklerden uzak tutar, -kötülüklerin en iğrenci de
Allah'a ortak koşmak, onun egemenliğini gaspetmek, ilâhlık
özelliklerini iddia etmektir- onları güzel şeylere,
Allah'ın emirlerine uymaya yöneltir. Sonuçta onları
korkudan emin oldukları ve hoşnut oldukları bir
yere vardırır.
"Ayetlerimizi yalanlayanlar, onlara burun
kıvıranlar ise orada ebedi kalmak üzere
cehennemliktirler."
Çünkü yalanlama ve Allah'ın sözleşmesine ve
şartına uymaya burun kıvırma, bu müstekbirlerin
(büyüklük taslayanların) dostları olan iblisle
ateşte buluşmalarına neden olur. Böylece yüce
Allah'ın vaadi gerçekleşmiş olur:
"Andolsun ki, insanlardan kim sana uyarsa onları ve
sizi birlikte cehenneme dolduracağım."
ÖLÜM SAHNESİ
Buradan itibaren, ayetlerin akışı geçen
gezintinin sonunda işaret edilen ecelin sona ermesiyle gerçekleşen
ölüm sahnesini sunmaya başlıyor. "Her toplumun
belirlenmiş bir eceli vardır. Ecelleri geldiğinde
onu ne bir an erteleyeb
Ardından
mahşer ve hesaplaşma sahnesini, bir de insanlar
arasında hüküm verme ve dünyadayken yapılanların
karşılığını görme sahnesini sunuyor.
Bu sahneler, sanki daha önce özetle dile getirilen Allah'dan sakınan
muttakilerle büyüklük taslayanların (müstekbirlerin)
durumunun ayrıntılı biçimde ele alınışı
amacına yöneliktir. Belirlenen ecelin bitiminden sonra
muttekilerle müstekbirlerin başına gelenlerin tasviri
niteliğindedir. Kur'an'ın eşsiz yöntemiyle yapılan
bir tasvirdir bu. Kur'an'ın yöntemi, Kur'an-ı
okuyanın ve dinleyenin göreceği ve tüm varlığıyla
seyredeceği biçimde canlı ve hareketli olarak gözler
önüne getirir sahneleri...
Kur'an'ın ifade yöntemi, kıyamet sahnelerine
dirilişi ve hesaplaşma, nimet ve azap sahnelerine büyük
önem vermiştir. Yaşadığımız dünyadan
sonra yüce Allah'ın insanlara vadettiği bu öte dünya
sadece vasfedilmemiş, aynı zamanda somut, canlı,
hareketli, açık ve belirgin bir şekilde tasvir
edilmiştir. Müslümanlar bu alemde eksiksiz bir şekilde
yaşamışlardı. Sahnelerini görmüş, ondan
etkilenmişlerdi. Kimi zaman kalpleri titremiş, kimi
zaman bedenleri ürpermiş, ardından tekrar huzura
kavuşmuşlardı. Uzakta onlar için cehennem ateşinin
kavurucu alevi belirmiş, bazen cennetten hoş meltemler
esivermiştir. Bu yüzden vadedilen gün gelmeden önce, o
alemi tam anlamıyla öğrenmişlerdi. Onların bu
aleme ilişkin sözlerini ve duygularını izleyen
biri, onların şu dünyadaki hayatlarından daha
derin ve daha doğru bir biçimde o alemde yaşadıklarını
anlardı. Onlar bütün duygularıyla o aleme
taşınırlardı. Tıpkı insanın bir
evden diğer bir eve, bir bölgeden diğer bir bölgeye taşınması
gibi. Hem de daha şu gözle görülen ve algılanan dünya
hayatındayken. Öte dünya onların duygularında
vadedilen bir gelecekten ibaret değildi, gözle görülen bir
realiteydi.
Belki de burada sunulan sahneler, Kur'an-ı Kerim'de yer
alan kıyamete ilişkin sahnelerin en uzunları, en
hareketlileridir. Peşpeşe gelen manzaralar en çok barındıran
ve birçok karşılıklı konuşmayı içeren
sahnelerdir. Tüm bunları öylesine coşkun bir
canlılıkla sunmaktadırlar ki, bütün bunların
kelimelerle nasıl ifade edildiğine hayret ediyor insan.
Çünkü tüm bunları bizzat görmedikçe algılamak mümkün
değildir.
Daha önce de söylediğimiz gibi bu sahneler, Adem
peygamberin -salât ve selâm üzerine olsun- hikâyesi, O'nun ve
eşinin şeytanın aldatması sonucu cennetten çıkarılması
üzerine yapılan bir değerlendirme olarak yer
alıyorlar. Ayrıca anne-babalarını cennetten çıkardığı
gibi, onları da tuzağa düşürmemesi için yüce
Allah tarafından Ademoğulları'na bir uyarı
niteliğindedirler. Yüce Allah, insanları eski düşmanlarının
telkinlerine ve vesveselerine uymaları konusunda
uyarıyor. Peygamberlerin getireceği doğru yol
kılavuzu ve şeriata uyacaklarına şeytana
uymayı tercih ettikleri takdirde dostlarının
şeytan olacağını vurgulayarak insanları
tehdit ediyor. Sonra ayetlerin akışı, ölüm
sahnesini ardından da aralarında bir zaman farkı
yokmuş gibi kıyamet sahnelerini sunuyor. Bir de
bakıyoruz ki, orada olup bitenler şu peygamberlerin
haber verdiklerini doğruluyorlar. Şeytana uyanlara
cennete dönüş yasaklanıyor. Anne-babaları çıkarıldığı
gibi, oradan alıkonuluyorlar. Şeytana karşı çıkıp
Allah'a itaat edenlerse, cennete geri dönüyorlar ve yüceler
aleminden şöyle sesleniliyor onlara:
"İşlediğinize karşılık
olarak işte size varis olduğunuz cennet." (A'raf
43)
Tıpkı göçmenlerin ve gurbetçilerin mutluluk
ülkesine dönüşleri gibi.
Geçen hikâye ile bu hikâye üzerine yapılan
değerlendirmeler ve hemen ardından yer alan ve
başından sonuna kadar birtakım güzellikleri barındıran
kıyamet sahneleri arasındaki bu uyum içinde... Bu
hikâye ruhlar aleminde meleklerin hazır bulunduğu bir
sahnede başlıyor. -Yüce Allah o gün Adem ve eşini
yaratıp cennette yerleştiriyor. Şeytan onları
aldatıp eksiksiz ve saf kulluk ve itaat derecesinden
aşağı düşürüyor ve onların cennetten
çıkarılmalarına neden oluyor- yine meleklerin
hazır bulunduğu bir sahneden sona eriyor... Evet bu
ahenk içinde başlangıçla sonuç birleşiyor. Arada
dünya hayatı, en sonunda da ölüm yer alıyor. Bu da
başlangıç ve sonuçla birlikte ortada tam bir düzen
oluşturuyor.
Şimdi bu olağanüstü sahneleri sunmaya başlayalım.
ÖLÜMDEN SONRA KÂFİRLERİN TAVRI
İşte, ölüm sahneleriyle karşı
karşıyayız... Allah'a iftira eden, O'nun adına
yalan söyleyenlerin ölüm sahnesi... Bunlar babalarından
devraldıkları düşünce ve ayinleri, kendi
kendilerine yasalaştırdıkları gelenek ve hükümleri
Allah'ın emri olarak ileri sürmüşlerdi.
Peygamberlerin getirdiği Allah'ın ayetlerini
yalanlayanların -oysa inanılması gereken
Allah'ın hükmü budur- zan ve yalanı bilgiye ve gerçeğe
tercih edenlerin ölüm sahnesi... Bunlar kendileri için
belirlenen dünya nimetlerinden, paylarını
aldıkları gibi, peygamberlerin getirdiği ve onlara
duyurduğu Allah'ın ayetlerinden de paylarını
almışlardı: