yüzden, şirkin her çeşidinden
uzak arı Tevhidden ibaret olan İbrahim'in milletine
uymaları emrediliyor.
"Buna göre, İbrahim'in dosdoğru dinine uyunuz.
O, müşriklerden değildi."
Yahudiler, kendilerini İbrahim'in (selâm üzerine olsun)
varisleri kabuI ediyorlardı. İşte, Kur'an onlara,
şirkin bütün çeşitlerinden uzak olan İbrahim'in
dininin hakikatini gösteriyor. Birinci cümlede Hanif olduğuna,
diğerinde de müşriklerden olmadığına
işaret ederek bu gerçeği iki kere tekrarlıyor.
Öyleyse bu müşriklere de ne oluyor?
Daha sonra ayeti kerime, Kâbe"ye yönelmenin esas olduğu
gerçeğini yerleştiriyor. Çünkü Kâbe, yüce Allah'ın
İbrahim'e, binanın duvarlarını yükseltmesini;
tavaf edenlere, itikafa girenlere, rükû edenlere ve secde
edenlere tahsis etmesini emrettiği ve mübarek kılmak
suretiyle alemlere hidayet kaynağı
kıldığı günden itibaren yeryüzünde ibadet
için kurulan ve sırf ibadete tahsis edilen ilk evdir.
İbrahim'in milleti O'nun yanında Allah'ın dini
sayesinde hidayet bulur. Oranın İbrahim'in makamı
olduğunu gösteren birçok delil vardır. (Deniliyor ki;
bundan maksat, binayı kurarken İbrahim'in üstünde
durduğu ve önceleri Kâbe'ye bitişik olduğu halde
tavaf edenlerin yanında namaz kılanları
şaşırtmaması için Raşit Halife Hz. Ömer
(Allah ondan razı olsun) tarafından Kâbe'den ayrılan
tarihî taştır. Ayrıca Hz. Ömer, "İbrahim'in
makamını namazgâh edindiler" ayetine dayanarak
müslümanların orayı namazgah edinmelerini
emretmiştir...)
Bu evin faziletleri ile ilgili rivayetlerde, oraya giren
herkesin güven içinde olduğu, her korkan için bir sığınak
olduğu, yeryüzünde böyle bir yerin daha bulunmadığı
İbrahim ve İsmail'in (selâm üzerlerine olsun)
kurdukları günden beri bunun böyle olduğu, hatta Arap
cahiliyesinde de aynı üstünlüğünü koruduğu
ifade ediliyor. Evet, İbrahim'in dininden ve bu dinin temsil
ettiği saf Tevhid'den uzaklaştıkları bu dönemde
bile Hasan Basri ve başkalarının dediği gibi,
bu yüce evin dokunulmazlığına saygı gösterildiği
anlatılır; "Adam birisini öldürür, sonra da
omuzuna bir hırka atar ve Harem'e girerdi. Öldürülenin oğlu
kendisini gördüğü halde çıkana kadar kendisine
karışmazdı." Bu, yüce Allah'ın,
çevresindeki insanlar cahiliyede olsalar bile kendi evine bahşettiği
bir üstünlüktür. Yüce Allah, evine verdiği bu
üstünlükle Araplara minnet ederek şöyle buyurur: "Çevrelerinde
insanların zorla yakalanıp kapılmasına
rağmen orayı emin bir yer
yaptığımızı görmediler mi?" Çevresinde
avlanmanın, hayvanları yuvasından kovmanın ve
ağları kesmenin haram olması da Kâbe'nin
üstünlüklerindendir.
Buhari ve Müslim'de -lafız Müslim'e aittir- İbni
Abbas'dan şöyle rivayet edilir: "Resulullah Mekke'nin
fethedildiği gün şöyle buyurdu:
"Allah bu beldeyi gökleri ve yeri yarattığı
gün haram kıldı. Bu haramlık Allah'ın haram
kılmasıyla kıyamete kadar sürecektir. Benden önce
burada savurmak hiç kimseye helâl kılınmadı. Bana
da ancak günün bir saatinde helâl kılındı. Bu
haramlık kıyamete kadar sürecektir. Dikeni sökülemez,
avlanılamaz, düşürülmüş herhangi birşeyi
onu tanıyandan başkası toplayamaz, otları biçilemez..."
İşte bu, Allah'ın müslümanlar için kıble
olarak seçtiği evdir... Bu, Allah'ın kendisine bunca
üstünlükleri bahşettiği evdir... Bu, yeryüzünde
ibadet için kurulan ilk evdir. Bu, babamız İbrahim'in
evidir. Bu evi İbrahim'in bina ettiğine ilişkin birçok
delil vardır. İslâm da İbrahim'in dini
olduğuna göre, müslümanların O'nun evine yönelmeleri
daha uygundur. Burası, bu dinin korunağı
olması nedeniyle insanların yeryüzünde sığınak
ve güvencede oldukları yer ve insanlar için hidayet kaynağıdır.
Sonra, ayet-i kerime, yüce Allah'ın o insanlara güçleri
yettiği takdirde bu evi haccetmelerini farz
kıldığını bildirerek, aksi takdirde bunun
Allah'a hiçbir zarar dokunduramayacak olan küfür olduğu
gerçeğini yerleştiriyor.
"Ona yol bulabilen herkesin Kâbe'yi haccetmesi insanlar
üzerinde Allah'ın bir hakkıdır. Kim küfrederse
bilsin ki, Allah alemlerden müstağnidir."
Burada göze çarpan şey, Hacc'ın farziyetiyle ilgili
olarak ibarede geçen kapsamlı "insanlar üzerinde"
deyimidir. Buna göre öncelikle, oraya yönelip namaz kıldıkları
için müslümanlarla mücadeleye girişen yahudilerin,
babaları İbrahim'in evi ve yeryüzünde ibadet için
kurulan ilk ev olması hasebiyle orayı haccetmeleri yüce
Allah tarafından istenmektedir. Onlarsa (yahudiler)
bozulmuş, günahkâr ve asi bir toplulukturlar. İkinci
olarak, bütün insanların bu dini kabul etmeleri,
farzlarını ve gereklerini yerine getirmeleri ve müminlerin
yöneldikleri Allah'ın evine yönelip haccetmeleri
istenmektedir. Evet ya bu, ya da küfür... Ne kadar dine tabi
olduklarını iddia etseler de durum budur ve Allah
alemlerden müstağnidir. Yüce Allah'ın onların
imanına ve haccına ihtiyacı yoktur. Burada iman
edip Allah'a kullukta bulunmak suretiyle onların
kurtuluş ve iyilikleri söz konusudur.
Sağlık, yolculuk imkanı ve yol emniyeti
elverdiğinde ilk fırsatta, ömürde birkez olmak üzere
haccetmek farzdır. Haccın ne zaman farz
kılındığı ihtilâf konusu olmuştur.
Bu ayetin, "Elçiler Yılı"nda -Hicri dokuzuncu
sene- nazil olduğunu belirten rivayete dayananlar,
Haccın bu senede farz kılındığı görüşünü
benimsiyorlar. Delil olarak da Resulullah'ın bu yıldan
sonra haccetmesini getirmektedirler. Fi Zılâl'il Kur'an'ın
ikinci cüzünde "Kıblenin değiştirilmesi"
konusuna değinirken, "Resulullah'ın haccı,
Hacc farizasının geciktirilmesine delil sayılmaz"
demiştik. Çünkü bu gecikmenin sebepleri bellidir. Bir kere
müşrikler, Kâbe'yi çıplak olarak tavaf
ediyorlardı. Üstelik bu davranışlarını
Mekke'nin fethinden sonra da sürdürüyorlardı. Bu yüzden
hicri dokuzuncu senede Berae suresi nazil olup müşriklerin Kâbe'yi
tavaf etmelerini yasaklayıncaya kadar Resulullah onlara
karışmaktan imtina ederek ertesi sene haccını
ifa etmiştir. Dolayısıyle Haccın farz
kılınması bu tarihten önce ve hicretin ilk yıllarında
meydana gelen Uhud savaşından sonraki dönemlere denk
düşmektedir.
Allah'ın üzerlerinde bir hakkı olarak gücü yeten
"insanların" evi haccetmesi farizası her halukârda
bu kesin nass ile yerleşmiş oluyor.
Hacc; müslümanların, davalarının
doğduğu, babaları İbrahim'in eliyle Hanif
dininin başladığı ve yüce Allah'ın yeryüzünde
sırf kendisine ibadet edilen ilk ev
kıldığı Kâbe'nin yanında gerçekleştirdikleri
yıllık genel kongreleridir. İnsanları bu yüce
mananın etrafında toplayan ve onları Rabblerine
bağlayan Haccın böylesine bir amacı ve
hatırası vardır. Evet akide manası
etrafında... Ruhun, insana kendi ruhundan üflemek suretiyle
onu insan kılan yüce Rabbine karşılık vermesi..
Bu mana gerçekten insanların etrafında
toplanmasına değer... Bu mananın ilk defa
fışkırdığı bu mukaddes yerlere her
yıl gruplar halinde gitmek gerekmektedir.
AYETLERİ İNKÂR EDENLER
Bu açıklamadan sonra ayet-i kerime Resulullah'a, ehl-i
kitaba yönelip, sıhhatine şahit oldukları ve
doğruluğunu yakinen bildikleri halde hakk
karşısındaki tutumlarını, insanları
hakktan men edip Allah'ın ayetlerini inkar etmelerini
ifşa ederek, onları tehdit etmesini telkin ediyor.