160- Biz İsrailoğulları'nı oymaklar halinde
oniki gruba ayırdık. Soydaşları Musa'dan su
isteyince, kendisine "Değneğinle şu taşa
vur" diye vahyettik. Bunun üzerine o taştan oniki tane
pınar fışkırdı, her grubun hangi
pınardan su içeceği belirlenmişti.
Ayrıca üzerlerine buluttan gölgelik çektik, kendilerine
kudret helvası ve bıldırcın eti gönderdik;
"Size bağışladığımız helâl
yiyeceklerden istediğinizi yiyiniz"dedik. Onlar
emirlerimizi çiğnemekle bize değil, kendilerine
zulmediyorlardı.
Küfre düşmüş ve buzağıya
tapmış olan İsrailoğulları, Allah'ın
kendilerine gösterdiği şekilde günahlarının
kefaretini ödedikten ve tevbe ettikten sonra, Allah'ın
rahmeti Musa'yı ve kavmini tekrar kuşatmış ve
tevbelerini kabul etmişti. Önce seçkin olan grup Allah'ı
apaçık görmek istemiş, bunun üzerine kendilerini sarsıntı
yakalamış sonra yüce Allah, Hz. Musa'nın
duasını kabul etmiş ve onlar tekrar kendilerine
gelmişlerdi. Yüce Allah'ın bu rahmeti
İsrailoğulları'nı büyük topluluklar halinde
oniki ümmete -yani büyük cemaate- ayrılmasında da gözlemlenebilmektedir.
İsrailoğulları'nın her cemaati İsrail'in
-yani Yakup peygamberin- bir torununa dayanıyordu. Bunlar
kabile halinde kendi soylarını muhafaza etmiş
oymaklardı.
"Biz İsrailoğulları'nı oymaklar
halinde oniki gruba ayırdık."
Her bir cemaate su içecekleri pınarın belirlenip gösterilmesi,
birbirlerinin haklarına tecavüz etmemeleri içindi ve bu
Allah'ın rahmetinin eseriydi. "Soydaşları
Musa'dan su isteyince, kendisine "Değneğinle
şu taşa vur" diye vahyettik. Bunun üzerine o taştan
oniki tane pınar fışkırdı, her grubun
hangi pınardan su içeceği belirlenmişti."
Çölün yakıcı güneşinden korunmaları için
bulutların onlara gölge yapması, kır
ballarının bir çeşidi olan Menni'yi eti ve
yağı bol bıldırcın kuşu olan
Selva'yı göndermesi, içeceklerini garanti altına
aldıktan sonra yiyeceklerini kolaylıkla garanti etmesi
de Allah'ın rahmetinin tezahürüdür.
"Ayrıca üzerlerine buluttan gölgelik çektik,
kendilerine kudret helvası ve bıldırcın eti gönderdik."
Tüm bu yiyeceklerin onlara helâl kılınması da
Allah'ın bir rahmetiydi. O zaman henüz günahları yüzünden
kendilerine hiçbir şey haram kılınmış da
değildi.
"Size bağışladığımız
helal yiyeceklerden istediğinizi yiyiniz" dedik.
Bu nimetlerin hepsinde Allah'ın rahmeti açıktı.
Ne var ki, İsrailoğulları'nın bu karakteri halâ
düzelmiş değildi. Hidayet ve dürüstlüğe
karşı isyankâr bir ruha sahiptiler. Onların böyle
bir ruha sahip oldukları bu ayetin son bölümünden rahatlıkla
anlaşılmaktadır: Hz. Musa'nın,
asasını kayaya vurmasıyla pınarların
fışkırmasını, yakıcı çölde
bulutların onlara gölge yapmasını, Menn ve
Selva'dan oluşan seçkin yemeklerin kendilerine verilmesini
ayeti kerime, onlara, bunlar gibi bütün nimetleri ve olağanüstü
olayları hatırlattıktan sonra şu ifadelerle
sona eriyor:
"Onlar emirlerimizi çiğnemekle bize değil,
kendilerine zulmediyorlardı.
Ayetlerin akış seyri ilerde, onların
Allah'ın emirlerine karşı gelmek ve O'nun yolunda
kaypaklık yapmakla nasıl kendilerine zulmettiklerine
örnekler verecektir. Onlar bu kaypaklıkları ve
Allah'ın emirlerine karşı gelişleri ile yüce
Allah'a zulmetmiş olamazlardı. Çünkü yüce Allah
onlara ve bütün cihana muhtaç değildir. Onların ve bütün
varlıkların Allah'a isyan üzere birleşmeleri,
Allah'ın mülkünden hiçbir şeyi eksiltmez. Aynı
şekilde onların ve bütün varlıkların Allah'a
bağlılık üzerinde birleşmeleri, Allah'ın
mülkünde hiçbir şeyi arttırmaz. Onlar günah ve
döneklikle hem bu dünyada, hem de ahiret gününde yalnız
kendilerine zarar veriyor, kendilerine yazık ediyorlardı.
YAHUDİ KAYPAKLIĞI
Şimdi İsrailoğulları'nın yüce Allah'ın
bu rahmetini nasıl karşıladıklarına ve bu
uzun yol boyunca kaypak adımlarla nasıl yol
aldıklarına bakalım."