Aynı şekilde kendisi için sapıklık yolunu
seçen, doğru yolun delillerinden ve imanın
direktiflerinden yüz çeviren, kalbini, kulaklarını ve
gözlerini onlara karşı kapayanları da yüce Allah
sapıklığa iter. Ayetlerin devamında bu noktaya
ışık tutan bir ayet vardır: "Andolsun
ki, birçok cini ve insanı cehennemlik olarak yarattık.
Onların kalpleri vardır, fakat anlamazlar, gözleri var,
fakat görmezler, kulakları var, fakat işitmezler. Onlar
hayvanlar gibidirler, hatta hayvanlardan da daha
sapıktırlar. Onlar gaflet içindedirler." (A'raf
Suresi, 179)
Ayrıca: "Onların kalplerinde hastalık
vardır, Allah da bu hastalıklarını
arttırmıştır." (Bakara Suresi, 10)
"Allah kâfirleri ve zalimleri ne bağışlayacak,
ne de doğru yola iletecektir. Onların iletilecekleri tek
yol cehennem yoludur. Orada ebedi olarak kalacaklardır..."
(Nisa Suresi, 168-169) ayetleri de bununla ilgilidir.
Hidayet ve sapıklığa değinen bütün
ayetleri göz önünde bulundurup bunların anlamları
arasındaki ahenge dikkat edersek, önümüzde tek bir yol
netleşir. Hiç şüphesiz önümüzde netleşen bu
yol, hem islâmı fırkaların kelâmcıları,
hem hristiyan teolojisi, hem de bir dizi felsefi akımlar
tarafından genel olarak kaza ve kader konusunda körükledikleri
tartışma ortamından tamamen uzaktır.
Yüce Allah'ın insan denen varlığın
kaderini sürüklenmeyi dilemesi, yüce Allah'ın bu
insanı hem hidayeti hem de sapıklığı
kabul edebilecek iki yönlü bir yetenek üzere yaratmasıdır.
Bununla beraber insanın fıtratına, tek olan ilâhlık
gerçeğini kavrayabilme ve ona yönelebilme yeteneği
yerleştirmiştir. Sapıklığı ve
hidayeti birbirinden ayırıcı nitelikteki aklı
ona vermiştir. Buna ilave olarak bozulduğunda
fıtratını uyarmak, saptığında
aklına doğru yolu göstermek için, apaçık
delillerle peygamberler göndermiştir. Şu kadar var ki,
tüm bunlardan sonra insanın kendisi ile
yaratıldığı hem hidayet hem sapıklık
niteliğine sahip olan bu iki yönlülük, bu iki yetenek,
Allah'ın dilemesine uygun biçimde işler.
Aynı şekilde yüce Allah'ın dilemesi O'nun
takdirine hükmeder. Buna bağlı olarak doğru yola
ulaşmak isteyen ve bu yolda çaba sarfedenleri hidayete
erdirir. Kendilerine verilen akıllarını,
peygamberin mesajlarına serpiştirilen hidayete iletici
ayetleri kavramayan, görme ve işitme cihazlarının
aktif bir biçimde kullanmayanları da
sapıklığa iter, saptırır.
Her halukârda Allah'ın dilediği olur, ondan
başkası olmaz. Meydana gelen her olay, O'nun takdiri ile
olur. Başkasının kuvveti ile değil.
İşlerin bu şekilde düzenlenmesi Allah'ın böyle
olmasını dilemiş olmasındandır.
Allah'ın takdiri bir şeyin olmasını
gerektirmedikçe, hiçbir şey olmaz. Buna göre varlık
aleminde, işlerin kendisine uygun olarak meydana geldiği
başka bir irade yoktur. Olayları meydana getiren
Allah'ın takdirinden başka bir kuvvet yoktur ortada.
İşte bu gerçeğin çerçevesinde insan kendi isteğine
göre hareket eder. Doğru yola ulaşması veya
sapıklığa düşmesi de bu çerçevede meydana
gelir.
İşte Kur'an-ı Kerim'in bütün ayetlerini karşılaştırarak
ve onların arasındaki ahengi göz önünde bulundurarak
elde edilen islâmi düşünce budur. Pek tabii olarak bu düşünceye
varabilmek için, ayetleri ayrı ayrı ekollerin ve
akımların isteklerine uygun biçimde ele almamalı,
onların bir kısmını diğer bir
kısmına karşı delil olarak ileri sürmemeli ve
onları çarpıştırma yolu
bırakılmamalıdır.
Şimdi incelediğimiz ayeti kerimede deniyor ki:
"Allah, kimi doğru yola iletirse o doğru yolda
olur, kimleri saptırırsa, işte onlar hüsrana uğrayanlardır."
Bu ayete ve Allah'ın az önce açıkladığımız
yasasına göre,.hidayete erdirdiği kimse gerçekten
hidayete kesin bir şekilde erişmiş, yolu bilen, yol
üzerinde yürüyen ve ahiret gününde kurtuluşa eren biri
olmuştur. Allah'ın yine bu yasalara göre saptırdığı
kimse de hüsrana uğramıştır. Her şeyi
kaybetmiştir. Hiçbir şey kazanmamıştır.
Ne kadar mala, mülke sahip olsa da, ne kadar imkân elde etse de
bunların hepsi boşa gidecek veya bunların hepsi
boştur! Bu sapık yola giren adamın, özünü
kaybetmiş olması açısından meseleye
baktığımızda da durumun böyle olduğunu görürüz.
Kendi kendisini kaybeden adam ne elde edebilir, neyi kazanabilir!