Şeytanın insanlara nasıl
fısıldadığını bilmiyoruz.
Aslında biz şeytanın ne olduğunu bilmiyoruz ki,
onun insanlara nasıl
fısıldadığını bilebilelim. Aynı
şekilde şeytanın insanla nasıl temasa geçtiğini
ve onu nasıl saptırdığını da
bilmiyoruz. Şu kadar var ki, biz şeytanın
insanı herhangi bir yöntemle ona birtakım şeyler
aşıladığını, bu
aşılamanın ve bu saptırmanın temelde
insanın yaradılışında varolan zaaf
noktalarına dayandığını, iman ve zikirle
bu zaaf noktalarını takviye etmenin mümkün olduğunu,
Allah'a iman eden ve O'nu sürekli zikredenlerin
şeytanın etkisinden tamamen kurtulabileceklerini ve bu
durumda şeytanın zaten zayıf olan
tuzaklarının etkisinden kurtulabileceklerini kesin
haberden öğreniyoruz. Bize göre bu tür gayb konularında
sağlıklı kabul edilebilecek tek kaynak da Haber'i
sadıktır.
İşte bu şekilde şeytan Hz. Adem ve Hz.
Havva'ya gözlerinden saklı tutulan ayıp yerlerini
meydana çıkarmak için fısıldadı... Onun
hedefi buydu... Adem ile Havva'nın ayıp yerleri
vardı. Fakat bu ayıpları gözlerinden saklı
tutulduğu için onları görmüyorlardı. İlerde
ayetlerin devamından anlaşılacağı gibi,
onların bu ayıpları algılanabilen somut
ayıplardı ve somut bir şeyle örtülmeleri
gerekiyordu. Sanki bu ayıpları, avret yerleriymiş
gibi geliyor bana. Fakat tabii ki şeytan onlara asıl
amacını açıklamamıştı. Böylece
anlaşılıyor ki, şeytan onlara ancak
onların köklü arzuları açısından
yaklaşmış olmaktadır.
"Rabbiniz ya melek olmayasınız ya da burada sürekli
kalacakların arasına katılmayasınız diye
size bu ağacı yasakladı."
İşte bu şekilde "insanın"
potansiyel içgüdüleriyle oynadı. İnsan,
fıtratı gereği olarak ölmemek, ebedi olarak yaşamak
veya sonsuza dek yaşamayı andıracak kadar uzun bir
süre yaşamak ister! Sınırlı, kısa bir
ömürle, sınırlı olmayan bir mülke sahip olmak
ister.
Burada "melek" şeklinde okunan kelime bir
kıraate göre "Melik" şeklinde okunmuştur.
Taha suresinin (120). ayetin metni bu kıraatı
desteklemektedir: "Size sonsuzluk ağacını
ve yıkılmayacak bir hükümranlığı göstereyim
mi?" Buna göre şeytan onları
yıkılmayacak hükümranlık ve sonsuz ömür
va'detmekle aldatmış olur. Gerçekten de bunlar insanın
en güçlü ihtiraslarıdır. Hatta denebilir ki, cinsel
arzular bile insanın kuşaktan kuşağa neslini sürekli
olarak sürdürme ihtirasını gerçekleştirme
vasıtalarından biri olmaktan öte bir anlam ifade
etmezler. "Melek" şeklindeki kıraate göre
ayetin anlamı ise şöyle olur. "Şeytan
melekler gibi, bedenin somut bağlarından kurtarma ve
orada sonsuza dek kalma va'diyle onları aldatmaya çalışmıştır...
Şu kadar var ki, birinci kıraat en meşhur
kıraat olmasa da diğer Kur'an ayetlerinin metinleriyle
ve şeytanın insanın köklü ihtiraslarına
uygun düşen tuzaklarıyla daha güzel bütünleşmektedir.
Lanet olası şeytan, Allah'ın onlara bu
ağacı yasakladığını Allah'ın bu
yasağının onların gönlünde gerçek bir ağırlığı
ve kuvveti olduğunu bildiğinden bir taraftan
onların ihtiraslarını harekete geçirirken, diğer
taraftan bu tezgahını onlara verdiği teminatla
takviye etmeye çalışmış, Allah'a yemin ederek
kendilerine öğüt verdiğini ve bu öğüdünde
samimi olduğunu söylemiştir:
"Onlara "Ben gerçekten sizin iyiliğinizi
istiyorum" diye yemin etti."
Hz. Adem ve Hz. Havva itici arzuların ve büyüleyici
yeminin etkisiyle şeytanın kendilerine düşman
olduğunu ve iyiliklerini düşünmesinin mümkün
olamayacağını unuttular. Allah'ın kendilerine
bir yasak koyduğunu, hikmetini anlasalar da anlamasalar da
O'na itaat etmeleri gerektiğini hesaplayamadılar!
Allah'ın takdiri olmadan hiçbir şeyin
olamayacağını, eğer o, kendilerine sonsuzluk
ve yıkılmayan hükümranlık takdir etmişse,
bunu elde etmelerinin imkânsız olduğunu düşünememişlerdi!
Onlar bunların hepsini unutmuşlardı. Ve
şeytanın tahriklerine kapılmışlardı!