41- Allah dışında başka dostlar, başka
dayanaklar edinenlerin durumu; ağdan örülmüş bir yuva
edinen örümceğin durumuna benzer. Hiç kuşkusuz en
dayanıksız ev, örümcek yuvasıdır. Onlar
keşke bunun bilincine erselerdi.
42- Hiç kuşkusuz Allah onların kendisini bir yana
bırakıp ne gibi şeylere taptıklarını
bilir. O üstün iradelidir ve her yaptığı
yerindedir.
43- Biz insanlara bu örnekleri anlatıyoruz, ama
onların anlamını bilgililerden başkası
kavrayamaz.
Varlık alemindeki güçlerin gerçek mahiyetini gözler
önüne seren son derece gerçekçi ve o kadar da ilginç bir
tasvirdir bu. Ne yazık ki, insanlar zaman zaman bu gerçeği
unuturlar. Bu yüzden, tüm değerlere ilişkin
ölçüleri karışır, bütün bağlarla ilgili düşünceleri
karmaşık hale gelir, ellerindeki tüm kriterler bozulur.
Ne tarafa gideceklerini, neyi alıp neyi
bırakacaklarını bilmez hale gelirler:
Bu durumda iktidar sahiplerinin ellerindeki
caydırıcı güce aldanırlar. Bu otoriteyi yeryüzünde
dilediğini yapabilen tek egemen güç sanırlar. Bu yüzden
korku ile ümitle bu güce yönelirler. Ondan korkarlar, endişelenirler.
Vereceği zarardan korunmak ya da onun koruyucu (!)
kanatları altına girmeyi garantilemek için onu hoşnut
etmeye çalışırlar.
Kimi zaman zenginliğin, mal varlığının
sağladığı güce aldanırlar. Bu gücü
insanların ve hayatın kaderine egemen tek güç sanırlar.
Bu yüzden hem arzuyla hem de korkuyla karışık bir
duyguyla mala yönelirler. Onun sayesinde üstünlük sağlamak
için, tasarladıkları gibi insanların
sırtlarına binmek için mal kazanmaya, servet elde
etmeye çalışırlar.
Bazı kereler bilimin gücüne aldanırlar. Gücün,
zenginliğin ve sahip bulunanların dilediklerini elde
ettikleri, diledikleri gibi gezdikleri diğer tüm güçlerin
ana kaynağının bilim olduğunu düşünürler.
Bu yüzden mabedlerde ibadet eden kullar gibi koşu içinde,
taparcasına bilime yönelirler.
Varlık alemindeki güçlerin gerçek mahiyetini bilmeyen
insanlar bütün bu maddi güçlere aldanırlar. Fertlerin,
toplumların ya da devletlerin elindeki bu güçler onların
gözlerini kamaştırır, başlarını döndürür.
Lambanın etrafında dönen, ateşin cazibesine
kapılıp içine düşen pervane gibi bu göz alıcı,
bu baş döndürücü maddi güçlerin etrafında dönüp
içinde kaybolup giderler.
Diğer tüm küçük güçleri yaratan, onlara egemen olan,
onları bahşeden, onları yönlendiren ve dilediği
zaman dilediği kimsenin buyruğuna veren tek egemen gücü
unuturlar.
Gerek fertlerin, gerek toplumların, gerekse devletlerin
ellerindeki bu güçlere sığınmanın
tıpkı örümceğin ağdan örülü yuvasına
sığınması gibi olduğunu unuturlar.
Halbuki bu zayıf, güçsüz ve çaresiz örümceği,
gevşek yuva koruyacak değildir.. Bu zayıf
eve sığınmakla tehlikelerden korunması mümkün
değildir.
Allah'ın himayesinden başka bir himaye, O'nun güvenilir
korusundan başka bir sığınak, O'nun
sarsılmaz gücünden başka bir destek yoktur.
Kur'an-ı Kerim bu büyük gerçeği mü'min kitlenin
ruhuna yerleştirmeye büyük özen gösterir. Böylece
mü'min kitle, yoluna dikilen tüm güçlerden daha üstün bir
duruma gelir. Yeryüzünde büyüklük taslayan zorbalar ayaklarının
altında ezilir, kaleler ve burçlar önünde birer birer yıkılır.
Kuşkusuz bu büyük gerçek, o zamanlar bütün ruhlara
yerleşmiş, kalplere kök salmış, kana
karışarak damarlarda dolaşmıştı.
Sadece dille söylenen bir sözden ibaret kalmamıştı.
Tartışmalara sermaye olacak bir sorun olarak
algılanmamıştı. Tam tersine son derece açık
ve anlaşılır bir gerçek olarak ruhlara yerleşmişti.
Duygu ve düşüncelerde bu gerçeğin
dışında bir fikir dolaşmazdı.
Tek güç, Allah'ın gücüdür. Biricik dostluk Allah'ın
dostluğudur. O'nun dışındakiler istediği
kadar büyüklük taslasın, azgınlaşıp
zorbalaşsın, istediği kadar zulüm, baskı ve
işkence araçlarına sahip olsun kesinlikle
zayıftırlar, güçsüzdürler, önemsizdirler.
İşte örümcek; ağından başka hiçbir
güce sahip değildir: "Hiç kuşkusuz en
dayanıksız ev, örümcek yuvasıdır. Onlar
keşke bunun bilincine erselerdi." Birçok baskı
ve işkenceden geçen, aldatma ve baştan çıkarmalarla
karşı karşıya kalan dava adamları; çeşitli
güçlerle yeryüzüne geldiklerinde bu büyük gerçeğin üzerinde
durmalı ve onu hiçbir zaman akıllarından çıkarmamalıdırlar.
Bu güçlerin bir kısmı onları dövmek, ezmek
isteyecektir. Kimi aldatmaya, satın almaya çalışacaktır.
Ama bu güçlerin tümü de Allah'a göre örümcek ağı
konumundadır. İnanç sistemi açısından da
öyle. Fakat dava adamının benimsediği inanç
sisteminin doğru olması, varlık alemindeki güçlerin
gerçek mahiyetini bilmesi, sağlıklı ölçüp değerlendirmesi
şarttır.
"Hiç kuşkusuz Allah onların kendisini bir yana
bırakıp ne gibi şeylere taptıklarını
bilir."
Onlar Allah'ı bir yana bırakıp dost edindikleri
kimselerden yardım istiyorlar. Oysa yüce Allah onların
dost edindikleri bu düzmece tanrıların gerçek durumlarını
çok iyi biliyor. Bu gerçek, az önce geçen örnekte somut
olarak gözler 8nüne serildi. Ağdan örülü yuvasına
sığınan örümcek örneği ile tasvir edildi.
"O üstün iradelidir ve her yaptığı
yerindedir."
Üstün ve dilediğini yapabilen biricik egemen güç O'dur.
O'dur bu varlık alemini en ince noktasına kadar
planlayıp yönlendiren. 0'nun her yaptığı yerindedir.
"Biz insanlara bu örnekleri anlatıyoruz, ama
onların anlamını bilgililerden başkası
kavrayamaz."
Nitekim kalpleri ve akılları gerçeği
algılamaya kilitli Kureyş kabilesine mensup bir grup müşrik,
bu örneği küçümsemiş, alay konusu
yapmışlardı. "Muhammèd'in Rabb'i sinekten,
örümcekten söz ediyor" demişlerdi. Bu
şaşırtıcı tasvir, duygularını
sarsıp harekete geçirmemişti. Çünkü onlar akıllarını
kullanmıyor, gerçekleri bilmiyorlardı! "Onların
anlamını bilgililerden başkası kavrayamaz."
EVRENDEN İŞARETLER
Ardından ayetlerin akışı, az önce
vurgulanan bu büyük gerçeği, tüm evrenin özünde, planında
yer eden büyük gerçeğe bağlıyor. Zaten
Kur'an-ı Kerim'in sunuş tarzı tüm gerçeklerin
evrenin yapısında yer alan bu büyük gerçeğe
bağlanmasını öngörür.