Yüce Allah, buzağıya taptıktan sonrada
onları bağışlamıştı.
Dağdaki titremeden sonra da. Onlara bu nimetlerin hepsini
bahşetmişti. Sonra işte onları, kendi
karakterleri yolun istikametinden saptırıyor!
İşte onlar, emre karşı geliyor ve sözü değiştiriyorlar!
İşte onlar, belli bir kasabaya -yani büyük bir
şehire girmekle emredildikleri ve o kasabanın bütün
nimetleri kendilerine helâl kılındığı
halde, bu şehire girerken okumaları gereken duayı
ve oraya kapıdan girerken eğilerek girmeleri, zafer ve
üstünlük anında yüce Allah'ın huzurunda
eğilmenin bir ifadesi olarak oranın kapısından
içeri girerken secdeye kapanmaları istendiğinde,
onlardan bir grup kendilerine bildirilen duanın şeklini
ve şehre girmeleri sırasında emredildikleri
tavrı değiştiriyorlar. Niçin? Gönüllerini doğru
yoldan saptıran, saptırıcı arzulara
uydukları için Kur'an-ı Kerim,
İsrailoğulları'ndan girmeleri istenen bu
şehrin adını vermez. Zira bu şehrin adı
kıssaya ayrı bir anlam katmayacaktır.
İsrailoğulları'nın şehre girme
anında emredildiği tutumu Peygamberimiz -salât ve
selâm üzerine olsun- Mekke'nin fethi sırasında bizzat
sergilemiş, bineğinin sırtında bayı yere
eğerek şehre girmiştir. Yüce Allah,
İsrailoğulları'nın emre itaat etmelerine
karşılık onların günahlarını
bağışlamaya ve iyilik edenlerin iyiliklerini
arttırmaya söz vermiştir:
"Fakat yahudilerin zalimleri o sözü kendilerine
söylenmeyen başka bir sözle değiştirdiler.
İşte bu sırada yüce Allah, onların
üzerine gökten azabı gönderiyor. Bir süre önce
kendisinden Menn ve Selva'nın gönderildiği ve orada
bulutların İsrailoğulları'na gölge yaptığı
gökten!..
"Biz de zalimliklerinden ötürü o zalimlere gökten ağır
bir azap indirdik."
İşte böylece İsrailoğulları'ndan bir
kesimin zulümleri -yani küfürleri- kendilerine zulüm etmeye
dönüşmüştü. Zira onların bu zulümleri, Allah'ın
azabını başlarına getirmişti.
Kur'an-ı Kerim bu sefer de kendilerine gönderilen azabın
türünü açıklamıyor. Zira kıssanın hedefi,
bu azabın türünü belirtmeden de gerçekleşiyor. Bu
kıssadan amaç, Allah'ın emirlerine karşı
gelmenin sonunu açıklamak, uyarı fonksiyonunu yerine
getirmek ve karşı çıkanların asla
kurtulamayacakları adil cezanın kesin olduğunu
ortaya koymaktadır.
İsrailoğulları bir kere daha karşı çıkıyorlar
ve günah işliyorlar. Fakat onlar bu defa ilâhi emre açıkça
karşı koymuyorlar. Birtakım düzenbazlıklarla
hükümlerini metinlere el atıyor ve onlardan
sıyrılmak istiyorlar! Sınavdan geçiriliyorlar.
Fakat ona karşı sabredemiyorlar. Zira imtihanlara
karşı sabretmek, arzuların ve isteklerin
üstesinden gelebilecek sağlam bir karaktere sahip
olmayı gerektirir: