O |
A´raf
|
O |
|
155- Musa belirlediğimiz buluşma için soydaşlarından
yetmiş kişi seçti. Bunlar bir sarsıntıya
tutulunca Musa dedi ki; "Ey Rabbim, eğer dileseydin
onları da beni de daha önce yokederdin. Aramızdaki
beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi yok eder
misin? Bu senin bir sınavından başka bir şey
değildir. Bu sınav aracılığı ile
dilediğini saptırır, dilediğini de doğru
yola iletirsin. Sen bizim dostumuz, efendimizsin. O halde bizi
bağışla, bize merhamet et, sen
bağışlayıcıların en
hayırlısısın. "
156- Bize bu dünyada da ahirette de iyi olanı yaz. Biz
sana yöneldik. " Allah dedi ki, "Azabıma
dilediğimi çarptırırım. Fakat rahmetim her
şeyi kapsamına almıştır. Onu günahlardan
sakınanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize
inananlara yazacağım. "
157- "Onlar adını ellerindeki Tevrat'ta ve
İncil'de yazılı buldukları şu
okuma-yazmasız (ümmi) Peygamber'e uyarlar. O onlara iyiliği
emreder, kötülüğü yasaklar, temiz şeyleri helâl
eder, murdar şeyleri haram kılar, omuzlarındaki
ağır yükümlülükleri boyunlarındaki zincirleri
kaldırır. "
"O'na inananlar, O'nu tutanlar, O'nu destekleyenler,
O'nunla birlikte indirilen nur'a (Kur'an'a) uyanlar var ya,
işte kurtuluşa erenler onlardır. "
Bu buluşmanın nedenine ilişkin çelişkili
rivayetler vardır. Belki de düştükleri küfür ve
hatadan kurtulmaları için
İsrailoğulları'nın tevbe etmeleri ve Allah'tan
bağışlanma talebinde bulunmaları
gerektiğini açıklıyorlar. Bakara suresindeki açıklamaya
göre, İsrailoğulları'nın bu küfürden
kurtuluş kefareti, onların birbirlerini öldürmeleri
şeklinde gerçekleşti. Buna göre, itaat eden, isyan
edeni öldürecekti. Zaten Allah onları bu işten el
çektirinceye kadar birbirlerini öldürmüşler ve bu
kefaretleri kabul de edilmişti. Bu yetmiş kişi,
İsrailoğulları'nın ileri gelenlerinden ve seçkinlerindendi.
Veya bunlar, onları her bakımdan temsil edebilecek seçkin
bir topluluktu.
"Musa belirlediğimiz buluşma için soydaşlarından
yetmiş kişi seçti." ayetinin ifade biçimi, bu
hayatı seçim yapmada tüm
İsrailoğulları'nın temsilcisi olarak gösteriyor.
Bununla birlikte bu seçkinlerin yaptığı neydi?
Kendilerini bir titreme tutmuş ve
bayılmışlardı. Çünkü onlar, başka bir
surede belirtildiği gibi Musa'nın levhalarla
getirdiği farzları tasdik etmek için Allah'ı apaçık
görmeyi taleb etmişlerdi. (Sözü edilen titremenin nedeni
burada belirtilmemiştir. Bakara suresinde (55-56)
kıssanın ilgili yerinde şöyle deniyordu:
"Hani Ey Musa, biz Allah'ı açıkça görmedikçe
sana kesinlikle iman etmeyiz, dediniz de hemen arkasından
bakıp dururken sizi yıldırım çarptı.
Sonra şükredesiniz diye sizi öldükten sonra yeniden
dirilttik." Öyle anlaşılıyor ki, bu iki yerde
sözü edilen olay aynıdır. Her biri
israiloğulları'nın Musa ile beraber geçen
tarihinde aynı olaylar değildir.) Bu
istek,
İsrailoğulları'nın hem iyilerinin hem de kötülerinin
karakterini ortaya koyan bir belgedir. Onların iyileri ve kötüleri
bu açıdan çok farklı değillerdir. İşin
daha tuhaf olanı ise, onların tevbe ve
bağışlanmayı dileme makamında iken, böyle
bir istekte bulunmalarıdır!
Musa peygambere -salât ve selâm üzerine olsun- gelince, o
Rabbine yöneliyor, O'ndan meded umuyor, rahmet ve mağfiret
diliyor, O'nun kudretini tanıdığını ve
boyun eğdiğini açıklıyor:
"Bunlar bir sarsıntıya tutulunca Musa dedi ki,
"Ey Rabbim, eğer dileseydin, onları da beni de daha
önce yok ederdin."
Bu baştan sona, sonsuz kudrete kesin teslim oluşun
ifadesidir. Musa peygamber Rabbine niyazda bulunurken, bu kesin
teslimiyetini de O'na takdim ediyor. Öfkesini topluluğun
üzerinden kaldırmasını, şu anda onları
denemeden geçirmemesini ve içlerindeki beyinsizler yüzünden
onları helâk etmemesini niyaz ediyor:
"Aramızdaki beyinsizlerin yaptıklarından
dolayı bizi yok eder misin?"
Burada rica, soru şeklinde ifade ediliyor. Bu da
onların helâk edilmemesi arzusunun şiddetini ortaya
koyuyor. Yani şöyle demek istiyor: Allah'ını içimizdeki
beyinsizlerin yaptıklarından ötürü bizi helâk etmen
senin rahmetine yakışmaz.
"Bu senin bir sınavından başka bir şey
değildir. Bu sınav aracılığı ile
dilediğini saptırır, dilediğini de doğru
yola iletirsin."
Böylece Hz. Musa meydana gelen olayın esprisini
kavradığını açıklıyor. Bunun bir
sınama ve deneme olduğunu biliyor. O Rabbinin
dilemesinden ve yaptığı işten gafil
değildir! Zaten bütün sınamalarda esas olan budur.
Sınamanın karakterini kavrayan ve onu Rabbinin bir
sınaması, bir imtihanı olarak görenleri yüce
Allah, bu sınama ile sağlıklı ve bilinçli bir
biçimde hidayete erdirir. Bu gerçeği kavramayanları,
ondan habersiz halde hareket edenleri ve bu sınamadan
sapık olarak çıkanları da yüce Allah sapıklığa
iter. İşte Hz. Musa -selâm üzerine olsun- bu sınavı
geçmek için Allah'ın desteğini istemeyi ve bu ilkeyi
giriş olarak dile getiriyor:
"Sen bizim dostumuz, efendimizsin."
Bu sınavı başarı ile geçebilmemiz, senin
rahmet ve bağışlamana ulaşabilmemiz için yardımını
ve desteğini eksik etme.
"O halde bizi bağışla, bize merhamet et,
sen bağışlayıcıların en
hayırlısısın."
"Bize bu dünyada da ahirette de iyi olanı yaz. Biz
sana yöneldik."
Sana döndük, senin himayene sığındık.
Senin desteğini taleb ediyoruz.
Böylece Musa peygamber -salât ve selâm üzerine olsun-
Allah'a kesin teslimiyeti ve sınanmasının hikmetini
dile getirmeye, rahmet ve bağışlanmayı taleb
etmeye giriş yapıyor ve sözlerini her şeyin
Allah'a döneceğini ve O'nun kapısına
sığınacağını açıklayarak
bağlıyor. Böylelikle onun bu duası, salih olan
kulların cömert olan yüce Rabblerine karşı
takınmaları gereken edebin bir numunesi olmuştur.
Duanın nasıl başlayacağı ve nasıl
biteceğine ilişkin edebin de bir örneği
niteliğindedir.
Hemen ardından cevap yetişiyor:
"Allah dedi ki; "Azabıma dilediğimi çarptırırım.
Fakat rahmetim her şeyi kapsamına
almıştır."
Bu ifade isteyerek yasayı koyan ve onu isteğe
bağlı olarak uygulayan ilâhi iradenin özgürlüğünü
ortaya koyuyor. Bununla beraber ilâhi irade, bu yasaları hak
ve adalet ölçülerine göre ve seçim esasına dayalı
biçimde uygulamaya koyuyor. Çünkü adalet, Allah'ın yüce
olan sıfatlarından biridir. Allah'ın iradesiyle
ortaya konan hiçbir şeyden uzak kalmaz.
Çünkü O, böyle dilemiştir. Buna göre azabı hak
edenlere dokunur ve bununla Allah'ın iradesi yürürlüğe
girmiş olur. Rahmetine gelince o her şeyi
kuşatmıştır. Allah'ın rahmeti de yine
Allah katında rahmete müstehak görülenlere ulaşır.
Ve bununla Allah'ın iradesi yürürlüğe girmiş
olur. Yüce Allah'ın iradesi hiçbir zaman rastgele ve başıboş
olarak seyretmez. Azabı da rahmeti de koyduğu yasalara göre
gerçekleşir. Allah rastgele iş yapmaktan, münezzeh ve
yücedir.
Yüce Allah bu ana ilkeyi belirledikten sonra, peygamberi olan
Musa'ya gelecekle ilgili gaybın bir yönünü gösteriyor.
Cenab-ı Allah her şeyi kuşatan rahmetini
kendilerine bahşedeceği son milletin haberini Musa'ya
bildiriyor. Hem de Allah'ın rahmetinin, Allah'ın
yarattığı şu koca evrenden daha geniş
olduğunu ve insanın bu rahmetin genişliğini
kavrayamayacağını gösteren ifadeler... Bu öyle
bir rahmettir ki, enginliğini Allah'tan başkası
idrak edemez!
Onu günahlardan, sakınanlara, zekâtı verenlere ve
ayetlerimize inananlara yazacağım."
"Onlar adını ellerindeki Tevrat'ta ve
İncil'de yazılı buldukları şu okuma
yazmasız (ümmi) Peygamber'e uyarlar. O onlara iyiliği
emreder, kötülüğü yasaklar, temiz şeyleri helâl
eder, murdar şeyleri haram kılar, omuzlarındaki
ağır yükümlülükleri, boyunlarındaki zincirleri
kaldırır."
O'na inananlar, O'nu tutanlar, O'nu destekleyenler, O'nunla
birlikte indirilen ışığa (Kur'an'a) uyanlar
var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır."
Bu büyük bir haberdir. Peygamberleri olan Hz. Musa ve Hz.
İsa'nın İsrailoğulları'na Hz. Muhammed'in
peygamberliğine ilişkin haberleri daha önceden
getirdiklerini gösteren bir belgedir. Bu peygamberin gönderilişi,
sıfatları, ümmetinin özellikleri, peygamberliğinin
sistemine ilişkin kesin haberleri, peygamberleri onlara
getirmiştir. Geleceği bildirilen bu peygamber, "ümmi
bir peygamberdi." İyiliği
yaygınlaştırmaya, kötülüğü engellemeye
çalışacaktı. Temiz şeyleri helâl kılacak,
pis şeyleri haram sayacaktı.
İsrailoğulları'ndan kendisine iman edenlerin
omuzlarındaki ağır yükü ve zincirleri kaldıracaktı.
Yüce Allah'ın İsrailoğulları'na günahları
yüzünden yüklediği yükümlülükleri kendisine inandıkları
zaman, bu ümmi peygamber iptal edecekti. Peygamberin izcilerine
gelince, bunlar Rabblerinden korkan, mallarının zekâtını
veren ve Allah'ın ayetlerine iman edenlerdi. Onlar, bu ümmi
peygambere iman edenlerin, hürmet edip saygı gösterenlerin,
yardımcı olup destek çıkanların, onunla
beraber ona ve yol gösterici Nur'a tabi olanların
kurtuluşa erenlerin ta kendileri olduğunu daha önceden
öğrenmişlerdi.
Peygamberleri Hz. Musa -salât ve selâm üzerine olsun- aracılığı
ile İsrailoğulları'na ulaştırılan bu
ön bildirim ile yüce Allah, dininin geleceğini, bu dinin
sancaktarını, bu dine uyanların yolunu ve
rahmetinin nerede olduğunu aydınlatmış
oluyordu. Öyle ise, daha önceki dinlere bağlananların
kesin haberlerle kendilerine ulaştırılan bu ön
uyarıya rağmen hiçbir mazeretleri kalmamıştı.
Kendisi kavminin seçkin yetmiş kişisi ile birlikte
Rabbinin huzurunda iken Musa'ya -selâm üzerine olsun- alemlerin
Rabbi tarafından verilen bu kesin haber, aynı zamanda
İsrailoğulları'nın bu ümmi peygamberi ve onun
getirdiği dini karşılamada ne büyük bir cinayet işlediklerini
de ortaya koymaktadır. Ayrıca bu haber, müminlerin
kurtuluşunu müjdelemek ile,
İsrailoğulları'nın yüklerini hafifletmekte ve
kolaylaştırmaktadır!
Bu bilgiye ve belgeye rağmen işlenen bir suçtur!
Tarih kesin bildiriyor ki; İsrailoğulları, bu
peygambere ve onun getirdiği dine karşı en fazla
zarar veren topluluktur. Öncelikle yahudiler ve bunun hemen ardından
Haçlılar. Bunların peygamberimize, onun dinine ve bu
dine bağlı olanlara karşı
başlattıkları savaş, oyunları ve
tuzakları ile en iğrenç, en çirkin ve en alçakça bir
savaştır. Ve onlar bu savaşta ısrar etmiş
ve onu sürdürmüşlerdir. Halâ da ısrar ediyor ve onu
sürdürüyorlar!
Ehl-i Kitab'ın islâma ve müslümanlara karşı
giriştikleri savaşlarla ilgili olarak yalnız
Kur'an-ı Kerim'in anlattıklarına başvuranlar,
onların bu dine karşı nasıl alçakça bir
inadla direndiklerini, ona karşı ne denli geniş
çaplı savaşlara giriştiklerini göreceklerdir.
Bakara, Al-i İmran, Nisa ve Maide surelerinde bu
savaşlara ilişkin birtakım açıklamalar
yapılmıştı.
Öte yandan, islâmın Medine'de ortaya çıkmasından
ve orada bir devlet kurulmasından günümüze kadarki tarih
çizgisine bir göz atanlar da Ehl-i Kitab'ın bu dine
karşı nasıl inatçı bir ısrara ve
nasıl onu yok etmek ihtirasına sahip
olduklarını görebileceklerdir!
Siyonizm ve Haçlılar bu asırda tarih boyunca
kullandıkları savaş, oyun ve hile çeşitlerinin
kat kat fazlasını kullandılar. Onlar bu zaman
diliminde bile, bu dini kökten yok etmenin planlarını
yapmakta ve onunla girişecekleri son ve kesin
savaşın tezgâhını kurmaktadırlar. Bu
savaş için daha önceki asırlarda denedikleri bütün
yöntemleri kullandıkları gibi, bu asırda icad
ettiklerini de onlara ilave edip hepsinden bir bütün elde
etmektedirler!
Onlar bu planlarını kurarken, kendilerinin müslüman
olduklarını söyleyen birtakım insanlar, apaçık
bir gaflet içinde; ateizm ve materyalizm akımlarına
karşı müslümanlarla diğer din
mensuplarının dayanışma içine girmeleri için
müslümanlara çağrıda bulunmaktadırlar! O
diğer dinlerin mensupları kendilerini islâma nisbet
edenleri her yerde kesmekte, onlara karşı bütün
çirkinliğiyle Haçlı savaşlarını,
İspanya'daki engizisyon mahkemelerini hatırlatan bir
şekilde diğer dinlerin mensuplarıyla devam
ettirmektedirler. Bu diğer dinlerin mensupları Asya ve
Afrika'daki sömürgelerinde bu savaşı ellerindeki imkânlarla
bizzat kendileri sürdürmektedirler. Bağımsızlığına
(!) kavuşan ülkelerde ise kendilerinin kurdurdukları ve
destekledikleri uydu devletler aracılığıyla bu
savaşlarını devam ettirmektedirler ki; islâm,
yerini lâik birtakım inanç ve görüşlere terketsin!
"Bilimsel" (!) olmak bahanesiyle gaybe inanmaya,
insanların tam bir başıboşluk içinde
birbirleriyle ilişkide bulunması için ahlâkı
evrimleştirerek (!) hayvani bir ahlâka dönüştüren,
aynı şekilde islâm fıkhını da "evrimleştiren"
ve bu evrimleştirmeyi daha geniş boyutlara
ulaştırma amacıyla Fıkıh için
oryantalistlerin çalışmalarına dayalı
kongreler düzenleyen böylece faizi, kadın ve erkeğin
tahrik edici beraberliğini ve diğer islâmi yasakları
silip süpürmeye çalışan bir dinsizleşmedir! ..
Bu Ehl-i Kitab'ın, islâm dinine karşı
giriştikleri barbarca ve amansız savaştır.
Halbuki Ehl-i Kitap çok eskiden beri islâm ile ve O'nun
peygamberiyle müjdelenmişlerdi. Ne var ki, onlar bu dini
çirkin ve alçak bir inatla karşılamışlardı!
SON MESAJ
Ayetlerin akış seyri devam ederken,
kıssanın yeni bir sahnesine geçilmeden bir ön bildiri
üzerine bir nebze duruluyor. Burada hitap, bizim peygamberimize
(ümmi peygambere) daha önceki vaadinin gereği olarak
mesajını bütün insanlara duyurmayı üstleniyor:
|
|
O |
|
O |
|