19- Kâfirler, Allah'ın, canlıları ilk kez
nasıl yarattığını ve ölüleri nasıl
yeniden dirilteceğini görmüyorlar mı? Bu işlem
Allah için kolaydır.
20- Onlara de ki; "Yeryüzünde geziniz de Allah'ın
canlıları ilk kez nasıl
yarattığını görünüz. " Allah bu
yaratma işlemini ilerde bir kere daha tekrarlayacaktır.
Hiç kuşkusuz Allah'ın her şeye gücü yeter.
21- Allah dilediğini azaba çarptırır ve
dilediğine merhamet eder. Hepiniz O'nun huzuruna döndürüleceksiniz.
22- Ne yerde ve ne gökte Allah'ın yapacaklarına
engel olamazsınız. Allah'dan başka hiçbir koruyucu
dostunuz, hiçbir destekçiniz yoktur.
23- Allah'ın ayetlerini ve O'nun karşısına
çıkacaklarını yalanlayanlar var ya, onlar
rahmetimden ümitlerini kesmiş kimselerdir. Onları
acıklı bir azap beklemektedir.
Allah'ı ve onunla buluşmayı inkâr eden tüm
kâfirlere yönelik bir hitaptır bu. Bu Kitab'ın
kanıtı bütün evrendir. Alanı ise göklerle
yeryüzüdür. Bu hitap, tüm evreni iman ayetlerinin ve kanıtlarının
sergilendiği bir vitrin; kalplere ve duygulara hitap eden açık
bir sayfa; Allah'ın ayetlerinin
araştırıldığı bir alan;
Allah'ın varlığının ve birliğinin
vaad ve tehditlerinin gerçekliğinin
kanıtlarını barındıran bir sahne olarak
öngören Kur'an'ın ifade tarzı uyarınca yöneltiliyor.
Evrensel sahneler ve evrende meydana gelen olaylar her zaman
gözlemlenebilirler ve hiçbir zaman göz önünden kaybolmazlar.
Ne var ki, uzun süre alışıldığı için,
bu olaylar insan ruhu üzerindeki tazeliklerini yitirirler.
Sürekli yenilendikleri için kalplere yönelik etkileri zayıflar.
İşte Kur'an-ı Kerim onları yeniden
yitirdikleri o engin ürpertiye, son derece anlamlı mesajlar
kullanarak dikkatlerini o göz kamaştırıcı
ayetlere yöneltiyor. Bu uyarılar
aracılığı ile evrensel sahneleri ve evrende
meydana gelen görkemli olayları kalplerde ve vicdanlarda
canlandırıyor. Dikkatlerini ve kavrama yeteneklerini bu
sahne ve olayların ardındaki sırlara ve insan
hayatındaki etkilerine yöneltiyor. Bunları gözlerin
gördüğü, duyguların etkilendiği kanıtlar,
deliller olarak sunuyor. Hiçbir şekilde soğuk zihinsel
tartışma yöntemlerine, hiçbir canlılık ve
hareketlilik göstermeyen mantıksal önermelere başvurmuyor.
Sözünü ettiğimiz donuk zihinsel tartışma yöntemleri
ile mantıksal önermeler İslam düşüncesine dışarıdan
bulaşmış, onun ruhuna yabancı unsurlardır.
Oysa davayı sunmanın en güzel örneği,
insanları ilahi mesaja inanmaya çağırmanın
biricik metodu, en güzel düşünce yöntemi Kur'an-ı
Kerim'de mevcuttur...
"Kâfirler, Allah'ın canlıları ilk kez
nasıl yarattığını ve ölüleri nasıl
yeniden dirilteceğini görmüyorlar mı? Bu işlem
Allah için kolaydır."
Hiç kuşkusuz onlar, yüce Allah'ın
canlıları ilk kez nasıl
yarattığını kesinlikle görüyorlardı. Bu
işlemi yeşeren bir bitkide, yumurtada, ceninde ve daha
önce olmayıp, sonradan ortaya çıkan her şeyde gözlemliyorlardı.
Bunlardan hiçbirini insanlar fert-fert ya da topluca yaratmaya
güç yetiremedikleri gibi yarattıklarını da iddia
edemezler. Bir kere tek başına hayat sırrı
bile bir mucizedir. Önce de böyleydi, şimdi de öyledir.
Herhangi bir kimsenin hayatı var etmeye çalışması
veya böyle bir iddiada bulunması bir yana, nereden ve
nasıl kaynaklandığının bilinmesi
bakımından da bir mucizedir. Allah'ın
sanatının ürünü olduğundan başka herhangi
bir açıklaması da yoktur hayatın. Yüce Allah her
an insanların gözleri ve kavrayışları
önünde ilk kez yaratma işlemini gerçekleştiriyor.
İnsanlar bunu görüyor ve inkâr edemiyorlar.
İlk kez yaratma işlemini gözleriyle gördüklerine
göre, ilk kez yaratanın, bu işlemi
tekrarlayacağını da bilmeleri gerekir!
"Bu işlem, Allah için kolaydır."
Aslında yaratıklar arasında
yaratılması yüce Allah'a zor gelen herhangi bir varlık
yoktur. Ancak karşılaştırma insanların
ölçülerine göre yapılıyor. Çünkü insanların
değer ölçülerine göre yeniden yapmak, ilk kez yapmaktan
daha kolaydır. Yoksa yüce Allah'ın gücüne oranla ilk
kez yapmak yeniden yapmak gibidir, yeniden yapmak da ilk kez
yapmak gibidir. Bu işlem için sadece yüce Allah'ın
iradesinin yönelmesi ve "ol" sözü yeterlidir. "O
da oluverdi".
Sonra ayet-i kerime, onları yeryüzünde dolaşmaya, yüce
Allah'ın yaratma ve meydana getirme işlemlerindeki,
canlı-cansız varlıklardaki sanatını ve
ayetlerini gözlemlemeye çağırıyor. Böylece ilk
defa meydana getirenin, bu işlemi hiç zorlanmadan yineleyeceğini
anlamalarını amaçlıyor!
"Onlara de ki; yeryüzünde geziniz de Allah'ın
canlıları ilk kez nasıl
yarattığını görünüz. Allah bu yaratma işlemini
ilerde bir kere daha tekrarlayacaktır. Hiç kuşkusuz
Allah'ın her şeye gücü yeter."
Yeryüzünde gezmek, gözün ve kalbin daha önce alışık
olmadıkları, farkında olmadıkları yeni
manzaralar, yeni sahneler görmelerini sağlar. Bu ifade son
derece ince bir gerçeğe yönelik oldukça derin etkili bir işaret
içeriyor. İnsanoğlu alışık olduğu
yerde yaşamını sürdürürken, buradaki göz kamaştırıcı
sahnelere, ilginç evrensel gelişmelere dikkat etmeye
başlar. Fakat yolculuğa çıkınca, başka
tarafa taşınınca, seyahat edince her sahne
karşısında duyguları uyanır, bu yeni mekândaki
her manzaraya dikkat kesilir. Oysa daha önce yaşadığı
yerde bu sahne ve manzaraların aynısına hatta daha
görkemlisine aldırmadan, dikkat etmeden geçip giderdi.
Belki de, yolculuğundan ve bir süre ayrılışından
önce fazla önemsemediği sahneleri, manzaraları düşünmek,
onları açık bir kalple seyretmek üzere yepyeni bir
duyguyla, değişik bir ruhla dönecektir eski yerine. Bu
sefer yaşadığı yerdeki sahneler ve olağanüstü
manzaralar ona daha önce farkında olmadığı,
ya da kendisine göre bir anlam ifade etmediği, enterese
etmediği şeyler söyleyecektir.
Kalplere giden yolları, ruhların gizli
sırlarını en ince noktasına kadar bilen ve bu
Kur'an'ı indiren Allah eksikliklerden uzaktır.
"Onlara de ki; yeryüzünde geziniz de Allah'ın
canlıları ilk kez nasıl
yarattığını görünüz."
İlk kez yaratmanın nasıl gerçekleştiğini
görsünler diye yeryüzünde gezmelerine ilişkin emirden
sonra geçmiş zaman kipi ile kurulan "ilk kez
nasıl yarattı" cümlesi insan ruhunda belli bir
duyguyu uyandırıyor. Yeryüzünde hayatın ilk
ortaya çıkışına, ilk yaratma eyleminin
nasıl başladığına tanıklık eden
olayları ve manzaraları gözlemlemek mümkündür.
Nitekim günümüzde hayatın gelişim sürecini; nasıl
ortaya çıktığını, nasıl
yayıldığını, nasıl
geliştiğini-hayatın sırrına ilişkin
doyurucu bir sonuca ulaşmamış olsalar bile,
hayatın ne olduğunu, yeryüzünde hangi kaynaktan. geldiğini,
yeryüzündeki ilk canlı varlığın nasıl
meydana geldiğini öğrenmek için çeşitli
kazı faaliyetlerini yürüten arkeologların çalışmaları
bu amaca yöneliktir. Yeryüzünde hayatın ilk kez ortaya çıkışını,
arkeolojik kazılar yoluyla araştırmak, bunu öğrendikten
sonra bu eylemi ahiretteki dirilişe bir kanıt olarak
algılamak yüce Allah'ın bu ayette ifadesini bulan bir
direktifidir.
Bunun yanı sıra bir başka düşünce de akla
geliyor. Şöyle ki, bu ayete ilk kez muhatap olan Araplar
günümüzde ortaya çıkan bu tür bilimsel araştırmalar
yapacak durumda değildiler. Şayet bu ayette kastedilen
bu tür bir bilimsel araştırma olsa bile o gün için
ayetin arka planındaki gerçeğe ulaşmaya güç
yetiremezlerdi. Şu halde Kur'an-ı Kerim'in onların
yapabilecekleri ve elde ettikleri sonuçla kolaylıkla
ahiretteki diriliş gerçeğini kabul edebilecekleri bir
şeyi istemesi kaçınılmaz oluyor. O zaman onlardan
istenen her tarafta hayat olgusunün bitkilerde, hayvanlarda ve
insanlarda ilk kez nasıl ortaya çıktığını
gözlemlemeleridir. Biraz önce de değindiğimiz gibi,
burada yeryüzünde gezmeye çıkmaya ilişkin buyruk,
yeni sahneler görmek suretiyle duyguların uyanması
amacına yöneliktir. Geçe ve gündüz her an, her saniye açıkça
gözlemlenebilen hayat olgusunun ortaya çıkışı
ile belirginleşen Allah'ın sonsuz gücünün eserlerini
düşünmeye, etraflıca incelemeye bir çağrıdır.
Burada Kur'an'ın özelliğine uygun düşen
önemli bir ihtimal daha var. Kur'an-ı Kerim insanlara
direktiflerini yönlendirirken, bu direktiflerin insanlığın
tüm kuşaklarının hayatlarına, yaşam düzeylerine,
içinde yaşadıkları her türlü koşula, sahip
bulundukları tüm araçlara uygun olmasını göz
önünde bulundurur. Amaç her birinin kendi hayat
şartlarına ve ölçülerine uygun direktifi alıp
uygulamalarıdır. Bunun yanı sıra hayatın
sürekli gelişimine yardımcı olacak, yol göstericilik
yapacak direktifler de kalıcılığını
sürdürür. Bu yüzden bu ayetin açıklamasına
ilişkin olarak burada sunduğumuz bu iki düşünce
arasında bir çelişki söz konusu değildir.
Ayeti bu şekilde açıklamak akla daha yatkın ve
Kur'an'ın özelliği bakımından daha uygundur.
"Hiç kuşkusuz Allah'ın her şeye gücü
yeter."
Allah bu sınırsız gücü ile hayatı ilk kez
yaratır, sonra bu yaratmayı tekrarlar. Allah'ın bu
sınırsız gücü, insanların yetersiz düşünceleri
ile, sınırlı deneyimleri sonucu öğrendikleri
ve mümkün olan ile mümkün olmayanı ona göre
belirledikleri kanunlar olarak algıladıkları
bağlar ile sınırlandırılamaz.
Yüce Allah'ın her şeye gücünün yettiğinin
bir belirtisi de dilediği kimseye azap etmesi ve
dilediğine merhamet etmesidir. Tüm canlıların dönüşü
O'nadır. Hiç kimse O'nu aciz bırakamaz, engel olamaz!
"Allah dilediğini azaba çarptırır ve
dilediğine merhamet eder. Hepiniz O'nun huzuruna döndürüleceksiniz."
"Ne yerde ve ne gökte Allah'ın yapacaklarına
engel olamazsınız. Allah'dan başka hiçbir koruyucu
dostunuz, hiçbir destekçiniz yoktur."`
Azap ve merhamet Allah'ın iradesine
bağlıdır. Çünkü yüce Allah doğru yol ile
sapıklık yolunu açıkça göstermiştir.
İnsanda da her iki yoldan dilediğini aynı
kolaylıkta seçmesini sağlayacak yetenekler var
etmiştir. Bundan sonra insan seçtiği yolu tutar. Ancak
insanın yönü, Allah'a doğru ise, yol göstericiliğini
arzuluyorsa, bunlar yüce Allah'ın kendisine
yardımcı olmasını sağlar. -Bu
yardımı yüce Allah kendi üzerine almıştır.-
Doğru yola götüren delillerden yüz çevirmesi ve insanların
doğru yola girmelerine engel olması durumunda ise
Allah'ın ipinden kopar, sapıklığa düşer.
İşte Allah'ın rahmet ve azabı bu gerekçelere
dayanır.
"O'nun huzuruna döndürüleceksiniz."
İnsanların Allah'a dönüşünü anlatmak için
kullanılan bu sert ifade, kendisinden sonraki cümlenin
içerdiği anlama da uygun düşmektedir.
"Ne yerde ve ne gökte Allah'ın yapacaklarına
engel olamazsınız."
Bu varlık aleminde Allah'a döndürülmeyi önleyecek bir
gücünüz yoktur. Ne yeryüzündeki gücünüz, ne de zaman zaman
gökyüzünde etkin rol oynadıklarını sanarak
ibadet ettiğiniz meleklerin ve cinlerin gücü buna yetmez!
"Allah'dan başka hiçbir koruyucu dostunuz, hiçbir
destekçiniz yoktur." Nerede, Allah'dan başka dost
ve destekçiler? İnsanlardan, yahut melekler ve cinlerden
koruyucu dostlar ve destekçiler nerede? Bunların tümü
yüce Allah'ın yarattığı kullardır.
Kendilerine bile herhangi bir fayda veya zarar dokunduramazlar.
Nerde, kaldı ki başkalarına koruyucu ve destekçi
olabilsinler.
"Allah'ın ayetlerini ve O'nun
karşısına çıkacaklarını
yalanlayanlar var ya, onlar rahmetimden ümitlerini kesmiş
kimselerdir. Onları acıklı bir azap
beklemektedir."
Çünkü insanın kalbi kâfir olup Allah'la arasındaki
bağ kopmadıkça Allah'ın rahmetinden ümit kesmez.
Aynı şekilde bir insanın kalbi ile Allah
arasındaki ilişki bozulmadıkça, kalbinin yumuşaklığı
kurumadıkça ve artık onun için Allah'ın rahmetine
ulaştıracak bir yol kalmadıkça kâfir olmaz.
Akibet ise bellidir: "Onları acıklı bir
azap beklemektedir."
Kıssanın akışı içinde, genelde iman
davasını inkâr eden tüm kâfirlere, özelde de Hz.
İbrahim'in -selâm üzerine olsun- soydaşlarına yönelik
bu ara hitaptan sonra, ayeti kerime Hz. İbrahim'in
soydaşlarının verdiği cevabı açıklamaya
dönüyor. Bu gerçekler karşısında onların
verdiği cevap oldukça tuhaf ve ilginç olarak beliriyor.
Küfür ve zorbalığın sahip olduğu maddi güç
ve iktidara güvenerek büyüklük taslayışı,
övünmesi şaşkınlık verici bir tutum olarak gözler
önüne seriliyor!