Bu kasabalardan, bu kasabaların ve ilâhi mesajları
yalan sayan ahalisinden sonra Musa'ya peygamberlik gelmişti...
Kur'an°ın ifade tarzı, kıssayı Firavun'un ve
kurmaylarının peygamberliği nasıl
karşıladıklarını açıklayan bölümle
başlatıyor. Sonra onların peygamberliği neden
böyle karşıladığını belirten özet
bir açıklama geliyor. Ve hemen onların
vardıkları acı akıbete işaret ediliyor.
Onlar bu ayetlere, mucizelere zalimce
davranmışlardır. Yani onları red ve inkâr
etmişlerdir. Kur'an'ın ifade biçimi "zulüm"
ve "fasıklık" kavramlarını "küfür"
ve "şirk" yerine kullanmaktadır.
İşte burada da bu kavramlar Kur'an'da
kullanıldığı şekilde
kullanılmıştır. Çünkü gerek şirk,
gerekse küfür zulmün en iğrenç şeklidir. Aynı
şekilde fasıklığın da en kötü
biçimidir. İnkâr edenler veya ilâhlık gerçeğine,
tevhid gerçeğine (ilâhları bir'e indirgeme gerçeğine)
zalimce bir tutum izlemektedirler. Hem de kendilerini dünya ve
ahirette uçuruma yuvarlatmakla, kendilerine haksızlık
etmektedirler. Ayrıca insanları bir tek Allah'a
kulluktan uzaklaştırıp dizilerle azgın
zorbalara, değişik değişik ilâhlara kul
yapmakla, insanlara da zulüm etmektedirler. Hiç şüphesiz,
bundan öte büyük zulüm olamaz. Bu nedenle küfür aynı
zamanda zulümdür de. Kur'an-ı Kerim'in de ifade ettiği
gibi,
Onların uğradıkları akıbet
kıssanın seyri içinde yakında gelecektir.
Şimdi biz burada, "kâfirler" veya "zalimler"
kavramlarının eş anlamlısı olan "bozguncular"
kavramı üzerinde biraz duralım. Onlar Allah'ın
ayetlerine zulmettiler. Yani onları red ve inkâr ettiler.
Gör bakalım bu "bozguncuların" akıbeti
ne oldu!
Onlar bozguncudurlar. Çünkü "zulmetmişler"
yani "red ve inkâr" etmişlerdir... Zira küfür,
bozgunculuğun en iğrenç şeklidir. Bozmanın en
tiksindirici biçimidir. Hayatın (insanlığın)
doğru bir istikamete yönelmesi ve düzelmesi ancak tek bir
Allah'a iman ve tek bir Allah'a kulluk esasına dayanması
halinde mümkün olur. İnsanların hayatında kulluk
sadece Allah'a yapılmadığı zaman, yeryüzü
bozguna uğrar. Yalnız başına Allah'a
kulluğun anlamı insanların, hem ibadetlerinde, hem
de boyun eğişlerinde O'na yönelmeleridir. Yalnız
O'nun hukuk sistemine, yasalarına boyun eğmeleridir.
insanların sürekli değişen arzu ve isteklerine ve
insanların basit ihtiraslarına boyun eğmekten
hayatlarını kurtarmalarıdır! Allah'ın
dışında insanların hayatlarına hükmeden
değişik birtakım ilâhların ortaya çıkmasıyla
insanların sosyal hayatları bozguna
uğradığı gibi, düşünceleri de bozguna uğrar.
İnsanların inanç sistemi, ibadet ve şeriat (hukuk)
olarak yalnız Allah'a kulluk yaptıkları dönemlerin
dışında yeryüzü asla rahat yüzü görmemiş,
düzelmemiş, insanların hayatı da
sağlıklı, düzenli bir sisteme kavuşmamıştır!
"İnsanlar" tek bir Allah'a kul olmanın gölgesi
dışında hiçbir zaman özgürlük havasını
teneffüs edememişlerdir! .. İşte bu nedenle yüce
Allah, Firavun ve kurmayları için buyuruyor ki;
"Gör bakalım, bozguncuların sonu nice oldu!"
İnsanları kendisinin çıkardığı
kanunlara, şeriata (hukuka) boyun eğdiren ve
Allah'ın şeriatını kaldırıp atan her
merkezi otorite, (her zorba, her diktatör) yeryüzünde
bozgunculuk çıkaran ve insanların yararı için
çalışmayan "bozguncular"dan birisidir.
Kıssanın böyle bir giriş ile
başlaması Kur'an'ın kıssaların
sunuşunda kullandığı kendine özgü metodudur.
Surenin diğer olayları bağlamında
kullanılması gereken en uygun metod da budur. Bu yöntem
surenin etrafında dönüp dolaştığı ana
eksene (temel konuya) de uygun düşmektedir. Çünkü bu
metod, ta baştan acı sonu hemen gözler önüne
sermektedir. Böylece konuyu ele almasının ana hedefini
belirlemektedir. Bu özet açıklamadan sonra detaylara
inmektedir. Böylece olayların sonuna kadar nasıl
seyrettiklerini görmemiz daha da kolaylaşmaktadır.
Hz. Musa ile Firavun ve kurmayları arasında neler geçmişti?