İşte kendisinden önceki tüm peygamberlik misyonunu
kapsaması, genişliği ve bütün peygamberlere
dostluğu, Allah'ın bütün dinlerindeki Tevhidi, tüm
çağrıları ve bütün peygamberlikleri, tek olan
kaynağına indirgeyen ve Allah'ın kulları için
dilediği şekliyle hepsine iman etmeyi gerektiren
İslâm budur.
Burada Kur'an'ın söz konusu birinci ayetinde geçen bir
noktaya dikkat çekmek yerinde olur: Allah'a iman, müslümanlara
indirilene -Kur'an'a- iman, ve daha önce diğer peygamberlere
indirilene imandan söz edilmiş ve bu imandan sonra şöyle
demiştir:
"Biz O'na teslim olmuşuz."
İslâm'ın, teslimiyet; boyun eğiş, itaat,
emre, düzene, sisteme, ilkeye bağlılık olduğu
daha önceki ayetle belirtildikten sonra:
"Yoksa onlar Allah'ın dininden başka bir din mi
arıyorlar. Oysa göklerde ve yerde bulunanların tümü
ister-istemez O'na teslim olmuşlardır ve O'nun huzuruna
döndürüleceklerdir."
İslâm'ın bu şekilde belirtilmesi ayrı bir
anlam taşımaktadır. Açıktır ki, evrensel
olan İslâm'ı; emre boyun eğiş, düzene uyma
ve yasaya itaattir. Buradan da yüce Allah'ın
yardımı her fırsatta İslâm'ın
anlamını ve gerçeğini belirtmesiyle ortaya çıkmaktadır.
Taki böylece hiç kimse İslâm'ı, dille söylenen bir
söz, pratik etkileriyle Allah'ın yoluna teslimiyet ve hayat
realitesinde bu yolu gerçekleştirme eylemleri anlamına
gelmeyen ve sadece kalpte yer etmiş bir tasdikten ibaret
sanmasın.
Bu, gerçekten önemli bir uyarıdır. İnce,
sağlam ve kapsamlı açıklamaya geçmeden önce ona
yer vermektedir:
"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa o din ondan
kabul edilmez ve ahirette hüsrana uğrayanlardan olur."
Bu birbirini izleyen ayetler varken İslâm'ın
gerçeğini saptırmaya yol yoktur. Ayetleri eğip-bükerek
ve onları anlamlarından saptırarak İslâm,
Allah'ın tanımladığı şekilden
başka bir tarzda tanıtılamaz. Bu, bütün evrenin
boyun eğdiği İslâm'dır. Evren, Allah'ın
belirlediği ve idare ettiği nizama boyun eğerek bu
İslâm'a uymaktadır.
Öyleyse anlamını ve gereğini yerine getirmeden
"Allah'tan başka ilah yoktur" şehadetine
uymadan, kelime-i şehadeti söylemek asla İslâm
olmayacaktır. Şehadetin anlamı ve gerçeği,
ilahlığı ve hakimiyeti, "Bir"e indirgemek,
kulluk ve yönelişte birliği sağlamaktır. "Muhammed,
Allah'ın Elçisidir" şehadetinin anlamı ve
gereği olmadan da İslâm olmaz. Bu şıkkın
manası ve hakikati O'nun, ilahından hayat için getirdiği
sisteme bağlılık, Allah'ın gönderdiği
yasaya uymak, kullara getirdiği kitabı hakem kabul
etmektir.
Öyleyse, ilahlık, gayb, kıyamet, Allah'ın
kitapları ve peygamberlerinin gerçek olduğunu kalp ile
tasdik etmenin yanında bu tasdiği kapsamlı
uygulaması ve daha önce belirttiğimiz realiteye
dayalı hakikat olmadan İslâm'dan söz edilemez.
Dini motifler, şekli ibadetler veya dualar ya da zikirler
yahut ahlâki bir eğitim veya bir yol gösterme İslâm
olmayacaktır. Bunlarla beraber pratik etkileri Allah'a
bağlı bir hayat sisteminde somut olarak görülmelidir;
ibadetler, dini motifler, dualar ve zikirlerle kalpler O'na
yönelmelidir. Kalpler O'nun korkusundan titremeli, uslanıp-doğru
yola girmelidir. Bütün bu etkinlikler insanların tertemiz,
apaydınlık çerçevesinde yaşadığı
sosyal bir düzende pratik olarak aktarılmadığından
hepsi etkisiz kalır. İnsan hayatında hiçbir
fonksiyonu kalmaz.
İşte Allah'ın istediği şekliyle
İslâm budur. Herhangi bir nesil tarafından beşeri
arzuların doğrultusunda şekillendirilen "İslâm"a
itibar edilmez! İslâm'ın açıklarını
kollayan İslâm düşmanları ve onların
ajanlarının arzularına göre biçimlenen din,
gerçek İslam'dan uzaktır.
İslâm'ın gerçek mahiyetini tanıdıktan
sonra Allah'ın dilediği şekliyle İslâm'ı
kabul etmeyenler ve içtenlikle onu benimsemeyenler, ahirette
hüsrana uğrayanlardır. Yüce Allah onlara hidayet
vermeyecek ve onların cezasını
bağışlamayacaktır: