Bu, belirttiğimiz gibi, gerçekten alçakça bir tuzak
yoludur. Çünkü onların müslüman olduklarını söyleyip
sonra dönüş yapmaları henüz dinlerïnin gerçekliği
ve karakteri konusunda kesin bir kanaate varamamış bir
takım akli ve psikolojik durumları zayıf
insanları kuşkuya, çelişkiye düşürebilirdi.
Özellikle ehl-i kitabın dinleri ve kitapları
kendilerinden daha iyi bildiğini sanan ümmi Arapların
üzerinde etkisini gösterebilirdi. Bunlar onların iman edip
geri döndüklerini görünce, bunu onların bu dinde bir
tutarsızlık ve eksiklik gördükleri sebebine bağlayabilirdi.
İki yöneliş arasında şaşırıp
dururlar ve böylece bir tavır üzere sebat etmeleri mümkün
olmazdı. Evet bu düzenler, bu güne kadar aynen kullanıla
gelmiştir. Her nesildeki insanların ve
şartların gelişmelerine uygun olacak
şekillerde sergilenmiştir.
Bugün İslâm düşmanları bu tezgahı
maskelemekten umutlarını kestiler. Onun için İslâm'ın
evrensel düşmanları daha değişik yollara
başvurdular, fakat bu yolların hepsi söz konusu eski
tezgahların temeline oturmaktadır. Bugün dış
güçlerin, İslâm dünyasının her tarafında
yerli işbirlikçilerden büyük bir ordusu vardır.
Bunlar bazan öğretim üyeleri, filozoflar, doktorlar ve araştırmacılar,
bazanda yazarlar, şairler, sanatçılar ve gazeteciler
kılığında görev yapmakta ve müslümanların
adlarını taşımaktadır. Çünkü
müslüman bir aileden gelmektedirler. Yine onların
bazısı müslümanların sözde "bilginler"indendir.
Yerli işbirlikçilerden oluşan bu ordu, çeşitli
yöntemlerle gönüllerdeki inancı sarsmakla mükelleftir.
Bunu; araştırma, bilim, edebiyat, sanat ve gazetecilik
maskesi altında yapmaktadır. İmanın ilkelerini
zayıflatmak asıl görevleridir. Onların görevi;
hem inancın, hem şeriatın değerini düşürmek
ve ilgisi olmayan te'vil ve yorumlara çekmektir.
Şeriatın sürekli olarak "gericilik" olduğunu
ileri sürmektir! Ondan kurtulmaya çağırmaktır! Ya
onu hayattan çekerek ya da hayatı ondan
uzaklaştırarak onu hayatın alanından
dışarı çıkarmaktır. İnançtan gelen
düşünceleri, yaklaşımları yok ederek onlarla
çelişecek, düşünceler, ilkeler, kurallar üretmektir.
İmana dayalı düşünceler ve ilkelerin zayıflatıldığı
kadarıyla uydurma düşünceleri yaldızlı göstermektir.
Şehevî arzuları çığırından çıkarmak,
tertemiz inancın, üzerine bina edildiği ahlâk kurallarını
çiğnemektir. Böylece alabïldiğine yaymaya çalıştıkları
çirkefin içine onları sürüklemektir! Bunlar aynı
zamanda nassları tahrif ettikleri gibi, tarihi de tümden karıştırıp
tahrif ediyorlar!
Ve onlar yine de müslümandır! Nitekim müslümanların
adlarını taşımıyorlar mı? Onlar bu müslüman
isimlerle sabahleyin müslüman olduklarını ilan
ediyorlar. Bu çirkin eylemleriyle de akşamleyin onu inkar
ediyorlar. Onlar, bu iki görevleriyle önceki ehl-i kitabın
görevini yapıyorlar. Bu eski görevde değişen tek
şey şekil ve çerçeveden başka birşey
değildir!
"Kitap ehlinden bir grup dedi ki: "Müminlere
indirilen mesaja günün başlangıcında
inanınız fakat günün sonunda onu reddediniz, böylece
belki onlar da inançlarından dönerler."
"Aslında kendi dininizden uyanlardan
başkasına sakın inanmayınız. De ki;
Doğru yol yalnız Allah'ın gösterdiği yoldur.
Onlar birbirlerine "Size verilen mesajın benzeri bir
başkasına (peygambere) verildiği için ya da
söyleyeceklerinizi, Rabbiniz katında size karşı
delil olarak kullanırlar diye müslümanların dinlerine
inanmayın" derler. De ki; Lütuf Allah'ın
elindedir, onu dilediğine verir. Allah'ın lütfu geniştir
ve O her şeyi bilir"
"İman" fiili "lâm" ile birlikte geçişli
kılındığında kalb huzuru ve güven anlamına
gelir. Yani sizin dininize uyandan başkasına güvenmeyin,
ancak bunlara sırlarınızı verin, müslümanlara
değil!
Bu gün de siyonizmin ve misyonerliğin ajanları kendi
aralarında aynı şekilde hareket ediyorlar. Bu bir
daha ele geçemeye bilecek fırsatta İslâm inancına
var güçleriyle yükleniyorlar. Bu anlaşma, bir sözleşme
ya da toplantı sonucu varılan bir anlaşma
olmayabilir. Yalnız bu ajanın ajan ile efendi için
istenen görevde anlaşmasıdır! Burada herkes
birbirine güvenir ve birbirlerine açılır... Sonra
onlar veya en azından bir kesimi isteklerinin ve plânlarının
tersini dışa lanse ederler. Bu çalışmaları
için zemin hazırlanır ve gerekli olan vasıtalar
hizmetlerine sunulur. Bu dinin gerçekliğini kavrayanlar ise
yeryüzünün her tarafında dışlanmış ve
gözlerden uzak tutulmuştur!
"Aslında kendi dininize uyanlardan
başkasına sakın inanmayın."
Burada yüce Allah peygamberine yalnız bu hidayetin
Allah'ın hidayeti olduğunu, ona gelmeyenin hiçbir
sistemde, hiçbir yolda asla hidayete ulaşamayacağını
ilan etmesi için direktif veriyor:
"Doğru yol, yalnız Allah'ın gösterdiği
yoldur"
Bu açıklama da onların şu sözlerini reddetmek
üzere geliyor.
"Günün başlangıcında inanınız,
fakat günün sonunda onu reddediniz, böylece belki onlarda
inançlarından dönerler."
Böylece müslümanlar bu çirkin oyuna gelmekten sakındırılmış
olmaktadır. Bu hükmü ile Allah'ın hidayeti
dışına çıkmaktadır. Onun biricik
hidayetinden başka hidayet yoktur. Bu söz konusu tezgahçıların
da arzu ettiği sapıklık ve küfürden başka
birşey değildir.
Ayrıca bu açıklama ehl-i kitabın sözleri
tamamlanmadan önce verilmektedir. Bu ara açıklamadan sonra
tekrar onların geri kalan komplolarını sunmaya
devam etmektedir.
"Kendi dininize uyanlardan başkasına sakın
inanmayınız." sözlerine bunu sebeb
olarak gösteriyorlardı. Yani onları bu eyleme sürükleyen
neden, Allah'ın herhangi bir kişiye ehl-i kitaba
verdiği peygamberlik ve kitaptan bir pâyı vermesine
duydukları kin, kıskançlık ve intikamdı. Müslümanların
gönül huzuruna kavuşmaları ve ehl-i kitabın bu
din hakkında bildiği, fakat inkar ettiği gerçeğe
ulaşmaları endişesiydi. Müslümanların Allah
katında kendilerine karşı kullanacağı
delilin açığa çıkması korkusuydu. Sanki yüce
Allah onları hiçbir delille hesaba çekmeyecek de yalnız
bu delille hesaba çekecekti! Bunlar Allah'a ve O'nun sıfatlarına
iman düşüncesinden, risaletlerin ve peygamberlik misyonunun
gerçekliğini tanımaktan, iman ve itikad yükümlülüklerinden
kaynaklanacak duygular olamazdı!
Ayet yüce Allah'ın bir ümmete peygamberlik misyonu ve
peygamber ile bağışta bulunmasının ne
denli büyük bir fazilet olduğunu onlara ve müslüman
cemaate bildirmesi için aziz peygamberine direktif veriyor.
"Aslında kendi dininize uyanlardan
başkasına sakın inanmayınız". De ki;
"Doğru yol, yalnız Allah'ın gösterdiği
yoldur". Onlar birbirlerine "Size verilen mesajın
benzeri bir başkasına (peygambere) verildiği için
ya da söyleyeceklerinizi, Rabbiniz katında size
karşı delil olarak kullanırlar diye müslümanların
dinlerine inanmayı