Bu örnekten daha kötü bir durum düşünebilir mi? Doğru
yoldan ayrılıp haktan uzaklaşmaktan daha çirkin
bir şey var mıdır? Yeryüzüne çakılıp
kalmaktan, arzu ve isteklere bağlanmaktan daha kötü ne
olabilir? Bu hareketleriyle kendi nefislerine zulmeden insandan
daha fazla nefsine zulmeden birisi düşünebilir mi?
Kendisini koruyan örtüyü çıkarıp atan, bedenini
muhafaza eden zırhtan sıyrılan, böylece kendisini
şeytanın oyuncağı haline getiren ve ona
bağlayan, şeytana binek yapan, onu yeryüzüne çakılıp
kalan şaşkınlık ve kararsızlık içindeki
hayvanlar alemine sürükleyen ve sürekli köpeklerin soluyuşu
gibi soluyan bir hayvan haline getiren kişiden daha zalim kim
vardır?
Bu durumun nitelendirilmesi ve tasviri konusunda Kur'an-ı
Kerim'in eşsiz, hayret verici ifade tarzından başka
hangi söz bu kadar eşsiz ve hayret verici ifade gücüne
sahip olabilir?
Sonra... Bu sadece okunan bir haber midir? Yoksa çoğu
zaman bir realite olarak gerçekleştiğinden dolayı
haber şeklinde verilen bir örnek midir? Bu açıdan
aktarılan bir haber midir?
Bazı rivayetlerin kayıtlarına göre bu
İsrailoğulları'nın Filistin'e girmelerinden
önce orada yaşayan iyi bir insanın haberidir.
Rivayetler, bu adamın şaşkınlığa ve
sapıklığa düşüşünü detaylarına
varıncaya kadar verirler. Bu rivayetlerde olay öyle bir
üslubla dile getirilmiştir ki, onun yahudi kültürünün
bir parçası olmadığını söylemek çok
zordur. En azından olayın tüm detaylarının
kesinliği sözkonusu değildir. Ayrıca bu
rivayetlerde birtakım farklılıklar ve çelişkiler
de vardır ki, bunlar aynı konuda daha fazla dikkatli
olmamızı gerektirmektedir. Rivayete göre bu kişi
İsrailoğulları'ndan biri olan Bel'am b. Bâûrâ'dır.
O'nun Filistin'in zorba yerlilerinden biri olduğu da rivayet
edilmiştir. Araplar'dan Umeyye b. Sait olduğu da gelen
rivayetler arasındadır. Bu rivayete göre ise, bu adam
Peygamberimizin -salât ve selâm üzerine olsun- çağdaşı
olan, fasık olan Ebu Amir idi. Musa'nın -selâm üzerine
olsun- çağdaşı olduğu da rivayet
edilmiştir. Bir rivayete göre ise
İsrailoğulları'nın şehre girmeyi
reddetmelere üzerine, kırk yıllık çöl hayatından
sonra İsrailoğulları'nın zalimleriyle
savaşan Yuşa b. Nûn zamanında yaşayan bir
adamdı. Hatırlanacağı gibi Kur'an-ı
Kerim'de bildirildiğine göre, onlar peygamberleri Hz.
Musa'ya -selâm üzerine olsun- şöyle demişlerdi:
"Git sen Rabbin ile birlikte savaş, biz burada
kalıyoruz." (Maide Suresi, 24)
Ona verilen bu ayetlerin tefsirinde, onların kendisiyle
dua edildiğinde kabul edilen "Allah'ın İsmi
A'zamı (en yüce adı) olduğu da rivayet
edildiği gibi, Allah tarafından gönderilen bir kitap
olduğu ve onun da bir peygamber olduğu
bildirilmiştir... Bundan sonra haberin detayları birçok
açıdan farklılık göstererek uzayıp gider.
Bu nedenle biz "Fî Zılâl'il Kur'an'da" izlediğimiz
metoda bağlı olarak bu rivayetlerin hiçbirine dalmayı
uygun görmedik. Ayrıca Kur'an'ın metninde bunların
hiçbiri yer almıyor. Bu konuda Peygamber'e -salât ve selâm
üzerine olsun kadar varan sağlıklı bir hadiseye
rastlayabilmiş değiliz. Dolayısıyla biz bu
haberin ötesini araştırmaya gerek görmedik. Burada
Allah'ın ayetlerini apaçık olarak gördükleri halde,
bu ayetlerin gösterdiği yolda yürümeyip onları yalan
sayanların durumu gözler önüne serilmektedir. Bu olay
insanın hayatında ne de çok gerçekleşiyor.
Allah'ın dininin bilgisi kendilerine
bağışlandığı halde bu bilgiler
doğrultusunda hareket etmeyenler ne de çoktur! Onlar bu dini
bilgiyi, hükümlerin yerini değiştirmek ve onunla arzu
ve isteklerine uymayı sağlamak için vasıta
kılıyorlar. Onlar bu bilgilerini kendi heva ve hevesleri
ve dünya hayatının nimetlerine sahip
olduklarını zannettikleri efendilerinin arzu ve
istekleri doğrultusunda kullanırlar.
Nice din bilgini tanıyoruz ki, Allah'ın dinini gerçek
anlamda öğrendiği halde ondan sapar. Onu
olduğundan başka türlü açıklar. Bu bilgisini
bilinçli tahrifler, yeryüzünün geçici hükümdarlarının
keyfine göre fetvalar için kullanır! Bu tahrifler ve
fetvalarla Allah'ın hakimiyetini ve O'nun yeryüzündeki
bütün mukaddeslerini çiğneyenlerin saltanatını
sağlama almaya çalışır!
Biz bu bilginler içinden; yasama Allah'ın
haklarından biridir, bu hakka kendisinin sahip olduğunu
iddia edenlerin ilâhlık iddiasında bulunmuş
olacaklarını, ilâhlık iddiasında
bulunanların ise kâfir olduklarını, ayrıca o
kişilere bu hakkı verenlerin ve onların
peşinden gidenlerin de kâfir sayılacaklarını
bilen ve söyleyen kimseler gördük. Bununla beraber bu gerçeği
bilmelerine ve dinde bu gerçeği bir zaruret olarak öğrenmelerine
rağmen bu din bilginleri, yasama hakkını kendinde gören
ve bu hakkı iddia etmekle ilâhlık iddiasında
bulunan zalim idarecilere dua ederler. Bizzat kendilerinin küfürlerine
hüküm verdikleri bu insanlara dua ederler ve onlara "müslüman"
adını yakıştırırlar!.. Onların
bu yaptıklarım, en ideal islâm olarak gösteriyorlar.
Yine bunların bazılarını gördük ki; bir sene
faizin bütün çeşitlerinin haram olduğunu
yazdıkları halde, başka bir sene onun helâl olduğunu
yazmaya başlarlar. Yine bunların öylelerine rastladık
ki, insanlar arasında fuhuşun ve ahlâksızlığın
yayılmasına ön ayak oldukları gibi, bu çirkefin
üzerine din örtüsünü, dini ünvanları ve alâmetleri
çekmeye çalışırlar.
Bu ise: "ona ayetlerimizi sunduk, fakat o onların içinden
sıyrılıp çıktı. Arkasından
şeytan onu peşine taktı da, azgınlardan
oldu." ayetini doğrulayan bir delilden başka
bir şey değildir. Bu yüce Allah'ın kendisinden söz
ettiği haber sahibinin hayvanlaşmasından başka
nedir ki?: "Eğer dileseydik, bu ayetler
aracılığı ile onun düzeyini yükseltirdik,
fakat o, yere saplandı kaldı. Onun durumu üstüne
varsan da, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp
horlayarak soluyan köpeğin durumu gibidir."
Eğer Allah dileseydi, kendisine verdiği ayetlerin
bilgisiyle onu yükseltirdi. Ne var ki, yüce Allah bunu istememiştir.
Çünkü ayetleri bilen bu adam, dünya hayatının
rahatını tercih etmiş, ayetlere değil de arzu
ve isteklerine uymuştur."
Bu, Allah'ın kendi bilgisinden bir miktarını
verdiği halde, bu bilgiden yararlanmayan, iman yolu üzerinde
doğru bir istikamete yönelmeyen, horlanmış bir biçimde
şeytanın peşine düşmek ve sonuçta şekil
değiştirerek hayvanların mertebesine inmek için
Allah'ın nimetinden sıyrılan herkesi kapsamına
alan bir örnektir!
Sonra ardı arkası kesilmeyen köpek solumaları
nedir acaba?
Kur'an'ın arzettiği manzaranın tasvir gücünden
ve haberin vurgularından da
anlaşıldığı gibi, bu solumalar dünya
hayatının geçici güzellikleri peşinde
koşarken yaşanan solumalardır... İşte dünyanın
bu geçici zevklerine takılanlar, Allah'ın kendilerine
verdiği ayetlerden sıyrılmak isteyenlerdir. Dünya
malının peşine düşen bu insanlara öğüt
verilse de verilmese de, onlar bu solumalarından vazgeçmeyecekler
ve onlar sürekli olarak bu hal üzere devam edip gidecekler.
Dünya hayatı her yerde, her zaman ve her toplumda bu
örneği sürekli olarak gözlerimizin önüne getirir. Hatta
birçok zaman geçmesine rağmen insanın gözleri hangi
bilgine takılsa, onun durumunun da aynı olduğunu görür.
Allah'ın ayetlerinden sıyrılmayan, dünya hayatının
rahatına dalmayan, arzu ve isteklerin peşinde sürüklenmeyen,
şeytanın boyunduruğuna razı olmayan,
egemenliği ellerinde bulunduranların sahip
oldukları dünya malının peşinden habire
solumayan, Allah'ın kendilerini koruduğu çok az bir
kesim hariç!
Bu varlığı ve meydana gelişi hiçbir zaman
kopukluğa uğramayan bir örnektir. Belli bir kuşakta
meydana gelen bir olayla asla sınırlı
değildir!
Yüce Allah, Peygamberimize -salât ve selâm üzerine olsun-
bu örneği Allah'ın ayetlerinin kendilerine gönderildiği
kavmine okumasını istiyordu ki, onlarda bu ayetler
kendilerine verildikten sonra ondan sıyrılmasınlar.
Sonrakiler için de ders olsunlar. Ardarda gelen nesiller tarafından
okunsunlar. Allah'ın ilminden bir şey öğrenenler
bu çirkin akıbete uğramaktan sakınsınlar,
Ardı arkası kesilmeyen bir soluyuş içine
girmesinler. Hiçbir düşmanın düşmanına dahi
reva görmediği biçimde kendi kendilerine zulüm etmesinler.
Çünkü bu uğursuz akıbet ile kendi kendilerinden
başka kimseye zulmetmiş olmazlar!
Günümüzde bu tip alimlerden öylelerini gördük ki, Allah
korusun kendi kendilerine zulmetmek için büyük bir ihtirasla
ortaya atılıyorlar veya cehennem çukurundaki yerlerini
kendileriyle beraber yarış halindekilerden birinin
almasından korkan adamın hali gibi, bu işe dört
elle sarılıyorlar! Cehennem'deki bu yerini garantiye
almak için her sabah biraz daha ilerliyorlar! Bu dünya hayatının
sonuna kadar bitmek tükenmek nedir bilmeyen salyalı
solumaları ile bu emellerinin peşinde koşup
duruyorlar!
Allah'ım sen bizleri koru! Ayaklarımızı
kaydırma! Üzerimize sabır yağdır! Ve müslüman
olarak canımızı al!
İMAN VE HAYAT DÜZENİ
Bu ilahi haberin ve bu haberi bildiren Kur'an'ın ifade
tarzı üzerinde bir başka açıdan durmak istiyoruz.
Bu örnek sahibini şehevi arzu ve isteklerin
ağırlığından korumayan, dünya hayatının
ağırlığından ve cazibesinden onu
kurtarmayan, heva ve hevesine uymaktan şeytana
bağlanmaktan, onun yolunu izlemekten, bu heva-heves
yolları ile onun peşinde sürüklenmekten alıkoymayan
bilginin örneğidir.
İşte ilim insanı korumadığından
dolayı, Kur'an'ın yolu, müslüman nefisleri ve islâmi
hayatı oluşturmak için kendisine has bir metod izler.
Bu metod, ilmi sırf bilmek şeklinde ele almaz. Aksine,
ilmi vicdan aleminde ve pratik hayatta hedefini gerçekleştirmek
için hareketli, itici ve sıcak bir inanç sistemi olarak ele
alır.
Kur'an'ın hayat sistemi akideyi, ilmi
araştırmalar şeklinde hazırlanmış
bir "teori" olarak ele almaz. Böyle bir inanç sistemi
sırf bilgiden ibarettir. Vicdan dünyasında ve hayat
alanında etkili olamaz. Bu kuru bir ilimdir. Sahibini keyfi
arzularının peşine düşmekten korumaz,
Şehevi arzuların baskısından hiçbir şeyi
hafifletmez. Şeytanı da kovmaz. Aksine onun yolunu açar
ve insanı ona köle haline getirir!
Aynı şekilde Kur'an'ın hayat yolu bu dini,
"İslâm Nizamı", "İslâm Fıkhı",
"İslâm İktisadı", "Tabiat
Bilimleri", "Psikolojik Bilimler" alanında
yapılan etüdler şeklinde sunmuyor. Bu dini kültürel
etüdlerin hiçbiri şeklinde takdim etmiyor!
Kur'an'ın hayat sistemi dini, itici, harekete geçirici,
diriltici, yükseltici bir inanç sistemi şeklinde sunuyor.
Kalbe ve akla yerleştikten sonra pratik
uygulamasını gerçekleştirmek için harekete iten
bir güç kaynağı olarak görür akideyi. Bu akide ölü
kalpleri diriltiyor, canlandırıyor, harekete geçiriyor
ve ilerletiyor. İnsanın fıtratındaki
alıcı-verici cihazları uyarıyor.
İnsanı Allah'a verdiği ilk söze döndürüyor.
İnsanın hedeflerini ve değerlerini yüceltiyor. Artık
çamurun cazibesi onu üzerine bindirmiyor ve onu asla dünya malına
bağlamıyor.
Kur'an'ın hayat yolu, bu akideyi teori ve düşünce
için bir metod olarak takdim ediyor. Bu insanların düşüncelerinden
apayrı ve tamamen farklı bir metodtur. Çünkü bu metod
insanları, arzu ve isteklerin oyuncağı ve
bedenlerin ağırlığı ve şeytanın
aldatmaları altında oluşturdukları
metodların kusurlarından,
yanlışlıklarından,
sapıklıklarından kurtarmak için gönderilmiştir!
Kur'an'ın hayat yolu, bu akideyi gerçeğin bir
ölçüsü olarak sunuyor. İnsanların
akıllarını ve duygularını bununla bir
sisteme bağlıyor. İnsanların yönelişlerini,
hareketlerini ve düşüncelerini bununla kontrol ediyor ve
ölçüye vuruyor. Artık buna göre, bu ölçünün kabul
ettiği şeyler doğrudur. Onları sürdürmek
gerekir. Yine bu ölçünün reddettiği şeyler
yanlıştır. Onlardan vazgeçmek gerekir.
Kur'an'ın hayat yolu, bu akideyi bir hareket metodu olarak
takdim eder. Bu metod, insanları kendi programına ve
kendi ölçülerine göre adını adım yücelerin
yücesine doğru yükseltir, ilerletir. Realiteye dayalı
bu hareket esnasında insanların hayat sistemini ve
hukuklarının temellerini, iktisadlarının,
sosyal yapılarının ve siyasetlerinin ilkelerini
belirler. Bu ilkelere göre şekillenmiş
akılları ile kanuni ve fıkhi yasalarını
tesbit eder. Fizik ve psikolojik bilimlerine bu ölçülere göre
biçim verir. Realiteye dayalı pratik hayatları neyi
gerektiriyorsa onları düzene koyar. Onlar, detaylara ilişkin
kanunları ve hükümleri belirlerken içlerinde akidenin sıcaklığını
ve itici gücünü, şeriatın ciddiyetini ve realitesini,
hayatın gerçek ihtiyaçlarını ve direktiflerini
derinden hisseder!
İşte Kur'an'ın hayat yolu, müslüman nefisleri
ve islami hayatı bu metod ile şekillendiriyor. Sırf
etüd etme amacına yönelik teorik araştırmalara
gelince bu ilim, sahibini yeryüzünün ağırlıklarından
arzu ve isteklerin itici gücünden ve şeytanın
aldatmasından koruyamaz. Beşer hayatı için yararlı
bir şey takdim edemez! (En'am Suresinin girişine bkz.)
Burada ayetin akış seyri, bu manzarada tasvir edilen
örnek üzerinde bir değerlendirmede bulunmak için kısaca
duruyor. Allah'ın kendisine ayetlerini verdiği halde,
onlardan sıyrılan adamın hareketi üzerine
hidayetin Allah'ın hidayeti olduğunu, Allah'ın
kendisini hidayete ilettiği kimsenin gerçekten hidayet
üzere bulunduğunu, Allah'ın
saptırdığı kimsenin ise hüsrana uğradığını
ve hiçbir şey kazanmadığını belirtiyor.